Otuz Altıncı Bölüm

16.5K 671 2
                                    



Işıldayan gözlerle sonunda Leyla'nın en yakınına yaklaştığında elini uzattı. "Seni beklemiyordum."

Sesi o kadar büyüleyiciydi ki Leyla hala etkisindeydi. Baran, genç kızın elini tutar tutmaz yanına çekti ve yanağından bir öpücük aldı.

Düğünde olmaları, herkesin onlara bakıyor olması hiç umurunda değildi. O benim nişanlım. O benim... Diye haykırıyordu yüreği.

Leyla, yüzünün bir anda alev aldığını hissetti. Durumu toparlamaya çalışarak, "Ben de seni," diye cevapladı kısık bir sesle.

"Baran oğlum, merhaba." Resul Efendi'nin sesi yükseldi arkalarından.

Baran, Leyla'nın elini bıraktı ve Resul Efendi'ye döndü. "İyi akşamlar, hoşgeldiniz."

Düğün sahipleri tarafından avluya doğru buyur edilirken Baran Leyla'nın yanından ayrılmıyordu. Emine Hanım kızlarıyla beraber kadınların oturduğu bölüme giderken Leyla'nında yanında olmasına dikkat ediyordu.

"Benim oturduğum yere gel."

"Bunun mümkün olmayacağını sen de biliyorsun, annemin yanına oturmak zorundayım."

Baran, biraz düşündükten sonra acı birşekilde anladı yanında oturamayacağını. Bu haksızlık! Diye isyan etse de, elinden gelen bir şey yoktu.

"Bütün gece boyunca seni izlemek güzel olacak." Karizmatik bir gülümsemeyle ayrıldı yanından.

Leyla'nın başını döndürüyordu bu gülümseme. Onun yanından gitmesini istemiyordu. Artık o da mı o olmadan yapamıyordu?

Boş buldukları masaya oturdular kardeşleriyle. Masalarından direk olarak oynayanları izleyebiliyorlardı. Aynı zamanda şu anda karşısına oturan Baran'ı da...

"Leyla! Nasılsın?" Komşularının kızı Fatma yüzünü aydınlatan bir gülümsemeyle Leyla'yı kucakladı.

"İyiyim, sen nasılsın? Otur buraya, yanım boş."

"Ben de iyiyim işte, ne olsun," diye karşılık verirken yanına oturdu.

Kısa bir sohbetten sonra hareketli bir şarkının çalmasıyla birlikte Fatma'nın sesi yükseldi. "Hadi kalk oynayalım." Aynı zamanda Leyla'nın kolunu çekiştiriyordu.

Leyla, karşıda oturan Baran'a baktı. Hayır! Kesinlikle şu anda oynayamazdı. Baran onu izlerken ayağı bile kalkamazdı. Bir de yanındaki arkadaşı onu çekiştirmese...

"Hadi ama Leyla, oturmaya mı geldin?" Fatma'nın ısrarcı ses tonu Leyla'yı kararsızlığa sürüklüyordu.

"Bu seferlik beni affet, hiç havamda değilim."

"Of ya, başka kiminle kalkacağım şimdi ben. Sen oynamazsan ben de kalkıp oynayamam."

Üzülen arkadaşına baktı Leyla sıkıntıyla. Onu kırmak istemiyordu. Oynarken onun tarafına hiç bakmama kararı vererek ayağı kalktı.

"Harikasın!"

İki genç kız kalabalığa doğru yürürken bir çift göz de onaları izliyordu.

Baran Leyla ayağa kalkar kalmaz nereye gideceğini merak etmeye başlamıştı. Yanındaki kızla beraber piste doğru yürümeye başlayınca hınzırca gülümsedi. Leyla'sı şimdi oynayacak mıydı? Zarifce hareket ederken, dans eden uzun saçlarını izleyebilecek miydi? Ben rüyada mıyım?

"Bu Resul'ün kızı Leyla değil mi?"

"Evet o... Güzel değil mi?"

"Öyle valla, ama Haşim Bey'in gelini olacak."

Arkasından gelen sesleri duyunca kaşlarının çatılmasına ve öfkesine hakim olamadı. Şu anda tek istediği Leyla'nın avlunun ortasından yok olmasıydı. Onunla beraber başkalarının da onu oynarken izlediğini düşünememişti. Kimse görmemeliydi onu. Kimse izlememeliydi onu oynarken. Kimse saçlarının dans ederken halini görmemeliydi. Hayır, kimse...

Ne oluyordu ona! İçinde uyanan bu öfkede neydi? Nişanlısı hakkında yapılan bir yoruma karşılık duyduğu bu kıskançlık da neydi? Duygularından korkmaya başladı. Ama elinde değildi...

Sonunda susan müzikle beraber yerlerine doğru gitmeye başladılar. Baran'ın gözleri onları takip ediyordu. Bütün gece her yaptığı şeye böyle tepki verecekse Allah yardımcısı olsun!

...

"Ben lavaboya gidiyorum Fatma." Leyla içecek dağıtan bir kıza lavabonun nerede olduğunu sorduktan sonra gösterilen yere doğru gitti.

Baran derin bir kaş çatışla Leyla'yı gözleriyle takip etti. Peki şimdi nereye gidiyordu Leyla? Merak, içinde bir boşluk açmıştı. Orayı doldurması gerekiyordu. Ayağı kalkmasıyla beraber yanında oturan Emre'nin, "Nereye?" diye sorması bir oldu.

"Lavaboya."

Emre yüzünde hınzır bir gülümsemeyle, "Yanlış tarafa gidiyorsun, baylarınki bu tarafta," dedi farklı yönü göstererek.

Baran arkadaşının omzuna vurdu sadece, başını iki yana sallayarak. İyice Emre'nin ağzına sakız olmuştu. Bu durumdan hiç hoşlanamasa bile eli mahkumdu. Leyla'yı takip etti.

Arkasından hızlı adımlarla giderken kadınlar lavabosuna girdiğini gördü. Of, Baran ne merak ediyorsun ki? Kız sadece lavaboya gidiyor... İçinden kendine kızıp dururken birkaç dakika bekledikten sonra beyaz meleğini karşısında buldu.

Leyla, Baran'ı karşısında görünce bir an şaşırdı. "Senin ne işin var burada?"

"Karanlığımı aydınlatan ışığımı takip ettim."

Leyla tekrar kızararak gözlerini kaçırdı Baran'dan. Çünkü genç adam büyülercesine ayırmıyordu gözlerini ondan. Kilitlenmişti sanki.

"Bu geceyi seni uzaktan izlemek çok can sıkıcı. Çok yakınımda olmana rağmen sana ulaşamıyor olmak daha da can sıkıcı. Buna bir çözüm bulalım mı? Ne dersin..."

Baran her cümlesinde daha da yaklaşıyordu meleğine. Yaklaştıkca sesi yavaşlıyor, nefesi duyuluyordu.

"Tekrar yerlerimize gidelim derim." Yaklaşan tehlikenin farkında olan Leyla bir adım geriledi. Karşılarındaki kalabalık mutfakta birçok meraklı kadın şu anda onları izliyor olabilirdi. Bunu göze alamazdı. Annesini utandıracak bir şey yapamazdı. Buna ikisinin de hakkı yoktu.

Baran daha da yaklaştı. Söz dinlemek istemiyordu. O kırmızı yanaklara dokunmak istiyordu. Sıcaklığını hissetmek istiyordu. Kahretsin! Keşke şu anda dünya dursa ve sadece ikisi yaşıyor olsalardı. Keşke şu anda durmak zorunda kalıyor olmasaydı. Kendine dur! Demek zorunda olmuyor olsaydı. Keşke...

"Gitmeliyim." Gözlerini kaçırıp yanından geçmeye çalıştı Leyla. Büyünün başlamasıyla beraber tekrar duramayacağından korkuyordu. Bu korkuyla hızlı adımlarla yürümeye devam etti.

"Bekle, beraber gidelim." Baran da arkadasından gidiyordu.

Kalabalığın olduğu bölüme doğru gittiklerinde bir sessizliğin oluştuğunu ve düğün sahiplerin kapıya doğru ilerlediklerini gördü. Yeni bir misafirin gelmiş olabileceğini düşünerek dikkatini dağıtmadı meleğinden.

"Oo, Baran... Bu ne güzel süpriz, Amerikalardan dönmüş mü bizim oğlan?" Bu alaycı ve kalın ses tonu tanıyor muydu? Kulaklarına inanamadığını hissetti. Hayır, bu o olamaz!

Hırçın Ve Öfkeli Ela Gözlerजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें