Otuz Dokuzuncu Bölüm

16.5K 567 12
                                    

"Kimi bekliyoruz Allah aşkına Soner? Başlayalım artık, yoksa bitiremeyiz buraları gezmekle. Akşam uçağa yetişmek istiyorum, beni buraya bağlayan hiçbir şey kalmadı artık."

Yıllar önce annesini de babasının ölümünden bir sene sonra kaybeden Ahmet, memleketine olan bağlarını düşündü. Ne vardı artık onu buraya bağlayan? Arkadaşları ve tanıdıklarından başka? Kim için kalmalıydı? O artık büyük işlerin adamıydı. Burada diğer arkadaşları gibi esnaflarda çalışacak biri değildi. Büyük hedeflerin peşindeydi. Her zaman için hedeflerini büyük tutan ve onlara ulaşabilmek için elinden geleni yapıp hırslarının esiri olan birisiydi.

"Birini bekliyorum, sabret biraz daha."

"Hangi ara tanıştın birisiyle?"

Soner az ileride etrafına bakan kumral tenli genç kızı gördü. O zarif ince belin üzerinde dalgalanan uzun kahverengi saçlı ve güneşte parlayan menekşe gözlü genç kızı görür görmez tanımıştı. Yüzünde garip bir tebessümle heyecanla hızla yanına doğru ilerlerken arkasından "Nereye?" diye seslenen Ahmet'i duymazdan geldi.

Zeliş, kendine doğru gelen Soner'i görünce rahatladı. Çünkü etrafındakileri inceleyip onu aramaktan yorulmuştu.

"Bu iyiliğinizi nasıl öderim?" diye sordu Soner çekici bir gülümseme eşliğinde.

"Önemli değil, buyurun künyeniz." Zeliş, hiçbir yakınlık göstermeden uzattı elinde tuttuğu künyeyi.

"Teşekkür ederim ama ben yinede bu iyiliğinizi karşılıksız bırakmama niyetindeyim. Buradaki restoranı çok övüyorlar. Lütfen en azından bunu yapmama izin verin."

"Gerçekten gerek yoktur, ayrıca sizinle burada rahatça gezemem. Burada duran on kişiden ikisi kesin babamı tanıyordur. Babamın bu durumu hoş karşılayacağından şüpheliyim."

Soner çevresine bir göz gezdirdi. Kenarda kahvede oturan birkaç adam geldiğinden beri zaten kendisini inceliyordu. Giyiminden dolayı yadırgadıklarını düşünmüştü ama şimdi daha farklı düşünmeye başladı.

"Soner, ne zaman..." Durakladı yanlarına yaklaştığında Ahmet. "Zeliş?" Şaşkınlıkla dile getiren bu sözler kötü bir yüz ifadesiyle sonlandı. Ahmet, gerilen hatlarıyla karşısındaki kızı inceleliyordu.

Allah Kahretsin! Nasıl unutabildin sen bunu Soner? Nasıl bu kadar unutkan olabildin? Leyla'nın arkadaşı olan Zeliş Ahmet'le karşılaşınca neler olabileceğini neden düşünemedin? Neden? Kendine içinden lanetler okurken bir yandan da Zeliş'in verebileceği tepkiyi düşünüyordu.

"Ahmet? –şaşkınlıkla durakladı- Siz arkadaş mıydınız?" diye Soner'e sordu.

"Askerlik arkadaşım."

"Demek o meşhur askerlik arkadaşı sendin. Doğrusu bu kadar çabuk Leyla'yı unutabileceğini hiç düşünmemiştim Ahmet. Her gün nasıl seni düşünerek pişmanlık ve suçluluk duygularıyla kendini yiyip bitirdiğini biliyorum. Meğer değmezmişsin!"

Zeliş bu sözleri küçümseyerek dile getirirken Ahmet'in bütün öfkesi açığa çıktı tekrar. Gözlerini kısıp genç kıza bir kaplan gibi saldırmaya hazırdı.

"Her gün beni düşündüğü için zaten benimle gelmeyi reddetti değil mi? Ben yokken hiç zaman kaybetmeyerek kendine zengin birisi bulmuş zaten!"

"Sen neler saçmalıyorsun!" Zeliş bu duyduklarıyla dehşete düşmüştü. Leyla bu adamı nasıl sevebilmişti? Bu kadar ahlaksız, düşüncesiz, bencil birini nasıl günlerce düşünüp ağlayabilmişti.

"Lütfen kapatın bu konuyu. Ahmet sen de lütfen biraz uzaklaşır mısın, geliyorum ben." Soner'in otoriter ve sert sesi aralarına girdi. Bu durumun sorumlusu olarak kendini görüyordu. O suçluydu ve düzeltmesi gerekirdi.

Ahmet öldürücü bakışlarla istemeyerek de olsa arkasını dönüp gitti.

"Leyla'nın arkadaşı olduğumu biliyordun, beni bilerek mi çağırdın buraya ha?" Öfkesini hala kusamadığı için Soner'e bağırmaya devam ediyordu.

"Biraz sakinleşir misin lütfen? Biliyorum hepsi benim hatam, ama bilerek yaptığım bir şey yok. Üzgünüm bu durumdan dolayı."

Zeliş derince soludu. "Sen de onun saçmalıklarına inanıyor musun?"

"Leyla'yı tanımıyorum, o yüzden bir şey diyemeyeceğim."

"Kötü bir karşılaşmaydı, ben artık gitsem iyi olacak." Hiçbir şey demeden ayrılmak isteyen Zeliş'e müsaade etmedi Soner.

"Dur lütfen, bu akşam dönüyorum İstanbul'a. Ne dersin sene başında görüşür müyüz İstanbul Üniversitesin'de?" Soner içtenlikle konuşurken, Zeliş ona bakan ışıltılı gözleri inceledi.

Bu gözler neden ona karşı bu kadar ilgiliydi? Her koşulda tekrar görüşmek için neden fırsat kolluyordu bu adam? Ne düşünüyordu onun hakkında, ne istiyordu?

Çok garip ama bu bakışların altında hissettiği başka şeyler vardı. Neler saçmalıyorsun Zeliş! Git evine artık!

"Size iyi yolculuklar."

Size iyi yolculuklar... Başka hiçbir şey yok. Ne bir yanıt ne bir gülümseme. Genç kız yanından ayrılırken içi burkuldu. Bu buluşmayı böyle düşünmemişti. Her şey çok daha farklı olabilirdi. Eli bomboş geri dönecekti. İyi yolculuklar...

Unut gitsin Soner, ilk gördüğün kız mı sanki? İlk görüşte aşkı mı temsil edeceksin yoksa? Hah, gülerim... İstanbul'a döndüğünde diğerleri gibi onu da unutacaksın.

Peki neden o güzel yüzü aklından çıkmıyordu? Menekşe rengindeki gözleri neden zihnini uyuşturuyordu. Neden?





Hırçın Ve Öfkeli Ela GözlerWhere stories live. Discover now