60. BÖLÜM

3.7K 455 83
                                    

Yüzünü göremiyordum, fakat içimden bir ses onun beni başlığının altından da rahatlıkla seyredebildiğini ve dudaklarım ayrılmış bir hâlde, şaşkınlıkla ona bakarkenki ifademe karşılık hafif bir gülümseme sergilediğini söylüyordu bana.

Hâlâ neden kaynaklı olduğunu tam olarak bilemesem de, tıpkı Arkhael konuşurken onun gırtlaktan gelen, derin sesini anımsatan bir tonla konuştuğu her şeyi anlayabilmiştim bu yabancının.

Belki de bunun burada, Gölge Adası’nda olmamla bir alâkası vardı, ancak ne olursa olsun, sonuçta Ludenka Dili artık benim için bir dizi tuhaf sözcüğü içeren bir lisan değildi.

Karşımdaki ruhun – kesinlikle bir Gölge – Ruh olmalıydı, burada başka bir ırkın olabileceği ihtimali neredeyse sıfırdı çünkü – dile döktüğü her şeyi tüm çıplaklığıyla idrak etmiştim.

Ve o, aynen şunları söylemişti:

“Alworiel… Merhaba dostum. Ah! Seni asırlardır bekliyorum. Nihayet, buradasın. Hoş geldin!”

Nutku tutulmuş hâlimi gören Gölge – Ruh Kralı, yavaşça hâlen açık olan ağzımı kapatabilmem için çeneme ufak bir müdahalede bulundu ve gülerek başıyla yabancıyı işaret etti.

“Sanırım senin de bu noktada ona bir ‘Merhaba’ demen gerekiyor, öyle değil mi kızım?”

Gözlerimi kırpıştırıp dudaklarımı bu kez konuşabilmek için araladım.

“Şey, merhaba!” dedim biraz çekinerek. Bir yandan da dikkatle onu izliyordum. Benimle aynı boydaydı, fakat nedense çok daha iri ve uzun olarak görünmüştü gözüme.

Sesimi duyduğunda, başını çok hafif bir biçimde geriye doğru attı.

İki yanında, boşlukta sallanan elleri havaya kalktı ve yavaş hareketlerle başlığını sıyırıp onu rahatlıkla görebilmemi sağladı.

Yüz yüze geldiğimiz ilk anda, geriye doğru neredeyse zıpladım ve bu sebeple de hemen arkamda bekleyen Arkhael’e çarptım.

O beni omuzlarımdan tutup öne doğru hafifçe iteklerken, ben olabildiğince geri çekilmeye çalışıyordum, zira karşımdaki varlığın ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu ve bilinmeyenin altında her daim gizli ve genellikle de pek iyi olmayan şeylerin yattığını çok iyi bildiğimden, içgüdülerim bu varlığa bulaşmamam konusunda beni uyarıyordu.

“Sakinleş Alworiel,” diyen Gölge – Ruh Kralı’na aldırmadan çırpınarak onun omuzlarımdaki baskısından kurtulmaya çalıştım. “Hayalet görmüş gibi davranma lütfen,” dile getirdiği şeyin ne kadar komik ve de anlamsız olduğunu idrak edince kahkahayı bastı. “Gerçi biz ruhlar da insanların gözünde bir nevi hayaletiz ama… Neyse, bu kadar korkmana gerek yok.

O sana zarar verecek biri değil.

Aksine, bundan böyle her zaman yanında olacak ve hazır olduğunda o seni, sen de onu korumak ve gözlemek adına söz vereceksiniz.”

“Kim o?” bakış açımda yalnızca Arkhael olacak şekilde hareket ettim ve o “şeye” sırtımı döndüm.

“Tyalariaların bir diğer temsilcisi. Senin yoldaşın; Aelryn…”

Bundan daha felâket ne olabilirdi ki acaba? Ben şimdi bir süre onunla birlikte burada, bu okulda yalnız başıma mı kalacaktım?

“Hadi yüzünü ona çevir,” kulağıma fısıldayan Arkhael benden belirttiği şekilde bir tepki alamayınca iç çekerek beni kucakladığı gibi yeniden öteki Tyalaria olduğunu söylediği ruhun karşısına geçirdi.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now