86. BÖLÜM

2.9K 342 117
                                    

Trambolin üzerinde zıplar gibi havalandım ve ayaklarımı kalçama doğru çekmemle birlikte tahta kılıcın az önce durduğum yerde boşluğu yararak savrulması bir oldu. Yeniden ayaklarımın üzerine düştüğümde vakit kaybetmeden kendi kılıcımı rakibimin kaval kemiklerine indirmek üzere hamle yaptım ama rakibim refleksler söz konusu olduğunda beni solda sıfır bırakacak bir hünere sahipti; kenara çekilirken kılıca bir tekme attı ve havalanıp benden yaklaşık üç-dört metre ileriye uçmasını sağladı.

Silahsız kalmanın beni dezavantajlı bir duruma düşüreceğini iyi bildiğimden; ayağa fırladığım gibi kılıca doğru harekete geçtim ama bir çift el, beni havadayken belimden yakaladı, başımı sertçe yere vurmama izin vermeden, bedenimi zemine boylu boyunca uzattı ve tamamen saf dışı kalacağım şekilde, kollarımı kıpırdayamaz hâle getirdikten sonra üzerime doğru eğildi.

“Sanırım ben kazandım,” dedi Dan gülerek. Saatlerdir antrenman odasında çalıştığımız için, sarı saçları terden alnına yapışmıştı. Yorgundu, fakat uyandığından beri gözlerinin bu denli parladığını hiç görmemiştim. Hayat dolu, cıvıl cıvıl bir havası vardı, hiçbir şey o yeşil gözlerdeki coşkuyu gölgeleyemiyordu.

Atkuyruğu yaptığım saçımdan firar edip yanaklarıma yapışan saçları geri çekerken ona bakıp sırıttım. Üç gündür devamlı saldırı ve savunma teknikleri üzerinde çalışıyorduk, kapısını çalıp da kendisinden böyle bir istekte bulunduğumdan beri, Dan benimle sabırla ilgileniyor, bildiği her şeyi bana en iyi şekilde anlatmak için uğraş veriyordu.

Kendimi geliştirmek zorundaydım, çünkü Regent’s Park’taki olayın üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti ve bu bir hafta içerisinde hiç de iç açıcı haberler almamıştık. Dewrionların elinden kaçan Gölge – Ruhlar, başka kentlerde ve ülkelerde konuşlanmış olan soydaşlarına katılmış, Dünya’nın her yerinde, farklı zamanlarda saldırılar düzenlemeye başlamışlardı.

Bunda, tiyatroda çoğu arkadaşlarını hezimete uğratmamızın payı elbette çok büyüktü. Fakat başka bir neden daha vardı ki, bunu düşünmek bile beni dehşete düşürüyordu.

Regent’s Park olayının akabinde, Zheck ve yanındakileri kaldıkları depoya tekrardan götürdüğümüzde, orada hapis kalan diğer askerler, her ne kadar bizi gördükleri için memnun olmasalar da, birtakım şeylerin meydana gelmek üzere olduğunu yarım yamalak bir ağızla bana itiraf ettiler.

Söylediklerine göre; Arkhael ve halkı, çok yakın bir vakitte yeniden serbest kalacaklardı.

Bunu nereden bildiklerini sordum, hatta birkaçını ciddi ciddi köşeye bile sıkıştırdım ve işte o zaman cevabımı aldım:

Ruhlar; hissediyorlardı.

Soydaşlarının bir kez daha içinde bulunduğumuz üçüncü boyuta yaklaştıklarını söylediler. Aradaki mesafe ne kadar azalırsa, ruhların duyuları da bir o kadar güçleniyor ve birbirlerine karşı olan çekimleri de artıyordu.

Bu beklenmedik gelişme üzerimde şok etkisi yaratmıştı. Elbette kraldan ve geriye kalan Gölge – Ruhlardan tamamen kurtulmadığımızın farkındaydım. Mutlaka onlarla yüzleşecektik ama bunun bu kadar erken bir vakitte olacağını da ne yalan söyleyeyim, tahmin etmiyordum.

İşte bu haberden bir gün sonra, Dewrionları burada, bu antrenman salonunda çalışırken görmüştüm. Sürekli kendilerini olası bir savaşa hazırladıkları için, aslında bu onlar için normal, rutin bir etkinlik gibiydi. Ne var ki, ben onları ağzım bir karış açık seyretmiştim.

Gölge Adası’nda Aelryn’den birkaç teknik öğrenmişliğim vardı benim de. Yani bu konuda tamamen kara cahil olduğum söylenemezdi, fakat onlarla kendimi kıyaslamaya bile kalkışamazdım, zira bu insanların yanında ben emeklemeye yeni başlayan bir bebek gibiydim.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now