113. BÖLÜM

2.4K 332 76
                                    

BİR HAFTA SONRA…


"Ee,” dedi Chas tiyatrodan çıkıp Piccadilly Circus’a doğru yürümeye başladığımızda. “Müzikal hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim majesteleri?”

Tiyatronun adına gönderme yaparak – Her Majesty’s Theatre -  bana seslenmesi üzerine kıkırdadım. Dan, Chas, Nia ve ben yaşanan onca şeyden sonra biraz olsun “normal” bir şeyler yapmak istemiştik ve en sonunda “Operadaki Hayalet” müzikaline gitmekte karar kılmıştık. Hoş, hayalet lafını duyar duymaz aklıma Gölge – Ruhlar gelmişti ama onları çabucak aklımdan çıkarmış ve genç Dewrionlara bunun harika bir fikir olduğunu söylemiştim.

Sonuç olarak, bu güzel sonbahar akşamında onlarla sıradan insanlar gibi vakit geçirdiğim için çok mutlu olmuştum.

“Harikaydı,” dedim dürüstçe. “Daha önce hiç müzikale gitmemiştim. Sanırım bundan sonra daha sık geleceğim,” Dan yanımda dudakları kapalı gülümsedi. O ve Chas beni aralarına almışlar, Nia da Chas’in boşta kalan koluna girmiş bir vaziyette yolda yürüyorduk. Sanırım sırada normalliğe devam edip bir yerlerde bir şeyler yemeye gidecektik. Bunu o kadar uzun zamandır ertelemiştik ki, sadece bir günümüzü hır gür olmadan geçirmek her birimizi de şaşırtmıştı. Fakat itiraf etmek gerek, dördümüz de bundan çok hoşlanmıştık.

“Bence de çok güzeldi,” dedi Dan bakışlarını ileriye odaklamış bir hâlde. Son birkaç gündür onda ekstra bir sakinlik ve durgunluk vardı. Çoğu vakit onu boşluğa dalmış bir vaziyette, herkesten uzaklaşmış bir hâlde buluyordum. Bunun yaşadığımız ölümle ve devamında seyreden olaylarla bir ilgisi olmalıydı, her ne kadar daha önceden ölümü tatmış olsa da, ikinci bir seferin onu sarstığını ve giderek suskunlaştırdığını seziyordum. Şimdi de aynı sessizliği taşıyordu benliği. Ona bakarken; aklıma Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar?” kitabındaki, ilk öyküdeki melek Michael geliyordu. Aradığı üç cevabı buluncaya dek, yıllarca konuşmamış, sadece üç kez gülümsemişti.

Dan’in de şu sıralar ondan bir farkı yoktu. Ağzından kelimeleri cımbızla çekiyorduk âdeta. Kendi istemediği sürece ya da biz zorlamadıkça ağzını bıçak açmıyordu.

Sakın o da Michael gibi ortalıktan kaybolmasın?

Zihnimde beliren bu sorunun ardından kaşlarımı çattım. Chas ve Nia, Nightwish’in müzikalle aynı ismi taşıyan şarkısını sokakta herkesin duyabileceği bir sesle söylerlerken, ben Dan’in koluna girip onu biraz daha yakınıma çektim. Bu sahiplenici tavrımdan sonra bana soru sorarcasına baktı. Hiçbir şey demeden, sadece omzumu silkmekle yetindim.

Yaklaşık bir buçuk saat sonra, Kensington’daki eve dönmüştük. Bu süreç boyunca karnımızı doyurmuş ve önümüzdeki hafta sonu için de bir sinema planı yapmıştık.

Dewrionları malikânede, her zamanki işleriyle uğraşırken bulunca, birkaç saatliğine yaşadığımız olağanüstü derecedeki normal hayatımız da böylece sona ermiş oldu. Babam annemle – evet, artık Vanessa’ya hiç çekinmeden anne diyebiliyordum – baş başa vermiş, bir şeyler hakkında kimsenin duyamayacağı bir sesle konuşuyordu. Yanlarına gittiğimde susup bana döndüler ve gülümsediler.

“Nasıl geçti bakalım bu akşamın?” dedi babam elini uzatıp benimkini tutarken. Sonra beni aniden kendisine çekince kucağına düşüverdim. “Müzikal güzel miydi?”

“Çok… Sizinle de gitmek isterim.”

Babam anneme bir bakış attı. O da ikimizi gülen gözlerle izlerken başını olumlu manada salladı.

“Gideriz tabii. Drew hep beraber bir metal müzik konserine gidelim diye tutturmadan, önce böyle bir deneyim yaşamayı ben de isterim.”

Üçümüz aramızda gülüşürken, diğerleri masaların etrafında dolanmaya ve birbirlerine rapor vermeye devam ettiler.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now