Altmış Dokuzuncu Bölüm

9.3K 413 29
                                    

Korkunç bir sessizlik içerisinde hızlı bir frenle konağın önünde durdu. Başını genç kızın tarafına çevirmiyor onu sadece dikiz aynasından takip ediyordu.

"Baran, lütfen daha sakin olur musun?"

"Leyla, hiçbir şey dinlemek istemiyorum. Lütfen in arabadan ve doğrudan eve git."

"Peki, sen?"

"Gelmiyorum, işim var."

"Baran..."

"Leyla, in arabadan!"

Leyla, sert ve öldürücü sese karşılık başını dikleştirdi. "Hıh," diyerek kapıyı açmak için elini yöneltirken başını çevirdi tekrar ona doğru. "Çok zor bir insansın Baran," dedi ve arabadan çıkar çıkmaz kapıyı hızla kapattı. Arkasına bile bakmadan kapıya doğru ilerledi. Yüzü öfkeden kızarmaya başladı. Hiçbir şey istediği gibi gitmemişti ve bunun en büyük suçlusu Baran'dı. Her şeyi yine anlamak istediği gibi anlamış ve berbat etmişti. Tüm hayalleri suya düşmüş bir şekilde konağın kapısından içeriye girdi.

Baran, Leyla arabadan iner inmez gaz pedalına hırsla bastı ve çılgın hızıyla sokağın rengini değiştirdi. İçinde kavrulan kıskançlık onu yıpratıyordu. Her zaman tazelenen ve ağırlaşan bu duygu onu çok rahatsız ediyordu. Kabaran öfkesi direncini kırıyordu. Leyla'nın kafasının dikine gitmesi onu çılgına çeviriyordu. Ve en kötüsü ise Leyla'nın bundan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğini bilme duygusuydu.

Şirkete vardığında odasında birkaç kez turladı. Oturabilecek kadar sakin değildi. Sonunda koltukların birine oturdu ve sağ bacağını diğerinin üzerine attı. Sol elini çenesine götürdü ve bir süre o şekilde kaldı. Zihninde dolaşan düşünceler bedenini esir almıştı. Farkında olmadan nasılda kaptırmıştı kendini bir kıza? Onun sayesinde hayatı boyunca hiç tatmadığı duyguları yaşıyordu. Ela gözlüsü neler yapıyordu ona böyle?

Kapı tıklandı. Sinan Bey içeriye girer girmez konuşmaya başladı. "Kusura bakmayın Baran Bey, rahatsız ettim. Ama çok önemli bir sorunumuz var..."

"Nedir sorun Sinan Bey?" Baran sesindeki sakin tonu koruyabildi.

"İstanbul'daki şirkette bu yeni proje sebebiyle bazı ekonomik sorunlar yaşandı. Ortağınız bu konuyla ilgili yarın için toplantı olacağını belirtti, maalesef ciddi sıkıntılar nedeniyle ortaklığı bozmak istediğini duydum. Umarım öyle değildir..."

Baran bunları duyduktan sonra başını arkaya attı ve gözlerini yumdu. Her şey üst üste geliyordu. Kravatını gevşetti ve terleyen vücudunu serinletmeye çalıştı. "Akşam için İstanbul'a uçak bileti ayarlayın, elbet bir çözüm yolunu buluruz. Bu projenin bizi olumsuz etkilemesini müsaade edemem."

"Peki efendim, eğer uzun kalacaksanız evinizi hazırlattırayım mı?"

"Hazırlat. Uzun zamandır o eve uğramamıştım, değişiklik iyi gelebilir."

Sinan Bey çıktıktan sonra, geniş omuzlarını kaplayan siyah ceketini çıkardı üzerinden ve gömleğinin manşetlerini katladı düzensizce. Odanın sessizliğinde kulağına yaralayıcı fısıltılar sızdı.

Leyla'dan uzak kalacaktı... Onu burada bırakıp birkaç gün yokluğuyla rahat uyuyamayacaktı...

Onu burada bırakmalı mıydı?

Baran, her işin çıktığında onu yanına alamazsın! Hem ona çok kızgın ve kırgınsın!

Ondan ayrı kalabilecek miydi?

Elbette kalabilirsin, elbette...



***




Leyla, konağa girer girmez soluğu odasında aldı. Kendini doğrudan yatağa attı ve bir süre derin derin nefesler alıp verdi. Sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Bu olayın bu şekilde sonuçlanacağını tahmin etmiyordu. Ya da tahmin etmek istemiyordu... Baran'ın sert tepki vereceğini az çok önceden kestirebiliyordu ama yine de yumuşayıp aralarını yapabileceğini zannediyordu. Maalesef her şey hiç istemediği şekilde gelişti. Son günlerde aralarında oluşan yoğun sevgi dalgaları yok olmuştu. Baran'ın eritici bakışları bir anda buzdan kayalara dönüşmüştü.

İki elini de alnına götürdü, "Of Allah'ım, ne yapacağım ben şimdi?" diye isyan etti bakışları tavana bakarken. Pişman mı oldun yoksa Leyla? "Hayır, pişman değilim. Bunu yaptığıma pişman değilim!" Peki neden bu durumdasın? Neden üzgünsün, neden yalnızsın? "Değilim, yalnız değilim."

Leyla, kendi kendiyle konuştuğunu fark ettiğinde aniden ayağa kalktı. "Neler oluyor sana Leyla?" diye sordu tekrar kendine aynadan bakarken. Genç kızın dağılmış altın rengindeki saçları belinde özgürce nefes alıyordu. Genç kız yaklaştı aynaya ve solmuş olan tenine baktı. Baran'la her tartıştıklarında bu kadar üzülecek miydi? Neden onunla bir dakika bile kırgın kalmaya tahammül edemiyordu? Neden onun gülmediği zamanlarda yüreği bir çiçek gibi soluyordu.

Bedenini tekrar yatağın rahat ve yumuşaklığına bıraktı. Bir süre sonra derin düşüncelerle uykuya daldı huzursuzca.

...


"Ayşe, valizimi hazırladın mı?"

"Evet, hazırladım. Odada duruyor."

"Peki, sağ ol." Baran, avludan yukarıya doğru merdivenlerden çıkarken arkasından Ayşe devam etti konuşmaya.

"Şey... Neden gidiyorsun İstanbul'a?" diye sordu cesaretle.

Baran, başını çevirdi ifadesiz bir yüzle. "İşlerim var," dedi sadece dalgın bir bakışla.

Ayşe, merakla onun arkasından baktı ve az önce Leyla'nında yüz ifadesini hatırladığında bir şeylerin ters gittiğini anladı. Acaba neler oldu aralarında diye düşünmeden edemedi.

...

Baran, odaya girdiğinde yatakta uyuyan meleğini gördüğünde durakladı. Dalgın dalgın ona baktı bir süre. İnce kırık beyaz rengindeki pikenin üzerine yayılmış olan kahverengi altın saçlarında gezindi bakışları. Ona yaklaşıp, yanında uzanıp ve ona sarılarak uyumak için nelerini vermezdi. Ama içindeki burukluk ve öfke olanları hatırladığında yeniden ayaklanıyor, acıtıyordu.

Kaşlarını çattı bu düşünceyle ve üzerini değiştirdi fazla ses yapmamaya gayret göstererek. Üzerine rahat füme rengi keten pantolon ve beyaz tişört giyindikten sonra tekrar başını onun tarafına çevirdi. Elinde olmayarak ayakları ona doğru ilerledi. Başucuna vardığında ona doğru eğildi ve saçlarının kokusunu içine çekti huzurla. Bu kokuyu özleyecekti...

Daha fazla kendini kaptırmadan ondan uzaklaştı ve valizini alıp çıktı odadan. Doğrudan annesinin yanına gitti ve kısa süre yanında oturdu.

"Leyla'nın haberi var mı böyle apar topar İstanbul'a gideceğinden?"

"Hayır, sen söylersin."

"Oğlum, yine ne oldu? Sen niye söylemiyorsun?"

"Bir şey yok anne, Leyla sana emanet biliyorsun. Ben yokken onu üzmeyin..."

"Bugün hiç odadan çıkmadı, sen üzmüşsün zaten onu..."

"O beni üzdü, ben değil... Neyse... Esma Sultan, gitmeden babamla iş hakkında konuşmam gerekiyor o yüzden seni şimdiden öpüyorum." Annesini iki yanağından da öptükten sonra yanından ayrıldı ve Haşim Bey'in oturduğu terasa doğru ilerledi. İstanbul'daki şirketlerinde gelişen olumsuz olayları bildirmesi gerekiyordu.

Haşim Bey, Baran'ın anlattıklarını dinledikten sonra sakin bir tavırla, "Ben bütün işleri sana bıraktım oğlum. Bu sorunları benim yardımım olmadan da çözebilirsin," dedi ve Baran babasından aldığı güvenle oradan ayrıldı. Hava limanına doğru yol alırken aklında sadece karısı, Leyla'sı vardı... Aralarındaki sorun bu kadar tazeyken onu bırakıp gitmek ne kadar doğruydu bilmiyordu. Ama bir süre yalnız kalmanın ikisine de iyi geleceğini umuyordu. Leyla'nın sorumsuz davranışları artık tahammül edilemez hale gelmişti. Genç kız istemediği şeyleri sanki özellikle yapıyordu. Bugün yaşadığı endişe ve öfkeyi hatırladığında tüm yüz hatları tekrar gerildi. Leyla'yı o adamın evinde gördüğünde hissettiği kıskançlığı yeniden yaşıyordu şimdi. Kimsenin ona yaklaşmasını istemiyordu, kimse ona yaklaşamazdı! Leyla onundu... Onun karısı, onun meleğiydi.Başka kimsenin değil!




***




Gözlerini yavaşça açtığında yanında duran saate baktı. Saat sabahın dokuzuydu. Dün akşamdan beri deliksiz bir uyku çekmişti. Yüzüne yansıyan güneşin ışığıyla gözlerini kıstı ve iyice gerindi. Çok uyumuştu ve kendini şimdi çok daha iyi hissediyordu.

Aynı anda yanındaki yerin boş olduğunu fark etti ve kaşları merakla çatıldı. Baran dün gece neredeydi? Yatak odalarına bile girmeyecek kadar kızgın mıydı ona? Bu durum canını daha da sıkmaya başladı. Dün geceyi konakta geçirmiş olması için dua etti. En azından dışarıda değil de evde kalması bile onu rahatlatıyordu.

Banyoya girdikten sonra üzerini giyindi ve mutfağa indi ilk olarak.

"Öyle işim var diye bir anda İstanbul'a gidilir mi? Dün gelin hanımın da morali bozuktu, belki de o yüzden gitmiştir..."

"Ee, Baran bu... Kafası bozulunca hiçbir şeyi umursamadan İstanbul'a da gider, başkasının koynuna da girer... Öyle sıkıya falan gelemez."

İstanbul... Başkası...

Leyla mutfağa adım attığında duyduğu sözlerle olduğu yere çivilendi. Damarındaki kanlar bir hortum tarafından hızla çekiliyor, kaslarını hareketsiz bırakıyordu. Midesi bulanmaya başladı. Mutfağın duvarına yaslandı ve güç almaya çalıştı. Tüm dünyası dönüyordu etrafında. Baran, İstanbul'a gitmemişti. Hayır, dün gece eve gelmemesinin sebebi bu değildi. Eğer gitmiş olsaydı bundan mutlaka haberi olurdu. Hayır, İstanbul'a gittiğini Ayşe'den öğrenmeyecekti. Hayır!

Peki ya neden gitmişti? Ona kızgın olduğu için mi gitmişti? Peki ama niye? Her tartışmalarında böyle çekip gidecek miydi? Neden haber vermemişti? Güçlükle yutkundu ve yaşla dolan gözlerini yumdu. Hayır, o başkasının koynuna girmezdi. Hayır...




Yeni bir instragram profili açtım. Hikayelerimle ilgili paylaşımlar yapacağım.

sibelinhikayeleri ; https://www.instagram.com/sibelinhikayeleri/

Gelecek bölümlerle ilgili fragman ve tüyoları bu hesaptan paylaşacağım.

Takip ederseniz eğer çok mutlu olurum. Sizleri bekliyor olacağım :)


Hırçın Ve Öfkeli Ela GözlerOnde histórias criam vida. Descubra agora