49. BÖLÜM

4.6K 551 111
                                    

Kalabalık bir Dewrion topluluğu, Byddin Cysgodol üyelerinin oluşturduğu çembere yaklaştığında, söz birliği etmişçesine aynı anda durdular. İçlerinde Londra’daki akademiden tanıdığım birçok kişi vardı ama hiçbirini bu kadar öfkeyle dolup taşar bir hâldeyken görmemiştim. Yüzlerine yansıyan ifadelerden okunan en yalın mana, yüzyıllardır süren düşmanlığın en katıksız dışa vurumuydu.

Daha önce de nefretin birtakım varyasyonlarına şahit olmuşluğum vardı. En alt tabakadan başlayıp en uç noktalara değin ulaşan kin ve karşıt duygulara yabancı değildim ve bu sebeple, şu an gözlemlediğin şeyin; iki ayrı ırkın arasındaki hasımlığın, tuttuğum çetelede en üst noktaya yerleştiğini rahatlıkla söyleyebilirdim.

Çekilen kılıçların havayı yaran ve kulaklarda çınlayan sesi bütün adayı doldurduğu sırada, kıpırdamadan durduğum pozisyonumu bozdum ve hâlen ağzımın bir karış açık olmasına aldırmadan adımladım.

Ne yaptığımın bilincinde değildim, Chas’i ve Daniel’ı fark ettiğim anda içimi dolduran cılız mutluluk bana ne olursa olsun, herhangi bir şey yapmamı söylüyordu zira.

Ben de bunu memnuniyetle yerine getiriyordum, ta ki Arkhael’in çelik gibi sert olan elleri beni yakalayana kadar…

Görünen o ki, bu hiç beklenmedik konuklar onu akşam yemeğinden etmişlerdi. Babamı bir kenara bırakmış, beni sımsıkı tutarken Dewrionlara onları biraz daha gözlerine baktıkları takdirde kendilerini taşa çevirecek bir kudretle seyrediyordu.

“Yanlış zaman,” dedi onları izlemeyi sürdürürken. “Burada olmamanız gerekiyordu. Tam da baba – kız buluşmuşken, bu mutlu anımıza tanık olmasını hiç de istemediğimiz kişiler burnumuzun dibinde bittiler.

Ne kadar kaba bir davranış,” derken homurdandı. “Yıllar geçtikçe insanlar arasındaki görgü kuralları da sekteye uğruyor anlaşılan,” omzunun üzerinden Dewrionlara ters bir bakış attı. “Burada istenmediğinizi size daha başka nasıl anlatabilirim acaba?” düşünüyormuş gibi yaptıktan sonra omuz silkti. “Sanırım sizinle, sizin anladığınız dilden konuşacağım.

Def olun buradan. Bu size ilk ve son sözüm.

Aksi takdirde bu gece hepiniz burada öleceksiniz ve tozlarınız evrene karışacak.”

Dudaklarından dökülen “baba – kız” tanımından sonra, Dewrionların arasında küçük çaplı bir hareketlilik oldu. Hepsi birbirlerine soran gözlerle bakıyordu.

Bense inanılmaz bir rahatsızlık içerisinde, Arkhael’in bileğime yapışıp kalmış olan elinden kurtulmaya çalışıyordum. Biraz sonra her şey meydana çıkacaktı ve Dewrionların aslında kim olduğumu öğrendikleri takdirde bana hangi gözle bakacaklarını az çok tahmin ediyor olmak canımı fazlasıyla sıkıyordu.

“Arkhael,” o çok iyi tanıdığım ses konuşmaya başlayınca kıpırdanmayı bir kenara bıraktım ve karanlığın el verdiği ölçüde, her yerde onu aradı gözlerim.

Joshua Dewrionların arasından sıyrılıp Gölge – Ruhlara çok yakın olacağı bir mesafeye geldi ve böylece ben bir de onun için endişe duymaya başladım. Elbette ki arkasında onu korumak için hazırda bekleyen onlarca Dewrion vardı ama yine de ruhların anı anını tutmadığı için, ne ara, nasıl bir karşı atağa geçecekleri hiç belli olmuyordu. Bu durumda baş Dewrion yardım alamadan zarar görmüş olabilirdi.

“Demek sensin,” dedi benim kaygılarımın bir gramını bile üzerinde taşımayan bir tınıyla. Daha çok şaşkınlık ve hayal kırıklığı karışımı bir vaziyet içerisindeydi. Gölge – Ruhların kralını izlerken suratında saklamaya lüzum görmediği bir hoşnutsuzluk, bir iğrenme ifadesi oluşmuştu. “Yeniden döndün, ha?”

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now