Kırk İkinci Bölüm

15.2K 676 23
                                    


Baran, yüzüne bile bakmadan hatta hiç  tereddüt etmeden düşünmeyerek onu burada bırakmıştı. Bu şaka olmalıydı... Acımasız bir şaka. Baran onu bırakmazdı. Baran ona öyle nefretle bakmazdı. Buz gibi bakışlarla onu yıkmazdı. İçini titretmezdi. Dinlemeden gitmezdi!

Pişmanlık ve hayalkırıklığıyla, "Ne yapacağım ben?" diye haykırdı.Baran'ın arabasının bıraktığı toza dalgın dalgın baktı. Üzüntü bütün yüreğini kaplamıştı. Az önce Baran'ın yeni öğrendiği olay onu haftalar önce yıkmıştı. Hiç itiraz hakkı tanınmadan birisiyle koşulsuz evlenmek zorunda oluşu ve bunun karşılığında Baran'dan hiç anlayış gelmeyişini şimdi anladı genç kız. Zorla evlendirildiğini biliyordu genç adam ama babası tarafından kumar borcuna karşılık verildiğini bilmiyordu. İşte bütün sorun burada başlıyordu.

Baran'a onu burada bıraktığı için öfkelenmek, ona kızmak istiyordu. Ama o da suçlu değil miydi? Düşüncesizlik edip onun sözünü dinlememişti. Ama Doğukan'la aralarında eskiden beri anlaşmazlık olduğunu nereden bilebilirdi? Doğukan'ın onu oyuna getirmek istediğini nereden tahmin edebilirdi? O sadece yardım etmek istemişti...

Bunu kesinlikle Baran'a açıklaması gerekiyordu. Yanlış anlaşılmıştı her şey. Ondandı bütün öfkesi. Ona bakan soğuk ve ışıksız gözlerin nedeni buydu. Leyla pişmanlıkla elleriyle yüzünü kapattı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Yavaş adımlarla bitkin bir şekilde uzak olduğunu bildiği evine yürümeye başladı.

Ama daha caddeyi bitirmeden yanında bir arabanın durduğunu fark etti. İlk önce dikkat etmedi ve yürümeye devam etti. Ama sonra kendisine seslenildiğini duydu. "Leyla Hanım, sizi eve götürülmem emredildi."

Leyla duyduklarına inanmayarak kafasını çevirdi o tarafa doğru. Bu tanıdık sesin sahibi Baran'ın soförü Mehmet Amcaydı. Sevinse mi üzülse mi anlayamadı. Hiç itiraz etmeden arabaya doğru gitti. Ona açılan kapıdan içeriye girdi. Bu kadar duygu karışıklığına daha fazla dayanamayacaktı. Düğünden önce ne çok şey yaşamışlardı? Neden her şey üst üste geliyordu...

Bir süre sessiz kaldı arabada. Pencereden dışarıyı izlerken kendi kalbini dinledi. Bundan sonra ne yapmalıydı? Nasıl davranmalıydı? Baran yüzüne bile bakmıyordu!

Onu kırmıştı, bunu bakışlarından anlıyordu. Ama onunda suçu yoktu ki, kesinlikle açıklama yapması gerekiyordu. Düğün de yaklaşıyordu! Leyla düğünden daha da korkmaya başladı. Nedense bütün heyecanı ve isteği sönmüştü.

Evine yaklaştığında yolda gördüğü Eczaneyle aklı başına geldi. Of Allah'ım! İlaç alması gerekiyordu. Şeyda kim bilir ne haldeydi şimdi. "Of, neden her şey üst üste geliyor." Sesindeki korku dolu isyan Mehmet Amca'nın dikkatini çekti.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu.

"Beni bu Eczanede bırakabilir misin? Almam gereken bir ilaç var. Eve yakınız zaten ben kendim giderim."

"Ben beklerim sizi Eczane'nin önünde, benim sizi eve götürmem gerekiyor. "

"Peki.." dedi genç kız sadece.








***










Direksiyona yapışan eller kasılmıştı. Baran hiç bu kadar kendini çaresiz ve güçsüz hissetmemişti. Bir yandan hatırladığı bazı sahneler, bazı sözler içini acıtıyor. Bir yandan Leyla'nın gözleri onu sonsuz bir kuyuya sürüklüyordu.

Öfkesi bir akarsu gibi hızla dalgalanıyor ne varsa beraberinde yıkıp götürüyordu. Sert rüzgarlar akarsunun şiddetini daha da arttırıyor bir çıkmaza sürüklüyordu.

Babası nasıl onu kumar borcundan kazandığı bir kızla evlendirmeye kalkışırdı? Bu nasıl bir anlayıştı?

Arabanın hızını daha da arttırdı bu düşüncelerle. Şehir içinde ortalamın çok üstünde bir hızla gidiyordu. Sabrı cam taneleri halinde dağılmıştı. Artık eve gidip her şeyin doğrusunu kendi ailesinden öğrenmek istiyordu. Buna sonuna kadar hakkı vardı!

Araba sesli bir frenle evin önünde durdu. Baran hızla arabadan çıkıp kapıyı çarparak kapattı. Yakışıklı yüzü çok gergindi. Gelecek olan felaketi simgeliyordu. Kasılmış vücutla merdivenlerden çıktı ve ilk olarak salona gitti. Bu öfkeyle her şeyi yakıp yıkabilirdi. Gözü iyice kararmıştı. Karşısına babasından başkasının çıkmasını istemiyordu!

Salona girdiğinde babasını televizyon karşısında otururken gördü. Annesi de yanındaydı.

Ürkütücü bir sesle annesine, "Anne biraz müsaade eder misin," dedi. Bu bir rica değildi, daha çok emirdi.

"Oğlum ne oldu?"

"Anne!"

Esma Hanım daha fazla üstüne gitmeyerek salondan çıktı. Endişeliydi. Oğlunun hali hiç iyi görünmüyordu. Çok nadir bu kadar öfkelenirdi ama öfkelendiğinde ise çok acımasız ve kötü olurdu.

Haşim Bey rahat koltuğunda biraz doğruldu ve kumandayla televizyonu kapattı. Sağ kaşını kaldırdı ve merakla Baran'a baktı.

Baran bir iki adım daha yaklaştı. Ve bombayı patlattı. Ölüm gibi sesle, "Baba! Bu duyduklarım doğru mu? Oğluna kumarda kazandığın kızı mı lâyık gördün!" diye haykırdı. Daha fazla tahammül edemeyecekti. Babasının bu rahat tavırları onun parçalanan sabrını toza çeviriyordu.

Duyduklarıyla beraber kaşları çatılan Haşim Bey'in ilk sorduğu soru, "Kimden öğrendin?" oldu.

"Bunun ne önemi var baba? Önemli olan bunu sizden öğrenmemiş olmam değil mi? Başkasının kim olduğunun ne önemi var?"

"Olayı düğüne günler kala büyütüp de aptallık etme Baran! O bahsettiğin kızla evleneceksin. Böyle konuşman doğru değil."

"Peki sizin böyle bir şeye kalkışmanız ne kadar doğru? Benim gururumu hiç mi düşünmedin?"

"Kimse bilmiyor bunu, hem bunun aslında kumarla ilgisi yoktur. Biz annenle kızı görüp beğendik. Leyla'yı sen de beğeniyorsun bunu biliyorum."

"Bunun Leyla'yla ilgisi yok baba. Sorun sizin bana vermiş olduğunuz değerde. Benim kızgınlığım ona. Beni gerçekten şaşırtmayı başardın baba, bunu başkasından öğrenmek daha da koydu."

Başka hiçbir şey demeden salondan çıktı. Söyleyeceği başka bir şey kalmamıştı. Odasına doğru hızlı adımlarla yol alırken, annesi durdurdu onu.

Endişeli bir sesle, "Neler oluyor Baran? Nedir bu öfken?" diye sordu.

"Git babama sor, o anlatsın." Annesinin yüzüne hiç bakmadan devam etti. Nasıl bir gündü bu böyle? Bir anda nasıl her şey bu kadar kötüye gidebilmişti? Hayatı nasıl bu kadar altüst olmuştu. Üç gün sonra evlenecekti. Sevdiği kızla. Leyla'sıyla. Ama ona kızgındı, yüzünü görmek istemiyordu. Ona güvenmek istiyordu ama yapamıyordu. Bir yandan onun yanında olmak istiyor diğer yandan onu görmeye tahammülü yoktu. Kahretsin! Bu nasıl bir ikilemdi..

Neden acı çekiyordu? O şerefsizin meleğinin dudaklarına yapıştığı anı gördüğünde neden kalbi ağrıyor yüreği paramparça oluyordu? O sahneyi her hatırladığında o adamın evine gidip doğduğuna pişman etme düşüncesi neden hiç yakasını bırakmıyordu?

Odasına girdi ve kapıyı kapattı hızlıca.

"Allah Kahretsin!" Duvara yumruğunu geçirdi öfkeyle. "Ben dokunmaya kıyamazken, o pislik herif nasıl onu.... onu...." Hayır... Kesinlikle hayır! Böyle düşünerek daha da yıpratıyordu kendini.

Leyla'nın tepkisini duymamış mıydı? Hemen çekmemiş miydi kendisini ondan. Ağzının payını vermemiş miydi? Önemli olan bu değil miydi?







---






Bu bölüm yeni okuyucularıma gelsin.  Ama okuma sayısına göre oylar çok az, bu beni çok üzüyor , yeni bölüm bu sıklıkla istiyorsanız o zaman oylarınızı esirgemeyin lütfen..☺️

Hırçın Ve Öfkeli Ela GözlerWhere stories live. Discover now