53. BÖLÜM

4.4K 501 46
                                    

Sisle kaplı, an itibariyle kurşuni bir renge bürünmüş ormanların üzerinden esen rüzgâr yüzüme çarptığında titredim. Hava soğuktu ama çok daha taze bir yanı vardı. Okyanusu kolları arasına alıp kucaklamış gibi görünen kumsalın görüntüsü nefes kesiciydi. Kim bilir gün ışıkları burayı doldurduğunda nasıl bir manzara çıkıyordu ortaya? Kıyıya vuran dalgaların gümüşi pırıltıları gözlerimde bir şenlik ateşi gibi parıldayıp duruyordu.

"Benim ve halkımın kutsal toprakları..." Arkhael birkaç adım atıp yamaçtan aşağı doğru kıvrılan yola yöneldi. Benden uzaklaşıp, beni burada bir başıma bırakıyor olmasından endişe duymam gerekirken, hiç öyle bir hisse kapılmadım. Hatta tam aksine, bir an evvel gitsin istiyordum ki, ben de geldiğim yere geri dönebileyim.

Aramızda on -  on beş metrelik bir mesafe açmıştı ki, ansızın durdu. Sadece başını çevirip benimle göz göze geldi.

Korkuyla, biraz da yerimden zıplayarak bana çok yakın olmamasına rağmen ondan olabildiğince uzakta kalmayı istedim. Çünkü beklenmedik bir şekilde değişime uğramıştı.

Az önce tıpkı benimki gibi görünen teni; bu zamana dek karşılaştığım bütün Gölge – Ruhların bir süre sonra gözlerinde beliren aytaşının o beyazımsı şeffaflığına karışmış açık maviyle aynı renge geçiş yapmıştı. Gözleri ise normal hâlinden çok daha parlak ve ışıltıyla dolmuştu. Yeşilliklerin arasına sızan sarı güneş ışıklarını andıran çizgiler taşıyordu.

"Jh'tulatish," gırtlaktan gelen bir sesle dile döktüğü kelimeyi anlamadığım için hareket etmeden, çekinerek ondan uzakta durmayı sürdürdüm. Bu tutumum hoşuna gitmiş olacak ki, ortama hiç uymayan, şen bir sesle kahkahalara boğuldu. "Alworiel," dediği sırada bile kıkırdamaya devam ediyordu. "Bana şöyle bakmaktan vazgeç kızım."

"Sana nasıl bakıyormuşum ben?" saldırgan tavrım kesinlikle karşısında en ufak bir hamlede sinen, bir köşeye çekilip sessizce bekleyen biri gibi görünmek istemediğim içindi. Ne var ki, fazlasıyla çirkef bir görüntü de sunuyordum. Ellerim belimde, az sonra yanına koşup o kalçasına dek uzanan saçlarını çekiştirecekmişim gibi...

"Dünya'nın uzaylı bir ırk tarafından işgal edilmesine şahit oluyormuşsun gibi... Korkarak bakıyorsun ki buna hiç gerek yok. Ne Dünya istila ediliyor, ne ben sana bununla eş değerde bir şey yaşatıp dehşete düşmene neden olacağım.

Kaldı ki, Gölge – Ruhları görüp tanıdıktan sonra artık her şeyin mümkün olabileceğine dair bir inancın olmalı," dudakları alayla kıvrılırken çenesini kaldırdı. "Yani uzaylılar sana vız gelir. Hem onlar korkunç bile değiller, sakın aptal sinema filmlerinizde gösterilen şeylerden ürktüğünü söyleme bana?"

Alttan alta insanları ve onların elinden çıkan her şeyi küçümsemesine gıcık olsam da, bu konu hakkında sessiz kalıp gerçekleri söyledim.

"Korkmuyorum. Yalnızca birazcık tedirgin oldum. Bunun nedeni de sensin. Kendine bir baksana!

Fazla havuç tüketen insanlarda vücutlarının karoten pigmenti yüzünden sarıya boyandığını duymuştum," bu noktada biraz da nükteli bir havayla kaşlarımı kaldırdım. "Yoksa sen de seni saklı tuttukları yerde kenardan köşeden aytaşı bulup onları mı kemirdin?

Bedenin başkalaşım geçirmiş gibi."

"Hah!" tok bir kahkaha daha... Eğlendiğini sergileyen tavırlarla yanıma yaklaşırken, bir anda yeniden eski hâline döndü. Daha bunun şaşkınlığını yaşayamadan ellerini omuzlarıma koymuştu bile. "Alworiel'imin böyle zeki espriler yapan biri olması hoşuma gitti doğrusu. Bu konuda iyisin, hakkını teslim edeyim.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now