110. BÖLÜM

2.3K 328 73
                                    

Merhaba millet! 😊
Size bomba gibi bir bölümle geldim. Uzun zamandır beklenen şey nihayet gerçekleşiyor diyebilirim.  Umarım beklentileri karşılayan bir bölüm olur. 😉
Herkese keyifli okumalar diliyorum..

♦♦♦


"Korkaklar bin kez ölür daha ölmeden, gözü pekler ise bir kez tadarlar ölümü..."

William Shakespeare

♦♦♦

Aelryn gitmişti. Hem de geri dönüşü olmayan bir yere… Ve onu bu bilinmez yolculuğa çıkaran ben olmuştum.

Doğduğum anda yaratılmış olan, bana herkesten çok benzeyen o ruhu öldürmüştüm!

Gözlerimi bir an olsun yok olup gittiği noktadan ayıramıyordum. Evet, varlığının sona erdiğine şahit olmuştum ama ne bileyim, yine de her an bir yerden bir ışık patlamasıyla ortaya çıkacak ve beni kandırdığını söyleyecek diye de aklım çıkıyordu.

Aelryn söz konusu olunca hiçbir şey kulağa imkânsızmış gibi gelmiyordu çünkü.

“Tyalaria’yı katlettin!” Gölge – Ruh kralının zalim, herhangi bir olumlu histen nasibini almamış sesi hemen arkamda aksedince hafifçe kıpırdandım. Onunla yüz yüze gelmek istemiyordum. Bana atacağı gazap dolu bakışları kaldırıp kaldıramayacağımdan emin değildim. Çok mu kızmıştı? Tabii ki öyle olmalıydı. Ne de olsa benden yoksunken en güvendiği isim oydu. Elindeki en önemli silahtı. Cynbel ve diğer büyücülere bile bu kadar umut bağladığını sanmıyordum. Zira insanoğlunun değişken yapısını yüzyıllar boyunca en iyi analiz edenlerden biri de kendisi olmuştu. Hele bir de Máedόc’un taraf değiştirdiğini gördükten sonra, kimseye boş yere itimat etmeyeceği aşikârdı. Hâl böyle olunca da Aelryn aralarından sivrilip onun en sadık uşağı konumuna gelmişti.

Acaba Tyalaria’nın kendisi hakkındaki planlarından haberdar olsaydı, yine böyle düşünür müydü?

Nedense buna hiç ihtimal vermiyordum. Arkhael mevzu kendisi olduğunda beni, kendi kanından olan kızını bile harcayabilecek potansiyelde bir bireydi.

Tyalaria’nın fikirlerini öğrenseydi, onu tek kalemde silip atardı.

“Gölge – Ruh tarihinde görülmemiş bir katliama sebep oldun,” sesi giderek bana yaklaştığının sinyallerini veriyordu. Her ne kadar onunla yüzleşmekten çekinsem de, sırtım ona dönükken olası bir saldırıya karşı savunmasız yakalanmayı istemediğimden yavaşça arkama döndüm.

Tahminimde yanılmamıştım. Arkhael’le neredeyse burun buruna bir mesafede duruyorduk.

“Daha önce hiç kimse bir Tyalaria’nın canına kıymaya cesaret edememişti, edemezdi de,” dedi gözlerimin içine bakarak. O yeşil gözlerin çeperlerinde hararetli bir yangının alevleri boy gösteriyordu. Çok sinirlenmişti, bunu aldığı nefesinden bile anlayabiliyordum. O yüzden akıllılık edip ağzımı açmadım. Yoksa dilimin ucuna kadar gelmiş olan ve onu hepten zıvanadan çıkaracak bir yorumda bulunacaktım ve sonrasında olacakları ancak Tanrı bilirdi. “Ama sen ne yaptın?

Yine kendini bilmezce davranıp, büyük bir hadsizlikle böyle bir caniliğe imzanı attın!

Bunu ödeyeceksin Alworiel.

Hem de çok fena ödeyeceksin.”

Sanki ellerine bir fırsat geçse onlar aynı şeyi benim üzerimde denemeyeceklerdi! Yaptığımın çok yanlış bir şey olduğunu söyleyip durması sinirlerimi hoplatmıştı. Kendimi sessiz kalmaya zorlasam da dayanamadım.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now