31. BÖLÜM

5.7K 613 86
                                    

Parmaklarım hâlen elbisemin eteğini kavramış bir vaziyette, aracın içerisinde oturuyordum. Belirli aralıklarla cama vuran sokak lambalarının ışığı haricinde, karanlık her yanı hakimiyeti altına almıştı. Ya da ben öyle hissediyordum, zira yirmi birinci yüzyılda, İngiltere gibi bir ülkenin başkentinde ışıklandırma sorunun yaşanması nedense pek olası gelmiyordu.

Hepsi tamamen benim zihnimde oluşan kuruntularımdı yani...

Başımı arkaya doğru çevirip, Chas'in biricik otomobili Richey'i takip eden Dewrionlara baktım. Esasen her beş dakikada bir bu hareketi tekrarlıyordum. Bunu yapmaktan bir türlü kendimi alamıyordum, çünkü anlatılanlara göre Gölge - Ruhların varlığından haberdar olduğum ilk andan itibaren görüp görebileceğim en kalabalık ruh topluluğunun arasına gidiyorduk ve hâl böyleyken, biz de sayıca ne kadar fazla olursak, o kadar iyiydi.

"Onlara son kez baktığında ki," Chas sol bileğindeki saatine çabucak bir bakış attı. "Yalnızca dört dakika otuz beş saniye olmuş, arkamızdan gelmeye devam ediyorlardı.

Rahatla biraz Cathie. Kimsenin verdiği sözden cayacağı falan yok. Yani bu zamana kadar nasıl insanlarla tanıştın, bilemiyorum ama biz Dewrionlar verdiğimiz sözü tutarız.

Azıcık bize karşı bir inancın olsun."

Tabii ki onlardan şüphe duyduğum falan yoktu. Ben sadece...

Pekâlâ, kabul ediyorum. Evden çıktığımızdan beri gereğinden fazla evhamlı birine dönüşüvermiştim. Fakat bunu onlardan yana bir çekince duyduğum için yapmıyordum ki!

Sadece orada olduklarını görerek kendimi avutmaya çalışıyordum. Belki de Dewrionlar hayatıma girmeden önce, babam tarafından da çoğu kez geride bırakıldığım için beni her an koruyup kollayacak birilerinin var olma düşüncesi şu an biraz tuhaf geliyordu. Her neyse, kendi akıl bulandırıcı hislerimi bu genç Dewrionlara - özellikle de Chas'e - şu anda yansıtmamalıydım.

"Sen de azıcık kıza karşı hoşgörülü ol," arka koltukta, Nia'nın yanında oturan Daniel alçak bir sesle konuştu. "Sonuçta o senin gibi her gün ruhlarla karşılaşan biri değil.

Ve an itibariyle de kaç kişi olduklarını bilmediğimiz bir Gölge - Ruh güruhuna doğru ilerliyoruz.

Kendini güvende hissetmek istemesi suç mu?"

"Her şekilde bana saldırmanın bir yolunu bulacaksın, değil mi?" Chas inceden bir hırçınlığın okunduğu ses tonuyla mırıldandı. "Kastettiğimin ne olduğunu biliyorsun ama sırf-"

"Sırf ne?"

Şimdi Daniel da Chas kadar kendisini savunma moduna geçiş yapmıştı. Bu akşam onlara neler oluyordu Tanrı aşkına! Sürekli birbirlerini iğneleyecek ya da sinirlendirecek bir şeyler buluyorlardı ve bunu yaparken de etraflarında başkalarının da olduğunu unutmuş gibi görünüyorlardı.

Dişlerinin arasından kızgın bir ses çıkardı Chas. Sert bir tavırla başını sallarken, saçının tutamları kaşlarına doğru döküldü. Tek eliyle direksiyonu kontrol altında tutarken, diğeriyle çabucak saçlarını düzeltti.

"Hiçbir şey. Boş ver."

"Hayır, boş vermiyorum. Öyle lafı ortaya atıp da sonra kenara çekilmek yok beyefendi! Ne söyleyeceksen söyle!"

Giderek tansiyonların yükseldiğini hissettiğimde, bir şeyler yapıp olayı burada sonlandırsın diye Nia'nın gözlerinin içine baktım ve elbette ki anında beni anladı.

"İki küçük, uyuz çocuğun lakırdısını dinlemek istiyor gibi miyim gerçekten? Kendinize gelin. Bizi de strese sokuyorsunuz. Şu işi halledelim, ondan sonra ne yapıyorsanız yapın!"

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ