106. BÖLÜM

2.3K 320 46
                                    

Bu kez başıma nelerin geldiğinin bilincinde olarak açıldı gözlerim. Arkhael'in beni kendi isteğiyle o ortamdan çekip aldığını ve her an patlamaya hazır hâl ve hareketlerimi engellemek adına kendi zihninde bir yolculuğa çektiğini biliyordum.

Ve bu sebeple kuduz bir köpek gibi sağa sola saldırma isteği taşıyordum benliğimde. Yaptığı o kadar bencilce bir davranıştı ki, sırf yollarına çıkmayayım diye kendisini bile benimle beraber kalkanı düşmüş bir vaziyete sokmasına aldırış etmiyordu. Tabii etmezdi, sonuçta onun etrafında ne yaptığını bilen ruhlar vardı, benimse başıma nelerin geldiği ancak yüzüme bakınca anlayacaktı Dewrionlar. O zaman zarfında da, Arkhael'in etrafına bir Gölge – Ruh seti çekilmiş olacaktı. Yani ona karşı atağa geçmeleri biraz imkânsızdı, bu yüzden şanslarını Aelryn'den yana kullanacaklardı. Ama diğer Tyalaria'nın da boş durmayacağının farkındaydım. Şimdi benim ayağının altından çekildiğimi görünce çok daha hareket edecek ve benden çok daha donanımlı olduğu düşünülürse de, âdeta biyolojik bir silah olarak önüne çıkan herkese saldıracaktı.

Bunu elindeki teçhizatla ya da iki dudağının arasından çıkacak olan büyülerle yapacağı aşikârdı. Tek tesellim, büyüsünün sadece Gölge – Ruhlar arasında etkili olmasıydı. Tamam, onları çok daha güçlü bir konuma getirecek her türlü sihir tehlikeliydi ama en azından gücünü Dewrionlar üzerinde deneyemeyecekti. Bu da benim için az da olsa bir teselliydi.

Zar zor olsa da aldığım nefesimi geri verirken, nerede olduğumu kestirmeye çalıştım. Piramit şeklinde yükselen bir adadaydım. Zihnimi biraz zorlayınca, burasının Estalith Adası olduğunu hatırladım.

Şu üzerindeki tüm evlerin lâl taşından yapma olduğu, yukarı tırmanan merdiven basamaklarının kristal kuvarstan inşa edildiği, en tepe noktasında ise Haellyria'nın bulunduğu ada...

Liman kenti olan Lamorin'in biraz yukarısında, ormanın hemen girişindeki topaz taşı döşenerek oluşturulan meydandaydım.

Ve Arkhael de az ötemde durmuş, beni seyrediyordu.

Dünya'dayken üzerinde ne varsa, aynı kıyafetleri giyiyordu. Çabucak kendime bir göz attım, benim de giysilerimin farklı olmadığını gördüm ve rahatladım. Neden bilmem ama Dewrion üniforması ve Tyalaria pelerinini iyiden iyiye benimsemiştim. Benim aslında kim olduğumu en iyi anlatan şeylerden biri de bu kumaş parçalarıydı.

"Nihayet," dedi Arkhael, bir kolunu yasladığı çeşmeden ayrılıp yavaş adımlarla bana yaklaşarak. "Uyanmak nedir bilmedin."

"Ne?" dedim hafiften kızmaya başlarken. "Daha yeni beni bu saçmalığın içine çekmedin mi? Seni duyan da yüzyıllık uykuya daldığımı sanır!"

"Öyle ama! Ben daha buraya adımımı atar atmaz uyandım. Sen ise dakikalardır yerde kıvrılıp kalmış bir hâlde uyuyordun."

Bozulduğumu belli etmemeye çalışarak doğruldum ve ayağa kalktım. En azından şimdi onun karşısında diz çökmüş vaziyette değildim.

"Kusura bakma o hâlde! Seni biraz beklettim," dedim homurdanarak. Ama hemen sonrasında umursamazca omuz silktim. "Ya da bak, benim için hiç sorun değil."

Gözlerini kıssa da, bir şey demedi. Aramızda yalnızca birkaç adım kalınca durdu.

"Beni kışkırtma, yoksa senin kim olduğunu unutup o başını gövdenden ayırırım," dedi sinsi bir gülümseyişin eşliğinde. Vay be! İlk defa beni bu şekilde tehdit ediyordu. Bu yepyeni bir şeydi.

"Sence bu duruma alınmalı mıyım şimdi?" derken sahte bir hayretle gözlerimi irileştirdim. "Şuna bak!

Babacık biricik kızına onu kesip biçmekle gözdağı veriyor," gülüp başımı iki yana salladım. "İyi o zaman. Yap hadi! Ne duruyorsun?

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now