“Eğer ben onu öldürmeseydim, o aynı şeyi bana yapacaktı. Buna yeltenmişti bile! Beni yere serdiğinde kendi tabiriyle beni öteki tarafa postalayacağını söylemişti.

Acaba o zaman da sevgili Aelryn’le aynı konuşmayı gerçekleştirecek miydin?”

Kral’ın dudakları incecik iki çizgi hâline geldi. Burnundan ateş püskürtecek olan bir ejderhayı anımsatıyordu. Nefes alamıyormuşum gibi hissedince bir adım geriledim, fakat elini uzatıp kolumdan sıkıca tuttu. Canımı acıtmıştı ama bunu ona belli etmedim. Aynı öfkeyle, birbirimize gözlerimizi dikerek baktık.

“Sen başına gelecek olanları hak ettin. Aynı şey değil. O ise her şeye rağmen benim yanımda kaldı. Bana ve Gölge – Ruhlara yardım etmek için her yolu denedi.”

Soğuk, tok bir kahkaha attım.

“Aman ne güzel! Senin dünyadan haberin yok yahu!

Burada başarılı olsaydınız seninle neşe dolu bir kutlama yapacağını falan mı sandın?

Onun tek bir isteği vardı: O da beni öldürürken aynı zamanda seni de aradan çıkarmaktı.

Bir taşla iki kuş dedikleri bu olsa gerek.”

Arkhael dile getirdiğim onca şeye rağmen en ufak bir tepki göstermedi. Ben konuşmuyordum da sanki havada uçan bir sinek vızıldıyordu!

“Buna cesaret edemezdi,” dedi en sonunda. Ama sesi o kadar da kendinden emin çıkmamıştı. “Kimse bunu yapmaya kalkışamaz.”

Ve sonra, aniden diğer elini de uzatıp boşta kalan kolumdan tuttu. Beni kendisine doğru öyle bir hızla çekti ki, zaten çok yakındık, onun bu hareketiyle birlikte başım sertçe göğsüne çarptı.

“Yeter artık!” dedi ilkel bir kızgınlıkla. “Seni çok fazla başıboş bıraktım. İstediğin gibi davranabileceğini düşünmene sebep oldum.

En başında icabına bakmam gerekirdi. Böyle olacağını bilseydim, ölü olarak doğmana müsaade ederdim.

Hayal kırıklığısın benim için.”

Bu sözlere alınmamam gerekirdi, öyle değil mi?

Ama ben bir aptal gibi tam da öyle yaptım. Beni en çok yaralayanın hayal kırıklığı mı, yoksa ölü doğma konusu mu olduğunu ayırt edemiyordum. Her ikisi de kalbimde aynı sızının oluşmasını sağlamıştı. Üstelik Gölge – Ruh kralını hayal kırıklığına uğratmanın insanlık için çok güzel bir olay olduğunu da biliyordum. Ne var ki, her çocuk gibi kabullenmesem bile babam olan bu varlığın benden tiksinirmiş gibi konuşmasını hazmedememiştim.

“Bıraksaydın da öyle olsaydı,” dedim bir fısıltıyla. Sağ gözü seğirince, daha da asabileştiğini fark ettim. Bu arada, Arkhael kemiklerimi kıracakmış gibi beni sıkıca tutarken, Gölge – Ruhların ve Dewrionların savaşmaya ara verdiklerini göz ucuyla gördüm. Cynbel ve diğerleri bile Arkhael’in ardında toplanmış, merakla bizi seyrediyorlardı.

Muhtemelen arkamda bir yerde olan babamın ve Vanessa’nın, Chas’in, Daniel’ın ve Nia’nın, hatta tüm Dewrionlarla birlikte Máedόc’un bakışlarını âdeta sırtımda hissedebiliyordum. Uzunca bir süredir aralıksız ruhlarla mücadele ediyorlardı. Máedόc bile onlardan biriymiş gibi elinden geldiğince Cynbel’in ve tabii ki tayfasının büyülerine karşılık vermeyi denemişti.

Fakat beni kralla yan yana gördükleri anda her şeyi bir kenara bırakmışlardı. Eminim ki, her biri de Arkhael’in en ufak bir açık vermesini bekliyorlardı.

Ama unuttukları şey şuydu ki, kral istese bile bana elini süremezdi. Çünkü bunu yaptığı takdirde kendisinin de zarar göreceğinin bilincindeydi.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin