Onları geride bırakmak için hareketlendiğim esnada, dördü de bana duygu dolu gözlerle baktılar. Babamdan ve Vanessa'dan ebeveyn olmanın verdiği hissiyat bir çağlayan gibi akıp taşıyordu. Tebessüm edip birkaç saniye yalnızca suratlarına baktım. İkisini de kucaklama isteği duyuyordum, ne var ki bu bir son gibi hissettirecekti ve şu an buna hazır değildim. O yüzden hareketsiz kalmayı sürdürdüm.

Öte yandan, Chas ve Daniel... Onlara bakarken o kadar cesur değildim işte. İkisinin de bendeki yerleri ayrıydı ve genç Dewrionlara duyduğum sevgi ve bağlılık daha şimdiden canımı yakmaya başlamıştı.

Lacivert ve yeşil gözler yüzümde tur atarlarken, ne yapacağımı bilemedim. Chas'in beni kıvrandıran bakışları karşısında nefesimin kesilmeye başladığını hissediyordum. Hayatımız her an yeni bir tehditle yüz yüze gelirken, onunla doğru dürüst zaman geçiremediğimize üzüldüm. Keşke her şey çok farklı olsaydı... Onunla normal, sıradan iki genç olarak karşılaşsaydık acaba hayatımız ne yönde ilerlerdi?

Hiçbir engele ve müdahaleye maruz kalmadan, sadece birbirinden hoşlanan – tamam kabul, birbirini seven – bireyler olarak yaşasaydık, şu anki hâlimizden daha mutlu olur muyduk?

Bu sorulara verebileceğim cevaplarım yoktu. Her biri belirsizdi.

Ya Daniel?

Hayatım boyunca karşılaştığım en dürüst, en sadık ve en anlayışlı insan... Sevgisinden asla şüphe duyulmayacak, kişiliği mükemmele en yakın olan genç adam...

Bambaşka şartlarda birbirimize rastlamak nasıl olurdu? Chas olmasaydı, ona karşı hissettiklerimde bir değişiklik olur muydu? Duygularına aynı şekilde karşılık verebilir miydim?

Bilmiyordum.

Bunu hiçbir zaman da bilemeyecektim.

"Diğerlerinin yanında olun," diye fısıldadım gözlerimde yaşlar birikirken. "Dewrionları yalnız bırakmayın. Hep birlikte saldırılarına karşılık verin. Bu gece her şey burada sona ermeli."

"Senin kendini feda etmene izin vermeyeceğim," Chas aniden hırçınlaşıp bana yaklaştı. "Aklından nelerin geçtiğini çok iyi biliyorum Cathie.

O ucubeyle sonuna kadar savaşacaksın ama gerekirse canını vermekten de kaçınmayacaksın, değil mi?"

"Hepimizin yaptığı da zaten bu değil mi?" dedim çabucak. "Bu her Dewrion'un göze aldığı bir şey."

Öfke dolu bakışları benim üzerimden Aelryn'e odaklandı.

"Ondan korkmuyorum," dedi kendinden emin bir tavırla. "Ne ondan, ne de diğerlerinden. Bırak senin yerine ben geçeyim.

O çakma ikize haddini ben bildireyim.

Eşek cennetine gidiş biletini seve seve ben keserim."

Yaptığı yorum karşısında, tüm tedirginliğime rağmen kıkırdarken buldum kendimi.

"Eşek cenneti mi? Onun oraya gidebileceğinden emin misin?"

Tek omzunu silkerken çenesini kaşıdı.

"Gölge - Ruhların ölümden sonra nereye gittikleri hakkında bir fikrim yok tatlım. Bana kalsa, hepsini cehennemin türlü türlü katmanlarına kapatır, kızgın ateşlerde ve dondurucu soğuklarda işkence çekmelerini sağlarım."

Hâlen gülümserken başımı salladım, Chas herhangi bir atakta bulunamadan Aelryn'i karşılamak üzere ona doğru döndüm ve ben de adımlamaya başladım. Öte yandan, genç Dewrion'un durmayacağını biliyordum, o yüzden başımı çevirip her yerde Máedόc'u aradım ve onu Nadia'ya kılıcını saplamak üzere olan bir Gölge – Ruh'u büyüyle karşı tarafa doğru fırlatırken buldum. Eğer bu girişimde bulunmasaydı, korkarım ki dişi Dewrion için o korkunç son çoktan gelmiş olacaktı.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapKde žijí příběhy. Začni objevovat