79. BÖLÜM

2.9K 366 35
                                    

İçinde bulunduğumuz zaman dilimini; bir fotoğraf karesinin üzerinde gerçekleştirilen lens bulanıklığına maruz kalmakla açıklayabilirdin ancak. Etrafımızdaki insanlar silikleşmiş, gözlerim yalnızca benden birkaç metre ötede duran Daniel’a kilitlenmişti.

Tıpkı benim onu izlediğim gibi, bana inanamazlıkla bakıyordu. Benim açımdan; öldüğünü bildiğim birinin ansızın karşımda belirmesiydi bu. Evet, buraya gelirken bunun zaten böyle olacağının bilincindeydim, zira ona bahşedilen yeni hayatın bir nevi mimarı ben olmuştum. Ama bu yine de hayrete kapılmama ve bu durumu bir mucize olarak isimlendirmeme engel değildi.

Dan açısından bakılırsa da; gözlerinin önünde kaçırılıp bambaşka bir boyuta sürgün yaşamı sürmeye götürülmüş olan bir kızın, geri dönüşünün imkânsıza yakın olduğu o yerden bir şekilde kaçmayı başarmış olduğuna şahit olmaktı. Bu keramet değildi de neydi?

Ayakta kalmak için kullandığım son güç kırıntılarını da ona doğru koşarken harcadım. Beni yarı yolda karşıladı ve üzerine doğru devrilmeme ramak kala kollarımdan tutup bana sarıldı.

Ama bunu yaparken onun da bedeninin sarsıldığını hissettim. Esasen Dan’in de benden aşağı kalır bir yanı yoktu. İkimiz de tükenmiş ve bitkin bir hâldeydik.

“Hoş geldin,” dedim gülümseyerek ve daha sonrasında vücudum yaşadığı tüm o zorlu saatlerin acısını çıkarmak ister gibi kendisini arka plana çekip beni rüyasız ama uzun bir uykunun kollarına bıraktı.

♦♦♦

Kendi odamda açıldı gözlerim. Biri beni buraya kadar taşımış ve üzerimdeki ceketimi, kanlı kazağımı ve yol boyunca kırış kırış olmuş pantolonumu çıkarmış olmalıydı. Pamuklu, yumuşacık bir pijamanın içerisindeydim.

“Ah Cathleen! Şükürler olsun ki uyandın…”

İlk olarak Nia’nın sesini duydum, hemen sonrasında da yatağın sağ tarafındaki sandalyeden kalkıp bana yaklaştığını gördüm.

“Ne zamandır uyuyordum?” derken ağzımda biriken acımsı tadı yutkunmak hiç kolay olmamıştı. Bunu fark eden Nia, sehpanın üzerinde duran pet şişeyi bana uzattı, neredeyse şişenin yarısına yakın bir kısmını tek seferde için bitirdim. Öksürmeye başladığımda da sabırla sırtımı sıvazlayıp bekledi.

“Üç-dört saat oldu,” dedi Nia nihayet ben normale döndüğümde. “Dan’in kucağında yığılıp kalınca herkes panikledi, fakat Chas telaşlanacak bir durum olmadığını, yalnızca yorgun düştüğünü söyledi,” gözleri aniden yüzümden göğüs kafesime inince rengim attı. “Ama aslında bir şey oldu, değil mi? Bize açıklama yapmaktan kaçınıyorsunuz.”

Ne yani? Chas kimseye nasıl bir işe kalkıştığımızı anlatmamış mıydı?

Bu durumda Dan’in “dirilişini” neye bağlıyorlardı acaba?

Sessizliğimden tam da şüphelendiği türde bir anlam çıkaran Nia cık cıkladı.

“Bari sen yapma. Burayı gördüm,” dedi avucunu kurşun deliğinin olduğu bölgenin üzerine koyarken. “Kıyafetlerini ben değiştirdim. Daha önceden böyle bir yaranın olmadığına eminim.

Ve şu tesadüfe bak ki, Daniel da aynı noktadan yara almıştı,” gözleri kısılıp kuşkuyla doldu. “Onun cansız bedenine baktım Cathleen. Soğuk, tüm kanın çekildiği cesedine.

Nasıl oluyor da siz ikiniz ortadan kaybolduktan bir süre sonra o yeniden ayaklanıyor? Sanki hiçbir şey olmamış gibi…

Bunun seninle bir ilgisi var. Bana doğruyu söyle, Chas’le ne işler çevirdiniz?”

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα