7 -Fuar-

13K 984 639
                                    

Hikayemi yaklaşık 2 hafta önce yayınlamaya başlamıştım, hiç unutmam diyemeyeceğim çünkü tarihleri yazılı olmasa yayınladığım günü dahi unutmuştum ancak unutmayacağım bir şey var ki o da, bu kısa zamanda 2 binden fazla okunma ve 200'den fazla oyla bana destek olan güzel insanların yorumlarıdır. Hikayemi benimsediğiniz için sonsuz teşekkürler. Hepinizi Allah için seviyorum.

~

Multimedya: Bölümdeki detaylar

Playlist: Hande Yener - Alt dudak
Ajda pekkan - baksana talihe

Dış bağlatıdaki şarkı ise Nisa karakterine benzettiğim Victoria'nın bir klibi 'beggin on your knees'

__________________________

Tatlı bahar akşamında çarşı gerçekten hareketliydi. Sokaktaki insanların sesi araçların sesiyle bir araya gelince arı vızıltısını andırıyordu. Ama etrafımda neşeli yüzler görüyordum.

Fuardan içeri girdiğimizde lunaparkta eğlenenlerin sesleri kulaklarımızı doldurdu. Gondoldan çığlıklar yükseliyordu.

"Haydi gondola" dedi Enes, yürüyüş yolunu bitirip renklerle ışıklandırılmış alana ulaştığımızda. Sesindeki neşe yüzüne de yansımıştı. Bende peşinden koştum. Gişeden sekiz bilet istedik,

"Bana almayın Nisa" dedi biraz daha gerimizde duran Hakan abim, yüzünü buruşturması dikkatimi çekti.

"Neden? Gondola binmeyecek misin?" Hakan abim ilk defa bizimle lunaparka geliyordu. Geçen yaz da birkaç kez gitmiştik ama hiç denk gelmemişti.

"Sevmiyorum" diye cevapladı sıkıntıyla başını çevirip. Enes muzipce sırıtıp "Yoksa korkuyor musun?" diye sorduğunda, nedense cevabını bildiğini düşündüm.

"Ne alakası var ya.."

"Sevgilimin zaaflarıyla uğraşmayın" diye çıkıştı Sude. Of bununla süper dalga geçerdik işte. Ama önce gondola binmeye ikna etmemiz gerekiyordu. Enes'le birbirmize göz kırptık.

Sonunda hepimiz gondola bindiğimizde Hakan abim ben ve Enes en uca binmiştik. Sude, Şeyda ve ablam önümüzde, Seyhun ve İsa abi ise karşıdaki uçtaydı.

Gondol yükseldikçe kendimi bir kuş kadar özgür hissediyordum, ruhumun kanatlanıp ağzımdan uçuvermesi mümkünmüş gibi. Sonra gondol hızlanınca hepimiz çığlık atmaya başladık, bu gerçekten zevkliydi. Tüm stresimi atıyordum bağırırken. Çığlık atmak insanın fazlalıklarından kurtulması gibiydi. Onca zaman içinizde biriken, sırtınıza kambur olan sorunları, hiç birşeyi kırıp dökmeden dışa vurabilmekti. Ruhumuzu karartan kötü yaşanmışlıkları boşluğa bağırarak serbest bırakmak mümkündü. Ama Hakan abimin çığlıkları daha farklıydı.

"Ben size gösteririm inince" diye bağırdı. Gondol aşağı kayarken Enes'e ana avrat sövüyordu, yukarı çıktığımızda ise sadece çığlık atabiliyordu. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi, koca adam şu kadarcık mesafeden korkuyordu. Enes'le kıkırdadık. Enes ellerini dahi havaya kaldıracak kadar çılgındı. Zaten uzun olan boyu, ayağa kalktığında gemi korkuluğunun diz kapaklarına gelmesine sebep oluyor, düşeceği hissine kapılıyordum. Her defasında yapmaması konusunda uyarırdım.

"Bir daha binersem ne olayım" dedi Hakan abim. Gondol durduğunda ilk o inmişti. Sude onu sakinleştirmek için koluna girdi.

"Tamam hayatım" Enes'le bana da kötü bakışlar yollamaktan geri kalmamıştı.

"Kardeşim ne oldu ya" diye sordu İsa abi yanımıza gelerek.

"İyi misin Hakan?" ablam da temkinli bakışlarıyla Hakan abimi izliyordu.

MAATTEESSÜFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin