71. BÖLÜM

3.4K 408 195
                                    

Cliffordlar bir müddet daha aralarında konuşmaya devam ettiler. Hatta bir ara Chas ablası Nia’yı da yanına çağırdı ve böylece yıllar sonra ilk kez, bütün bir aile olarak bir araya geldiler.

Onları izlerken gözlerimin dolmasına mani olamamıştım, anne ve babalarından neredeyse umutlarını kesmiş olan iki gencin, yeniden onları karşılarında bulması; bu kelimelerle izahı olacak bir şey değildi.

Mahremiyetlerine biraz saygı göstermek maksadıyla oturduğum yerden kalkmış ve odanın içerisinde adımlamaya başlamıştım. Bu arada boş durmamak için de kütüphaneden getirdiğim kitabı açmış, inceliyordum.

Aelryn’in bahsettiği duayı çok geçmeden buldum.

Çok büyük anlamlar içeren bir şey değildi, fakat yine de en sıkı korumanın olduğu yerde saklandığına göre, mutlaka Gölge – Ruhlar için bir önem teşkil ediyor olmalıydı.

Kitabın sayfaları arasında gezinirken, el yazması bir bölüme rastladım.

Bu kısmın sayfa rengi bile değişikti. Yıllar boyunca yıpratılmış gibi, yer yer koyu kahveden parşömen rengine geçiş yapıyordu.

Ve incecik, sanki iğne ucuyla yazılmışçasına, siyah mürekkeple nakşedilmiş bilgiler vardı.

Yazan kişi her kimse, bayağı özen gösterdiği belliydi.

Gölge Adası’nın konumunun değiştirilmesinden tutun da, ruhların bedenlerindeki birçok işlevin farklılaştırılmasına kadar, akıl almayacak bir sürü tılsım vardı.

Göz ucuyla satırlar arasında gezindiğim her an, hayretten ağzım açık kalıyordu.

Dünya’dayken sihrin ve tılsımlı şeylerin neler olduğunu bir nebze de olsa biliyordum. Cadıları, büyücüleri ve de bu işle uğraşan diğer amatör insanları…

Fakat burada, bu tür bir olaya rastladığım için şaşkınlık içerisine düşmüştüm.

Hâlbuki bu kadar şaşırmamam gerekirdi. Gölge – Ruhlar zaten başlı başına sihirden oluşan varlıklardı.

Ama gelin görün ki, okuduklarımdan sonra yine de gözlerimi kocaman açmaktan geri alamamıştım.

Başımı sağ tarafıma çevirip baktığımda, Eira’nın küreyi âdeta çocuklarını kucaklar gibi sarıp sarmaladığını gördüm. Buradan gördüğüm kadarıyla hâlen Nia ile konuşuyordu.

Vincent’ın da ondan bir farkı yoktu. Daha kontrollü ve sakindi ama çocuklarını seyrederken bakışlarının yumuşadığını görmüştüm.

Onlara bir beş dakika daha müsaade ettim, sonrasında aşağıya inip şu dua ritüelini başlatmam gerekecekti ki bunu da yüzde yüz doğru bir şekilde yapmayacaktım.

Sadece başlarda onları ikna edecek kadar yüksek sesle, sonrasında da sessizliğe bürünerek okuyormuş gibi yapıp aslında tek kelime bile etmeyecektim.

Hakikaten de onları kutsayacağımı falan mı zannediyorlardı yani?

Şayet öyle düşünüyorlarsa, çok beklerlerdi. Aksine, onları hezimete uğratmak adına elimden gelen her şeyi yapacaktım.

“Lütfen acele edin,” dedim bakışlarımı yeniden kitaba çevirirken. “Biraz sonra buradan ayrılmak zorundayız.”

Bay ve Bayan Clifford konuşmadılar ama başlarını sallayarak bana onay verdiler.

Bu arada ben de okumayı sürdürüyordum. Fazla teferruatlı görünen kısımları geçip yararıma kullanabileceğim bir şey var mı diye bakınırken, o anda okuduğum başlıkla birlikte üzerinde durduğum zeminin âdeta sallandığı hissettim:

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now