Kırk Beşinci Bölüm

16.8K 630 23
                                    

Sessizlik gözlerinin elasında
Bir ışık var etrafında
Sancı verir her bakışında
Oysa sonsuzluğu yansıtır aslında

Bir beyaz gecenin anısına
Güzellik büyüyor kapısında
Kırgınlık kalır mı dışarıda?
Sen açmazsan yüreğini sonsuzluğa

Sibel Çilek



Gelin arabasını çok sayıda araba kornalar eşliğinde takip ediyordu. İnanılmaz bir çoşku içerisinde ilerlerken gelin arabası pek bir sessizdi. İki genç heyecanlı olmalarına rağmen bazı duygularına yenik düşüyorlardı.

Yaklaşık beş dakikadır aralarında bir mesafe oluşmuştu. Baran arabaya bindiğinden beri genç kızın elini tutmuyor ve bunu yapacak cesaret için karşı taraftan bir etki alamıyordu.

"Telefonlarımı neden açmadın?" Genç kızın sesi o kadar yumuşaktı ki söyledikleriyle tezatlık içerisindeydi. Bu sözle beraber Baran sakince başını onun tarafına çevirdi. Neden mi açmadı? Baran o berbat nedeni düşündü. Doğukan'ın onun sıcaklığını hissetmesini... O sahneyi hatırladıkça deliye dönüyordu. Yeşil gözlerinin aniden koyulaştığını farketti Leyla.

"Bir düşün, belki bulursun nedenini." Sesi sertleşti. Az önceki yumuşak bakışlarından eser kalmamıştı. Neden bu konuyu açmıştı Leyla şimdi? Onu görür görmez unuttuğu şeyleri neden gün yüzüne çıkarıyordu? Neden bu işkenceyi ona yaşatıyordu!

Leyla, Baran'ın sözünü dinlemeyip Doğukan'ın evine kadar gittiğini düşündü. Ona kızmıştı evet, ama yine de açıklaması gereken bazı şeyler vardı. Oraya gitmesinin sebebini söylemesi gerekiyordu. Dinlemesi gerekiyordu.

"Dinle Baran, o adamın evine gitmemin sebebi onu eczaneye giderken yerde yaralı görüp yardım etmemdi. Onu o halde bırakıp gidemezdim. Evine kadar yardımcı oldum. Zaten başka da bir şey olmadı, bu kadar büyütmeni gerektirecek hiçbir şey-"

Baran, genç kızın sözünü acımasız bir alaycılıkla kesti. "Demek hiçbir şey olmadı? O adamın dudaklarına yapışması zaten hiçbir şey! Onun sana dokunması hiçbir şey, değil mi!" İpler kopmuştu. Söylemek istemediği şeyleri dayanamayıp en ağır şekilde dile getirip genç kızı dehşet içerisinde bırakmıştı. Saatler sonra evleneceklerdi ama tartıştıkları konu oldukça can sıkıcıydı. Oysa ki şu anda mutlu mesut birbirlerine sarılarak düğün salonuna gitmeleri gerekmez miydi?

Leyla Baran'ın o duruma şahit olduğunu duyunca sancılı bir şok anı yaşadı. Baran'ın Doğukan'ın onu öptüğünü gördüğünü düşününce gözlerini yumdu. Ne diyecekti şimdi ona? Haklıydı, ona kızmakta haklıydı. Telefonlarını açmamakta haklıydı.

Leyla, bir an için Gökçe'ye karşı olan tepkisini düşündü. O da bu durumdayken aynı şeyleri yapmaz mıydı? Ya da yapmış mıydı? Sıkıntıyla gözlerini açtı. Gerçekten nutku tutulmuştu. Karşısındaki koyulaşan gözlere bakamıyordu.

"Ben... ne diyeceğimi bilemiyorum Baran. Böyle olacağını bilseydim hiç girmezdim o eve." Sesi çok kısık ve titrek çıkıyordu.

"O adamın kötü şeyler düşündüğünü ve ondan uzak durmanı sana söylemiştim. Ama sen her zamanki gibi inatcılığınla sözümü dinlememekten büyük bir zevk duydun."

Doğukan'ın oyununa gelmişti. Onun güler yüzlülüğüne kanıp ona yakınlık duymuştu. Hepsi onun hatasıydı. Karşısındaki genç adamın gözlerine baktığında yüreği parçalanıyordu. Günlerdir kim bilir ne haldeydi...

Ama ona karşı koyduğunu görmemiş miydi? Anında ondan uzaklaştığını... Nefret dolu sözlerini. Bu durumda az da olsa masum sayılmaz mıydı? İkisi de oyuna getirilmişti onun tarafından. Ama neden o soğuk bakışları hala üzerindeydi? Neden heyecanının yerine endişe fısıltılarını fiziliyordu?

Hırçın Ve Öfkeli Ela GözlerWhere stories live. Discover now