44. BÖLÜM

4.8K 562 66
                                    

Bir çocuğu – yaşı kaç olursa olsun evlatlar her zaman anne ve babalarının gözünde birer çocuktur sözüne dayanarak böyle söylemeyi uygun görmüştüm – en dibe çeken, umut etmekten vazgeçiren ve belki de hayata küstüren en büyük etken, ebeveynlerinin yıkıma uğramış hâllerini görmekti bana göre. Onları pes etmiş ve çaresizliği kabullenmiş vaziyette bulmaktı. Bir anda yüzlerine çöken yılların yorgunluğunun ne anlama geldiğini sezmekti yavaş yavaş. Nefeslerinin bile ağırlaştığına, yüreklerinin parçalandığına şahit olmaktı derinden. Acılarına ortak olmanın mümkün olmadığını, çünkü hiçbir zaman, anne – baba olmadan onlar gibi hissedemeyeceğini kavramaktı mecburiyetten…

Karşımda omuzları çökmüş, oturduğu yerle bütünleşmek üzere olan babam, başını kaldırıp bana baktığında ne diyeceğimi bilemiyordum. Söyleyecek bir şey var mıydı, maalesef bundan da emin değildim.

Zira hangi sözcük yaşadığım hayal kırıklığını anlatmada bana tercüman olabilirdi ki? Bu kadar güçlü bir yanı var mıydı kelimelerin? Duyguları olduğu gibi, o an nasıl hissediyorsam o şekilde yansıtabilir miydi beni dinleyen kulaklara?

Cevap veremiyordum…

Artık günlerdir akmayı sürdüren gözyaşlarıma bir yenisi daha eklendiğinde, benden önce babam devreye girip yanaklarımı silmeye başladı. Hareket etmemiz zaten oldukça güçtü, bir de bunun üzerine henüz yeni öğrendiklerim eklenince, hepten taş kesilmiştim.

İnsanların kendi elleriyle şekillendirdiği bir heykelden farkım yoktu…

Sağından ya da solundan, önünden veya arkasından bakıldığında kıpırdamadan duran o yontulmuş taşlardan beni ayıran, bir canlı olduğumu kanıtlayan hiçbir emare yoktu…

Bedenimin bu kadar hareketsiz ve tepkisiz kesilmesine karşın, iç dünyamda kaosun tüm gücüyle hücum ettiği bir harp başlamıştı.

Soğuk bir savaştı bu.

Gelenek dışıydı. Tarafların topla tüfekle ya da silahla açtığı bir mücadele yaşanmıyordu orada.

Gerçeklere teslim olmam, boyun eğmem için beni zorlayan bir kavga çıkmıştı ansızın.

Sen o Gölge – Ruh’un kızısın…

Hayır!

Nessa’yı yanında alıkoyan ve onunla evlenmesi için zorlayan ruhun…

Bu doğru değil!

Şimdi seni buldular ve uzun zamandır askıda kalan hain emellerini gerçekleştirmek için harekete geçiyorlar…

Öyle bir şey olmayacak!

Evet, bir yas dönemindeydim ve bu periyodun ilk aşamasını, yani inkâr evresini yaşamaktaydım an be an. Her şeyi reddediyordum. Hakikatın ne olduğu umurumda bile değildi. Benim kendi bildiklerim ve inandıklarımdı doğru olarak hissettiğim. Gerisini yok sayıyordum.

Kuleye çarpan; ıslığı andıran rüzgârın sesi ve ona karışan yağmurun şiddeti başka hiçbir şeyi duymamı mümkün kılmıyordu belki, fakat ben babamın bitkince iç çektiğini işitmiştim. Hâlen bir put gibi durmaya devam ederken, yalnızca gözlerim hareket ettiler ve beni ona bakmaya zorladılar.

Görünen o ki, babam dile getirdiği onca şeyi gerçek olarak benimsemişti. Buna inanmıştı. Yoksa benim de kendisi gibi davranmamı mı bekliyordu?

Ondan bir başkasına “baba” diyebileceğimi sahiden de düşünüyor olabilir miydi yani?

Saçmalık!

Öfke benliğimi ele geçirirken kaşlarım çatıldı.

Eğer Andrew Dover böyle bir şeyi aklından dahi geçiriyor olsa, tutup onu sarsmak için hazırdım ben. Kendine gel! diye haykırmak için geri sayıma başlamıştım. Bu kadar zayıf ve kolay biri değilsin sen!

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now