Ağzındakilerden sesi boğuk çıkmıştı.
"Tepside turta bıraqmadın be. Hala daha yiyəcəksən o koca midene yuh artıq"

"Bir kaç tane atıştırdık be. Hem pastaya doyulur mu? Tatlıya sınırsız yer var midemde." Söylenerek bana döndü. "Nisa, bu arkadaşın benim lokmalarımı sayıyor"

"Saymaya yetişəmem, kalsın"

Onlar atışmaya devam ederken önümdeki son kalıbın ara kremasını sürüyordum.

"Ben bunları vitrine bırakayım"

Fatih tamamladığı tepsiyi alırken sesinde huzursuz bir tını vardı. Nurlana'nın sürekli Enes'le atışmasına bozulmuş muydu?

Hazırladığı elmalı turtalar enfes görünüyordu. Tepsinin altına turta hamurunu yayıp, ince elma dilimleriyle kat kat açılan gül şekli vermişti. Piştikten sonra hafifçe pembeleşmiş halleri benim bile iştahımı kabartmıştı. Tepsiyi tek elinin üstünde kaldırıp kapıya ilerledi.

"Ben de kankamla gidiyorum" Enes Fatih'in arkasından gidecekken üstündeki önlüğü hatırlayıp durdu. "Dur, ya da sen git ortak, geliyorum"

Fatih kendisine bulduğu hitaplardan rahatsız görünmüyordu. Enes önlükle cebelleşirken "Tamam" diyerek mutfaktan çıktı.

"Nasıl çıkıyor bu?" ipini açamadığı önlük için sabırsızca hayıflandı. "Beni soktuğun duruma bak Nisa. Aç şunu"

"Tamam tamam, dur yapayım. Çok düğüm atmışsın"

Sürekli açıldığı için belinden dört kat düğümlediği ipleri çözerken Nurlana keyifle haline gülüyordu.

"Çok mu komik?"

"Çook" üstüne basarak tekrarladı.

"Aynaya bak, daha komiğini görürsün"

Dişlerinin arasında konuştu. Alayla omuz silken Nurlana'yı gözlerimle ikaz ettim. Zaten ısrarla giydirmiştik önlüğü. Nurlana onu pis olmakla suçladığında nispeten giymişti.

"Oldu işte"

Önlüğü başından çıkarıp hışımla tezgaha bıraktı. Mutfaktan çıkmak üzere bir kaç adım atmıştı ki, Şeyda heyecanla içeriye girdi.

"Nisa burda bi meteorla çalıştığını söylememiştin. Az önce çarpıştığım çocuk kimdi öyle? Zeytin gözlü, enfes bi gamzesi var. Vitrine kurabiye yerleştiriyor"

Selam vermeden konuya giren arkadaşıma şaşkınca bakındım. "Fatih'i mi diyorsun?"

"Demek adı Fatih. Vay be, taş gibi çocuk" Şeyda ağzı kulaklarında hayranlıkla mırıldandı.

Enes ve Nurlana aynı anda kaşlarını çatmıştı. Bu ne bakışıydı şimdi?

.....

"Biraz daha kalamaz mısınız?" Kalamayacaklarını bilsem de çaresizce mırıldandım. Sadece üç gün kalabilmişlerdi. "Neden sanki bu kadar geç geldiniz ki"

"Kalırız da sen üzül diye erken gidiyoruz. Allah Allah kızım iyi misin, tatil bitti. Game over. Killer school lessons back"

Gülüştük. "İngilizceni yesinler koçum, hadi arabaya"

Hakan abim eliyle omzuna vurdu.

Enes bana sarıldıktan sonra "Gelme sırası sende" dedi. Arabaya geçmeden Seyhun'a asker selamın benzer bir işaret yaptı. "Kızımıza iyi bak enişte, sana emanet"

Hakan abim ve Sude ile de vedalaştık. Diğerlerini bırakmak için Konya'ya uğrayacaklardı ama aralarındaki tatsızlığı çözmüş değillerdi. Sude babaannesi ile kalmak istiyordu.

MAATTEESSÜFWhere stories live. Discover now