96. BÖLÜM

2.7K 306 34
                                    

Malikânedeki ofiste, masaların birinin üzerine oturmuş, bacağımı öne arkaya sallamakla meşguldüm. Her iki dakikada bir Dan bacağımdan tutup beni sakin olmam konusunda uyarsa da, onu pek ciddiye almıyordum, çünkü sakin olmam imkânsızdı.

Ruhlardan aldığımız haberin ardından onlara bir kez daha büyü yapmıştım. Şayet kral ve Aelryn kapımıza dayanacaklarsa, yanımda her yaptığım hareketi sorgulayan askerlerin olmasını değil de, ağzımdan çıkan her emri gözü kapalı yerine getiren ruhları tercih ederdim.

“Babacık döndü, ha?” felaket tellalı Gwen oturduğu masanın başından bana seslendi. “Sabırsızlıkla beklediğin o an geldi demek!”

Gözlerim babamı aradı, dişi Dewrion’un bana hitaben söylediklerini duyduğunda onun da kaşları çatılmıştı. Ona ben mi haksız mışım? anlamına gelen bir bakış attım. Sonra da önümde bekleyen Dan’in sol tarafından eğilip Gwen’e şeytani bir gülümsemeyle baktım.

“Bilemedin. Dört gözle beklediğim şey; elime seni bir kez daha tenis topu gibi oradan oraya fırlatabileceğim bir fırsatın geçmesi.

Bana sataşarak bunu nasıl kolaylaştırdığının farkında mısın?”

Dişi Dewrion’un aniden suratı gerildi. Herkesin içinde onunla dalga geçtiğim için bayağı bozulmuştu. Karşı atağa geçmek için beynini yokladığında – ki artık bir beyne sahip olduğundan ciddi ciddi şüphelerim vardı – ofisin kapısı aralandı, Chas anne ve babasıyla birlikte içeri girdi.

Onu gördüğüm anda, titreşim moduna alınmış gibi seğirip duran bacaklarım kıpırdanmayı kestiler. Genç Dewrion’un gözleri tüm odayı taradıktan sonra benim üzerimde durdu. Sanki beni görmek onu rahatlatmış gibi omuzları gevşedi.

Aramızdaki bakışmayı yakalayan Dan, hareket edip benden uzaklaşmaya çalışsa da, ona bu imkânı vermedim. Elimle kolunu yakalayıp onu yanımda durması için zorladım.

“Eğer bir kez daha gitmekten söz edecek olursan, bunu aklından geçirirsen, ya da tavırlarınla böyle bir imada bulunursan bu kez seni ben vururum,” diye tehdit ettim. Çok kısa bir anlığına dudakları kıvrıldı, sonra bakışları koluna eriyip kaynamış gibi görünen elime kaydı. Ama geri çekmedim. Biliyordum ki, o da en az benim kadar inatçıydı, ne dersem diyeyim buradan gitmek için bir bahane bulacaktı. “Tabii kendimi de vurmuş olurum. Şansım yaver gider de Arkhael’i de bir şekilde öldürmenin bir yolunu bulursam, o zaman üçümüz birlikte öbür tarafta bir yerde kızgın ateşin karşısında güneşleniriz, ne güzel, değil mi?”

“Yanında olması gereken o, ben değilim,” diye fısıldadı. “Görmüyor musun, sana nasıl bakıyor? Onu böyle gördükçe kendimi bir asalak gibi hissediyorum.”

Başımı çevirmeye niyetli olmasam da, Dan’in söylediği şeye kendi gözlerimle şahit olmak istediğimden, bakışlarım Chas’e yöneldi. Hâlâ mor olan gözü, şükürler olsun ki eskisi kadar şiş değildi, dudaklarındaki kesik de öyle çok kötü görünmüyordu.

Ama tişörtünün yakasından görünen sargı bezi, kaburgalarının durumunun ciddi olduğunu bas bas bağırıyordu.

Tüm bunlara rağmen, Chas beni sıcacık bakan gözlerle izliyordu. Kendimi şeffafmışım gibi hissettiren bakışlardı bunlar.

İç çekip avuç içlerimi gözlerime bastırdım.

“Sen de, o da yanımda olabilirsiniz. Mesela bu aralar olsa, çok güzel olur. Çünkü biraz desteğe ihtiyacım var da! Yılanın başı olan biyolojik babam ve eline bir imkân verilse etlerimi lime lime doğramaktan çekinmeyecek iblis kılıklı ruh ikizim Aelryn bu gezegendeyken, insanın sevdiklerinden destek görmesi fena olmaz doğrusu!”

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now