64. BÖLÜM

3.6K 460 32
                                    

O günü takip eden bir hafta boyunca her gün, sabahın erken saatlerinden öğle vaktine kadar, Haellyria’nın göle bakan bahçesinde sıkı bir eğitime tabi tutulduk. Tutulduk diyorum, çünkü ben de Gölge Ordusu’yla birlikte aynı çalışmaları yapmaya başlamıştım. Aelryn her ne kadar bir süreliğine bu işlerden uzakta dursa da, yine de son derece deneyimliydi ve her türlü silahı adı kadar iyi biliyordu. Kılıcından tutun da modern Dünya’nın son teknoloji aletlerine dek her birini kullanmakta ustaydı.

Bana gelince…

Şey, en azından Chas’i seyrederken kılıcı nasıl savuracağımı öğrenmiştim, bu da bir şeydi, öyle değil mi?

Tamam, tamam. Kimi kandırıyordum ki ben? Mevzu bahis silahları gerçekten kullanmaya gelince içler acısı bir durumdaydım. Hayatımda daha önce şiddete dair hiçbir şey yaşamadığım ve bizzat babam tarafından bilhassa bu konudan uzak tutulduğum için çok tecrübesiz ve de toydum.

Bu durumda nasıl olacaktı da Byddin Cysgodol’a önderlik edecektim?

“Canını sıkma,” elimdeki kılıcı havaya kaldırmamla birlikte Aelryn’in saldırısına karşılık vermiş oldum ve böylece kesişen kılıçların çıkardığı tiz ses tüm bahçede yankılandı. Tyalaria memnun bir ifadeyle başını sallarken saç örgüsünü sırtına doğru itekledi. Soluklanmak için bir adım geri çekildiği sırada bana gülümsedi. “Kimse senden dört dörtlük bir performans beklemiyordu zaten,” yüzümün düştüğünü görünce de aceleyle lafını toparlamaya çalıştı. “Yani demek istediğim, lütfen yanlış anlama ama sen kendin de söylemiştin. Bu işlerin içinde biri olarak büyümedin. Benim gibi içgüdülerinle de hareket edemiyorsun henüz. Biraz zaman alacak. Fakat sen de alışacaksın. Ve de öğreneceksin.

Kimsenin seni yargıladığı falan yok. Sakın böyle bir zanna kapılma, olur mu?

Göreceksin, çok kısa bir süre sonra en az askerler kadar iyi bir konuma geleceksin.”

Homurdanıp kılıcı belimdeki kınına soktum.

“Kibarlık edip de moralimi bozmamam için böyle konuşuyorsan hiç zahmet etme. Bana hakikati söylemen daha çok hoşuma gider.

Umutsuz vakayım, değil mi?”

Dağılmaya başlayan askerlerin ardından kendi kalkanını ve oraya buraya fırlattığı bıçaklarını toplama işine girişen Aelryn ansızın durdu ve bana baktı.

“Hiç de değilsin. Tamam, belki biraz fazla narin yetişmişsin ama senin de epey yetenekli olduğunu biliyorum Alworiel. Bunu hissediyorum. Ve eğer bunu sana söyleyen kişi ben isem, bence sözlerimi ciddiye almalısın.

Çünkü sana yalan söylemem.

Sen bir elmas gibisin. Saf hâlinle belki de fazla dikkat çekmiyorsun. Ancak işlenince ortaya çıkan o muazzam madenin ta kendisi olacaksın.

Değerin üzerinde verilen emek ve çabalarla anlaşılacak.

Ben de bu konuda üzerime düşeni büyük bir zevkle yerine getireceğim, hiç şüphen olmasın.”

Sanırım bu noktada ona teşekkür etmekten başka bir şey gelmiyordu elimden. O yüzden kibarca şükranlarımı sundum ve ben de kendi eşyalarımı toplamaya başladım. Bir haftadır hep olduğu gibi, bugün de öğleden sonrası için okulun bir başka köşesini keşfedecektik. Gerçi Aelryn her yeri gayet iyi biliyordu fakat benim de onun kadar bilgi sahibi olmam için sabırla bana tanıtım yapmaya devam ediyordu.

“Bugün nereye gidiyoruz?” diye sorarken az öncesine kıyasla biraz daha neşeliydim. Hatta umutluydum demem daha doğru olurdu, çünkü bir ihtimal beni en üst kattaki o gizli kütüphaneye götürmeyi artık aklından geçirir diye ümit ederken buluyordum kendimi sık sık.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now