Kırk Sekizinci Bölüm

16.1K 597 23
                                    

"Leyla."

Duyduğu sesle beraber genç kızın bütün bedeni ürpetiyle sarsıldı. Bu sesi duymayı beklemiyordu.Yüreği şiddetle karşı çıkıyor, isyan ediyordu. Onu görmek istemiyordu...

Hiç tepki vermedi, arkasını dönmedi. Sadece sessizce gökyüzüne baktı dolan gözleriyle. Ağustosun yakıcı sıcağına rağmen üşüyor, boynundan aşağı bir ürperti dalgası iz bırakıyordu.

"Leyla, dinle."

Omzuna dokunuyordu o sıcacık eller. Genç kız eridiğini hissediyordu. Bedeni ruhuna isyan ediyor, söz geçirmek zorlaşıyordu. Hafifce yutkundu ve istemeyerek arkasını döndü.

Yeşil gözler yaşlarla dolu ela gözlerle birleşti.

Bu kısacık bakışmada yüreği burkuldu Baran'ın. İçi sıkıntıyla dolmuş, ne yapacağını ne söyleyeceğine şaşırmıştı. Ne diyebilirdi ki? Genç kızı bu kadar kırmaya ne hakkı vardı? Nasıl başarabilmişti bir gecede beyazlar içinde parıldayan meleğini söndürmeyi?

Kendine kızmaktan başka birşey yapamıyordu şu durumda. Aralarında oluşan sessizliği genç adam bozdu. Yutkunduktan sonra, "Üzgünüm Leyla," diyebildi sadece.

Leyla buruk bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Demek üzgünüz Baran Bey, aslında hiç üzülmene gerek yok. İkimiz de istemeyerek evlendik, zorunlu bir evlilikti. İkimizin de bu evlilikten beklentileri olmamalı." Sesinin titremesine izin vermemeye çalışan genç kız büyük bir çaba sarf etti. Şu anda karşısındaki adamı tokatlayabilirdi.

Bu sözlerle beraber kaşları çatıldı Baran'ın. Bu doğru değildi. İkisi de istiyordu bu evliliği. İstemiyor muydu yoksa? Hayır, istiyordu. İkisinin de beklentileri vardı... Sadece Baran bu düşüncelerini dün gece bir süreliğine ertelemişti. Başta zorunlu bir evlilik olmasına rağmen zamanla aralarındaki soğuk duvarları yıkmışlardı. Leyla onun karısıydı, kadınıydı. Birbirlerinden kopuk bir evlilik nasıl geçirebilirlerdi ki? Baran bunu nasıl başarabilirdi? Bu söz konusu bile olamazdı. Leyla'ya kırgın ve kızgın olabilirdi ama bu aralarındaki gerçekleri değiştirmezdi.

"Hayır, Leyla. İkimizin de beklentileri var bu evlilikte. Tamam, anlıyorum kötü bir başlangıç yapmış olabiliriz ama bu böyle devam edecek diye bir şey yok."

Leyla ona daha da yaklaşan Baran'a karşılık bir adım geriledi ve korkuluklara değdi beli. Şimdi en son ihtiyacı olan şey ona yakın olmaktı. Duyguları bu kadar yoğunken ona yakın olamazdı. O, bu şekilde yoğun bakışlarla ona bakarken olamazdı.

"Sen dün gece her şeyi mahvettin Baran, her şeyi... Yüzünü görmek istemiyorum." Son sözlerini söyleyip Baran'ın geniş omuzlarından oluşan duvarı aşmaya çalıştı.

"Aynı evde, aynı odada kalacağız. Yüzümü görmeme gibi bir şansın olmayacak."

İsyan dolu yüz ifadesiyle Baran'a baktı genç kız. "O odaya giremezsin!"

"Kendi odama girmemi nasıl engelleyeceksin?" Baran kollarını göğsünde birleştirdi, aynı zamanda Leyla'yı inceliyordu yeşil gözleriyle.

Derince soludu Leyla ve Baran'ın omzunu eliyle iterken, "Senden nefret ediyorum!" diye öfkeyle bağırdı.

Genç adam kızgın bir tebessümle, "Buna sevindim," diye karşılık verdi. Bu en son duymak istediği şeydi karısından. Ayrıca göz yaşıyla dolu olan gözlerine baktığında ona olan öfkesinin bir anda yok olup gittiğini. Zayıf noktalarından bir tanesi de Leyla'sını ağlarken görmekti. Bütün ipleri koparabiliyordu.

Leyla öfkeyle odasına girip kapıyı arkasından hızla kapatırken Baran da onu izliyordu. Ne yaparak onun gönlünü alacaktı? Tekrar nasıl onu güldürecekti? Nasıl gözlerinin ışıldamasını sağlayacaktı? Nasıl?






***





Sabah erkenden soluğu Zeliş'lerin evlerinin önünde alan Soner, gizlice genç kızın penceresine bakıyordu bahçe duvarın köşesinden. Pencerenin açık olmasına rağmen hiç dışarıya bakmamıştı. Bu durum oldukça Soner'in canını sıkıyordu. Sonunda telefon açmaya karar verdi. Bugün onunla konuşacaktı. Dün gece düğünde konuşamayıp sadece bakışmaları ona yetmemişti. O, daha fazlası için gelmişti. Dün gece ona bakışında bir şeyler hissetmişti. Bir umut ışığı aydınlatmıştı yüreğini.

Telefon çalıyordu. Sabırla ve heyecanla bekledi. "Aç hadi..."

"Efendim?" Bu sesi duyar duymaz genç adamın gözleri ışıldadı.

"Pencereden bakmanız mümkün mü acaba?"

Zeliş, Soner'in sesini duyduğunda birden öksürmeye başladı. Onu yeniden evlerinin önünde görmeyi beklemiyordu. Babası evdeydi, eğer Soner'i görürse biterdi. Şaşkın bir sesle, "Ne işin var evin önünde?" diye sordu.

"Seni görmeye geldim."

"Soner, ne yapmaya çalışıyorsun babam evde yanlış anlayabilirler. Ayrıca dün düğüne gelmen çok yanlıştı."

"Neden yanlıştı? Ben gerçekten de Güneydoğunun düğünlerini merak ettiğim için oradaydım. Hadi geliyor musun?"

Zeliş şaşkınlıkla, "Nereye geliyor muyum?" diye sordu.

"Bir şeyler içmeye gidelim, belki akşam yemeği teklifimi bu sefer kabul edersin."

"Seninle bir yere gelemem, hem babamlara ne diyerek çıkacağım?"

"Arkadaşınla buluşacağım diyerek çıkamaz mısın?" Soner çok ısrar ediyordu. İstanbul'dan işi gücü bırakıp onunla görüşebilmek için gelmişti. Zeliha'sını görmek istiyordu. Onunla görüşmeden İstanbul'a dönmeyecekti.

Bir an sessizlik oluştu. Zeliş derin derin düşünüyordu. Eğer onunla çıkıp bir yerlere giderse ve onu tanıdık birisi görürse bittiğinin resmiydi. Bunu riski göze alabilir miydi?

"Hadi, düşündün mü?"

"Tamam, ama benim bildiğim bir yere gideceğiz," diye şartlı kabul etti Soner'in teklfini. Zeliş fazla tanınmayan bir yer biliyordu yemek yiyebilecekleri. Eğer yolda birilerine görünmezlerse şanslı sayılabilirlerdi.

"Tamam anlaştık," diye cevap verdi hemen Soner heyecanlı bir sele. İçinde güçlü fırtınalar kopuyordu. Yüzündeki zafer edası gülümsemeye dönüştü.







***






"Selin, şimdi gidemezsin!"

Annesinin uyaran sesine karşılık hayal kırıklığıyla dudaklarını büktü. "Sadece onları yemeğe çağıracaktım."

"Olmaz, Fatma çağırır onları."

"Zaten geceyi ayrı odalarda geçirdiler, gitse de sorun olmaz." Sessizce mırıldanan Ayşe'nin dediklerini duyan Esma Hanım mutfağın masasından kalktı ve genç kıza yaklaştı.

"Konuştuklarına dikkat etsen iyi olacak Ayşe," diye uyardı sessiz ama sert bir sesle.

Bu sessiz uyarıya karşı hiçbir şey söylemeyen Ayşe, elindeki tepsiyle beraber mutfaktan çıktı.

"Fatma, hadi sen de gelinle Baran'ı çağır."

...

Baran üzerine göğüs kaslarını ortaya koyan beyaz bir tişört ve koyu bir kot pantolonu giymişti. Bütün gününü dalgın dalgın düşünerek geçirmişti. Evden çıkamıyordu, çünkü ilk gün dışarıda olması uygun olmazdı. Leyla'nın odasının önünde bir süredir turlayan Baran, Fatma Teyze'nin ona seslenmesiyle dalgınlığından sıyrıldı.

"Baran oğlum akşam yemeğine çağırıyorlar sizi," dedi çekingen bir sesle.

Baran hafif gülümseyerek, "Peki geliyoruz," dedi ve başını onaylarak salladı.

Yatak odalarına girme sebebini bulmuştu sonunda genç adam. Cesaret, damarlarından akan kana bulaştı ve bedenini harekete geçirdi.

Odanın kapısını tıklamadan içeriye girdi Baran. Genç adamın içeriye girmesiyle beraber nutku tutulmuştu. Karşısındaki manzara nefesini kesiyor, boğazını düğümlüyordu. Hafifçe yutkunmaya çalıştı. Allah'ım! Bunu neden bana yapıyorsun? Sessizce bir adım attı. Duygularının şahlandığını, arzunun kışkırtıcı fısıltılarını kulağının en yakınlarında hissediyordu.

Genç kız üzerindeki bluzu çıkarmış aynada başka bir giysi beğeniyordu. Aynaya yansıyan kusursuz fiziği bir çift yeşil göz tarafından sabırsızca izleniyordu. Uzun altın saçları genç kızın omzundan dökülmüş teniyle uyum sağlıyor mükemmel bir uyum yansıtıyordu.

Tüm bedeni kasılmış bir şekilde iki adım daha attı genç adam. Yeterince tahrik olduğunu hissediyordu. Yüreğinin sessiz çığlıkları kulaklarını sağır ediyor daha fazla bu duruma dayanamıyordu. Allah'ım, sen bana yardım et!

Bedeni ruhundan habersiz yaklaşıyordu sessizce meleğine. Yanlış olduğuna bile bile... Bunun olmaması gerektiğini, hemen bu odadan çıkması gerektiğini bilerek yaklaşıyordu. Koyulaşan gözleri meleğinin her santimini hafızasına kazıyordu. Ona dokunmak, sıcaklığını yakınında hissetmek istiyordu. O uzun dalgalı saçlarını ellerinin arasında görmek için ne yapmazdı ki...

Hayır, hayır, hayır! Çık bu odadan hemen Baran! Buna hakkın yok senin. Bu odaya girmeye hakkın yok. Ona dokunmaya hakkın yok. Onu kırdın sen! Yüzüne bile bakmazken nasıl ona yaklaşmaya cesaret edersin?

Bedeni söz dinlemiyordu. Haftalardır beslediği duygular açığa çıkmış, tüm hücrelerini harekete geçirmişti.

Leyla, aynada esmer yakışıklı yüzü görmesiyle beraber panikle elinde tuttuğu elbiseyi üzerini kapatmakla uğraştı. "Ne işin var senin burada?" diye endişeyle çıkıştı oldukça yüksek sesle.

"Bu oda senin olduğu gibi benim de odam sayılır." Adımları genç kıza yaklaştı her nefeste. Tutkuyla kararan gözleri Leyla'yı hem öfkelendiriyor hem de endişelendiriyordu.

"Buradan hemen çık!" Leyla geri geri adımlar atarken gerginliği arttı. Kalbi delice atmaya başlamıştı. Şu anda buna hiç hazır değildi. Ona çok öfkeliydi. Endişeyle yutkundu...



---



Tamam tamam kızmayın burada bırakılır mı hiç demeyin :)))

Bu bölümü her geçen gün aramıza yeni katılan okuyucularıma hediye ediyorum. :)

Hırçın Ve Öfkeli Ela GözlerWhere stories live. Discover now