On Altıncı Bölüm

21.3K 790 3
                                    

 Leyla, Baran'ın inadına karşılık büyük bir sabırla derin nefes aldı. Neden o gelinlikte ısrar ettiğine anlam verememişti ama şu andan itibaren onu giymeyeceği kesindi. Yalnız kaldıklarını fark eden Leyla, içinde kabaran öfkesini daha fazla içinde tutamayarak, "Beni her fırsatta neden bu kadar sinir etmek için büyük çaba sarf ettiğine anlam veremiyorum?"

"Bence sorun sende, çok çabuk öfkeleniyorsun. Biraz da uysal olmayı dene..."

Baran, yayıldığı rahat koltuktan kalkıp Leyla'nın karşısında dikildi. Baran'ın özgüveni genç kızın yüreğini tüketiyordu. Genç adamın kıza doğru attığı her adımda artan hızlı kalp atışları ve nefes alış-verişleri mağazanın büyük salonunda duyulan tek şey olmuştu. Aralarında oluşan büyü, elle tutulur hale geldiğinde Leyla kendine gelerek hafif irkildi ve içgüdüsel olarak geriye bir adım attı.

Leyla, nasıl olup da saniyeler içinde bu hale geldiğine hala inanamıyordu. Bu adamda olan çekici olma özelliği onu derinden etkilediği aşikardı. Eskiden olduğu gibi bu unsuru yok sayıp kendine hakim olup onun sözlerine karşılık verebilmeyi çok isterdi. Ama anladığı kadarıyla dilini yutmuş bir şekilde sadece öfkeden kararan gözleriyle Baran'ı inceleyebiliyordu.

"Bu sessizliğinden çıkartığım sonuca göre uysal olmayı deneyip istediğim gelinliği denemeye karar verdin." Baran, Leyla'ya bu kadar yakın olmanın keyfiyle gülümsüyordu. Genç kıza olan arzuların bu noktada yeniden su yüzüne çıkmasına engel olamamıştı. En etkileyici ve çarpıcı gülümsemesini yüzüne yerleştirip Leyla'ya doğru bir adım daha attı. Aralarındaki mesafe de bu vesileyle yok olmuştu.

Tam, Leyla ağzını açıp cevap verecekken tanıdık bir telefon sesi yükseldi. Baran'ın telefonunun sesiydi...

Tam zamanı, lanet olsun... Baran'ın içinden geçirdiği küfürle beraber aralarındaki yükselen elektriğin de kaybolması bir olmuştu. Pantolon cebinden telefonu çıkarıp arayana baktı. Gökçe... Baran kaderine öfkelensin mi yoksa Leyla'dan gelecek olan hiç hoş olmayan cevabı duymadığına sevinsin mi bilmiyordu. Genç kızdan biraz uzaklaşıp telefonu açtı.

Leyla da o sırada içinde kalan öfkesiyle beraber Baran'ın kulağına götürdüğü telefonuna bakıyordu. Tam da onun ağzının payını verip, az önce beğendiği sade gelinliği alacağını söylemek üzereydi. Bu, kendini beğenmiş adam için yeterli olacaktı. Sabırsız bir şekilde Baran'ın telefonunu kapatmasını bekliyordu. 

"Baran! Sana inanılmaz derecede kırgınız. Doğru dürüst görüşemeden bu gece gideceğini duydum Dinçer'den. Sen böyle değildin. Kaç yıllık arkadaşlarını bu şekilde yok saymazdın."

Gökçe'nin, kırgın bir o kadar da alıngan sesini duyunca Baran gerildi. Söylediklerini duyunca da telafi etmesi gereken şeylerin olduğunu anladı.

"Size söylediğim gibi, bu üç güne sığdırmam gereken çok iş vardı. Size fazla zaman ayıramadığım doğru ama bunu bir şekilde telafi edeceğimize söz veriyorum."

"Yeni nişanlınla ilgilenmekten bize zaman ayıramadın, kim bilir telafin ne kadar zaman sonra olacak."

Baran, içten içe Dinçer'e kızıyordu Gökçe'yi sakinleştirmeyip ona hesap sormasına izir verdiği için. Büyük bir sabırla, sesini yükseltmemeye önem göstererek, "Havaalanına erken gelirseniz, orada biraz otururuz," dedi Baran.

Gökçe istemeyerek de olsa şımarık kız rollerini bırakıp, "Peki o zaman görüşürüz," dedi ve kapattı telefonu.


Baran, telefonu kapatır kapatmaz arkasını döndüğünde odada yalnız olduğunu fark etti. Yavaş yavaş uygun adımlarla ateşe doğru tırmanan öfkesine hakim olmaya çalıştı.

Salonun yarısı giyinme odası olarak ayarlanmıştı. Oraya doğru yol alırken, beyazlar içinde bir peri kızının odadan çıktığını gördü. Farkında olmadan istemsiz olarak durakladı. Leyla, yanındaki bayanın eşliğinde büyük bir gayretle gelinliğin uzun kuyruğunu birlikte sürüklemeye çabalıyordu.

Baran, beklenmedik bir anda yüzüne futbol topunun sertliğinde bir cisim tarafından darbe yemiş gibiydi. Yine Leyla, genç adama yapmıştı yapacağını. Beklemediği bir anda bir kova suyun başından aşağı dökülmüş gibi hissediyordu. Leyla, yine onu şaşırtmayı başarmıştı.

Leyla, kusursuz fiziğini gözler önüne sergileyen onun seçtiği gelinliği hangi akılla giyindiğini anlayamasa da, olmuştu işte...Bir anlık delilikle giymiş bulundu. Ama nedense Baran'ın bu tepkisini görmek için her şeyini verebilirdi. Onun şaşırtıcı aynı zamanda hayranlıkla dolu bir yüzle karşısında durması inanılmaz keyif verici bir durum haline gelmişti Leyla için.

"Baran Bey, sizce de bu gelinlik çok güzel olmadı mı Leyla hanıma?" Giyinme odasında tanışma fırsatı buldukları yardımcı bayanın adının Menekie olduğunu öğrendi Leyla. Menekşe hanım, o sırada Leyla'nın gelinliğin arkasındaki taşlarla işlenmiş kuyruğunu düzeltmekteydi.

Baran, beyaz içindeki tanrıçadan gözlerini alamadan konuşmayı denedi. "Nefes kesiyorsun." Gözleri anlamlı bir şekilde birleşti iki gencin. Anlamını bilmedikleri bir heyecan fırtınası ortalıkta savruluyordu. Baran, bu güzelliğiyle nefes kesen tanrıçanın sadece kendisine ait olmasının gururuyla gülümsedi.

Baran dünyaya tekrar döndüğünde gözüne daha önce fark etmediği birşey takıldı. O da gelinliğin dekoltesiydi... Olması gerektiğinden daha derindi. 

Bu detayı Leyla da fark etmişti giyinirken. Urfa gibi bir memleket için bu tip açık giysiler doğal değildi. Bu bir gelinlik de olsa babasının yanında bu kadar açık giyinebileceğini zannetmiyordu. Aynı zamanda sırtının büyük bir kısmı göz önünde olması rahatsız ediyordu genç kızı.

"Sanırım sen haklısın. Sade olan gelinlik daha güzeldi..." Baran, Leyla'nın bu şekilde düğün salonunda dolaştığını düşündüğünde vücuduna bir ürperti dalgası yayıldı. Birçok kişinin bakışların hedefi olacaktı büyük ihtimalle. Bunu kaldırabileceğini hiç düşünmüyordu. Ona kendisi gibi bakan başka birisine tahammülü olamazdı.

Leyla, Baran'ın ani karar değişikliğine bir kaş çatışla karışılık verse de sonradan sevindiğini çok açık bir şekilde geniş bir gülümsemeyle gösterdi.

Genç kız, sade ama yine de alımlı bir havası olan gelinliği giyinip Baran'a göstermemeye karar verdi. İçindeki garip bir his bunu yapmasını söylüyordu. Menekşe hanımla giyinme odasına giderken ona kısa bir açıklama yaptı. Menekşe Hanım Leyla'nın daha önce beğendiği gelinliği diğer odaya götürüp hazırlarken Leyla da üzerindekini çıkarmaya çalışıyordu. Gerçekten sıkıntı veriyordu. Bir gelinliğin bu kadar ağır olmaması gerekiyordu. Düğün gününü bir geline kabusa çevirmek için tasarımcılar elinden geleni yapmışlar! Diye öfkelenen Leyla, beğendiği sade gelinliği giyindiğinde rahatladı.

Kırık beyaz rengi altın saçlarıyla uyum sağlamıştı. Şimdi kendini çok daha huzurlu ve mutlu hissediyordu. Ayrıca kendini eskisi kadar çıplak hissetme düşüncesi de yok olmuştu. Bu da genç kızın rahat bir nefes almasına sebep oldu.

Salonda sabırla diğer gelinliği görmeyi bekleyen Baran, saatine baktı. İstanbul'dan ayrılmadan önce anlaştığı mimar grubuyla tekrar görüşmesi gerekiyordu. Baran bir süre daha bekledikten sonra Leyla'nın kasıtlı bir şekilde yavaş hareket ettiğini düşündü. 

Dayanamayıp giyinme odasına doğru gitti. Kapıyı tıkladıktan sonra cevap alamayınca içeriye girdi neyle karşılaşacağına aldırmadan.

Leyla o sırada diğer gelinliği üzerinde çıkartmış açık mavi eteğini giymek üzereydi. Kapıdan gelen sesle aniden irkilip, donup kalmıştı. Genç kız sadece iç çamaşırlarıyla Baran'ı odada görünce başından aşağı kaynar sular döküldüğünü hissetti.

Menekşe hanım şaşkınlıkla Baran'a bakıp, uyarıcı bakışlar atıyordu.

Baran, Leyla'nın giyinik olmama ihtimalini düşünememişti. İçinde filizlenen arzuları bir kenara atıp gözlerini zorda olsa kızın kusursuz vücudundan alıp Menekşe hanıma baktı ve sertce, "Kapıyı tıkladığımı duyup cevap verseydiniz odaya bu şekilde girmeyecektim," diye açıklama yaptı.

Leyla, derin denizin içinde boğulurcasına boğuk ama aynı zamanda öfkeli bir sesle , "Çık dışarı!" diye bağırarak payladı Baran'ı.

Baran, yaramaz bir gülümsemeyle karışılık verdi bu ikaza. "Burası çok güzel..."

Leyla, utanç içinde kızaran yanaklarını aldırmadan hemen eteğini giyindi. Baran bu durumu daha fazla uzatmayarak o sırada odadan çıkıyordu. Leyla, hızla beyaz bluzünü giyinip o da odadan çıkıp Baran'ın üzerine doğru yürüdü.

"Beni bu şekilde küçük düşürmeye mecbur musun?" Kızgınlıktan ayrılan ela gözler, Baran'ı daha da keyiflendiriyordu.

"Sana işlerim olduğunu söylemiştim. Bu kadar sallanmasaydın bunlar olmayacaktı."

"Çok küstahsın, hiç özür dilemez misin sen?"

"Hiç hatırlamıyorum."

"Zamanla bunu da öğreneceksin..." Leyla'nın sesi bir mırıltıdan ibaret olsa da Baran bunları işitmişti.

"Sanırım, sizi çok beklettim. Aaa... Siz yine mi birbirinize girdiniz?" Zeliş, tatlılıkla başlayan sözleri bir hayal kırıklığıyla sonlanmıştı.

Leyla, bu kısa sürede yokluğunu hissettiği arkadaşına döndü hemen. "Bu seni niye şaşırttı Zeliş?" Leyla'nın sesinde alay vardı. İmali bir göndermeydi bazıları için aynı zamanda.

Zeliş daha fazla uzatmayarak heyecanla, "Seçtiniz mi gelinliği, nasıl?" Etrafına bakındı, gelinlik çeşitlerine inceliyordu.

Leyla, Zeliş'e yaklaşıp, "Seçtik, sana daha sonra gösteririm," dedi.

Baran hemen araya girip, "Bana göstermeden neden hemen çıkardın?" diye sordu gergin bir sesle.

"Öyle gerekliydi." Tatlılıkla bir gülücük hediye etti Baran'a ve anında yüz ifadesini değiştirip 'bunu sen istedin' der gibi bir bakış fırlattı zafer kazanmış bir edayla.


Baran, o gelinliğin Leyla'ya diğeri gibi güzel olup olmadığını içten içe çok merak etmişti. Leyla çok güzel, ne giyerse zaten yakışıyor...  diye kendini rahatlatmaya çalışsa da iç sesi, merakına yenik düşüyordu.

Hırçın Ve Öfkeli Ela GözlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin