38. BÖLÜM

5.2K 600 85
                                    

Seni babana götürüyorum...

Bu cümle dakikalarca zihnimde yankılanıp durdu. Hastalıklı bir düşünce gibi, bana zarar vermek için büyük bir çaba sarf ederek sık sık yokluyordu benliğimi.

Ve Gölge – Ruh'un bunu dillendirerek vücuduma zerk ettiği zehre karşı, kalbim bir panzehir üretmenin derdindeydi.

Benim zaten bir babam var. Andrew Dover... Ondan bir başkasını istemiyorum...

İşte yüreğimin çırpınarak söylemeye çalıştığı ve bana arka çıktığı fikir de buydu. Gölge – Ruh'un çenesini kapamaya yetecek kadar da güçlü bir söylemdi.

Fakat aklımdan geçirdiklerimi ona aktaramadım. Çünkü öz babam hakkında zırvaladıktan hemen sonra beni sessiz kılacak hareketini tekrarlamış, ağzımı bir bez parçasıyla kapatmıştı.

"Sthenis," şoför olan Gölge – Ruh, yanımda oturan ve bu geceyi bana zehir eden ruha seslendi. "Planda bir değişiklik yok, değil mi? Kuzeybatı yönünde ilerliyoruz?"

"Evet evet. Aynen öyle yapıyoruz.

Hadi bakalım Lorin. Elini çabuk tut. Bizi bir an önce Galler'e ulaştır."

Galler mi?

Bu Sthenis denen ruh neyin peşindeydi? Neden beni Galler'e götürüyordu? Orası bildiğim kadarıyla Dewrion Örgütü'nün kurulduğu yerdi.

Niçin hasım oldukları soyun anavatanına gidiyorduk ki?

Ama bu soruları kendime sorduğum anda bile hemen başka bir seçenek daha geldi aklıma. Hani Çinli komutan ve aynı zamanda filozof olan Sun Tzu'nun bir sözü vardı ya; "Dostlarını kendine yakın tut, düşmanlarını daha da yakın," diye. Sanırım Gölge – Ruhlar da bu özdeyişi kendilerine düstur edinmişlerdi. Galler'e giderek Dewrionların yuvalarında kendilerini tehlikeye atacaklardı ama aynı zamanda bu tür bir girişim yapmaları beklenmediğinden, yani örgütün kalesi olarak görülen bu topraklarda bir ruha rastlanmasına fazla ihtimal verilmediğinden istedikleri gibi at koşturabileceklerdi.

Huzursuzca kıpırdandım. Oraya gitmek istemiyordum. Belki yanımda Nia ya da Chas olsa, bu yolculuğu sevinçle karşılardım fakat ne yazık ki durum öyle değildi.

İki kardeşi anımsarken bile yüreğim sıkıştı. Kim bilir şu an ne yapıyorlardı? Yıllardır çektikleri acıya bir yenisi daha eklenmişti bu gece itibariyle.

Gölge – Ruhlar tanıdıkları ve belki de değer verdikleri birini – beni – daha ellerinden çekip almışlardı.

Hem de bu kez bu olay gözlerinin önünde gerçekleşmişti...

İkisinin de ne hâlde olduklarını tahmin edebiliyordum. Özellikle de Chas'in. Bir kötülükle karşılaştığında ve onu defetmek için elinden bir şey gelmediğinde nasıl kendi kabuğuna çekildiğini ve her şeyi içinde yaşadığını öğrenmiştim.

O vakitlerde, her daim sergilediği "Dünya yıkılsa umurumda değil!" tavırları yerle bir oluyordu. Ve aslında ne kadar savunmasız ve yaralı biri olduğunu gözler önüne seriyordu.

Derin derin nefes almaya zorladım kendimi. Zaten akıttığım gözyaşının haddi hesabı yoktu ve tam durdu derken yine gözlerimin arkasında bir yerler yanmaya başlamıştı. Ağlamak istemiyordum, ağlayıp da bu yanımdaki kahrolasıca varlıkları sevindirmemeliydim. Sımsıkı bağlanan bezin altında kalan dudaklarımı elimden geldiğince sertçe dişledim, hatta kanatmış bile olabilirdim, lâkin bu iyiydi, olmasını istediğim de tam olarak buydu zaten. Acı duymalıydım ki başka bir şeylere odaklanabileyim. Aksi takdirde pes edip kendimi koyuverecektim ve şu anda ruhların karşısında hemen beyaz bayrağı çeken tarafın ben olmasından yana değildi kalbim.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci Kitapحيث تعيش القصص. اكتشف الآن