Karşımda tükenmiş bir adam vardı. Omuzları düşmüş, yorgun bakışları kızarmış göz çevresiyle tüm perişanlığını ortaya seriyordu. Acı çektiğini bilmek kalbimin aynı acıyla sıkışmasına sebep oluyordu. Dolan gözlerimle kendime hakim olmaya çalıştım.

"İyi misin?" incelmiş sesim titrek cılız bir tını kadardı. Cevap vermedi. Bana sarıldı. Sımsıkı, asla bırakmazcasına sarıldı. Tüm muhtaçlığını tenime kazırcasına, çaresizliğini iliklerime işlercesine sarıldı.

"Her şeyini elinden aldım"

Sese dönüşen cümlesi ıstırap doluydu. Çıplak boynumda bir damla gözyaşını hissettim.

"Senin bir suçun yok" Ne diyeceğimi bilemeden ellerimi saçlarına uzattım. "Senin suçun değil Seyhun. Bunun senle hiç bir ilgisi yok"

Tepkisiz kaldı. Belime dolanan kolları gevşemiş ağırlığını üstüme bırakmıştı. Kalbim ikilemler arasında gümbürderken beceriksizce onu teselli etmeye çalıştım. "Her şey yoluna girecek, lütfen kendini suçlama"

Dakikalarca öyle kaldık. Bedenimi zorlayan ağırlığından bile şikayet edecek durumda değildim. Boynumda hissettiğim cılız nefesleri olmasa ona bir şey olduğundan şüphe edecektim.

"Yatağa gidelim, dinlen biraz" çekinerek bedeni altında kıpırdandım. "Bir şey de yememişsindir"

Başını kaldırdığında bana bakmıyordu. Bakışlarını yakalamaya çalışsam da tepkisizliğini bozmadan banyoya ilerledi. Yüzüne bir kaç kez su çarptıktan sonra damlaların çenesinden süzülüp gitmesine izin verdi. Islak gür kirpiklerinin arasında ela gözleri koca bir boşluğu misafir etmişti, ruhunun hüznünü ortaya seren... Daha bu sabah bana aşkla neşeyle, coşkuyla bakan adam, bir kaç saat içinde bir enkaza dönmüştü.

Üzgün olmasına üzülüyordum. Derya'ya üzülüyordum. Onu bu kadar derbeder eden sebebin Derya olmasına ise çok daha fazla üzülüyordum. Mantığımın tüm sebepleri, yüreğime mızrak gibi saplanan bu acı karşısında aciz kalıyordu.

Yüzünü kurulamadan donuk hareketlerle yatağa ilerledi. Bana yapacak bir şey düşmeyince bakmakla yetindim.

"Sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım" cevaplamadığı sorumu tekrar dile getirdim. "Açsındır"

Odadan çıkacağımda zorlama çıkan sesiyle durup, ona döndüm. "Canım istemiyor"

Yorganın üstüne öylece uzanmışken bakışları tavandaydı. Karnını doyursa kendini toparlaması daha kolay olacaktı ama üstelemedim. Yatağın kenarına oturup onu izledim. Seyhun'un hüznünü daha önce de paylaşmış, ancak belki ilk kez bu kadar yıkık, ilk kez bu kadar netti çaresizliği. Sessizliğiyle havaya karışan nefesleri ruhundan parçalar koparıyor gibi acı doluydu. Bir şeyler söylemek zorunda hissettim, onu rahatlatmalıydım. Arapsaçına dönmüş zihnimde, korkularım duygularımı yağmalıyor, cümleleri toparlayıp da dile dökemiyordum.

"Du-durumu nasıl?"

"İyi değil" hala tavana bakarken sesi kırılgandı. "Zayıflamış.. vücudu morluklarla dolu.. Ruh-" Yattığı zaman daha belirgin hale gelen adem elması yutkunuşu ile inip kalktı. "Ruhu çekilmiş sanki. Tanıdığım, imrendiğim o kadın kaybolmuş"

Sese dönüşen her kelime ikimizi de yakmaya yetiyordu. Dolan gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarımı zaptetmeye çalışsam da Seyhun'un zihni benden çok ayrı bir alemdeydi. Daha çok kendi kendine mırıldanıyor gibi devam etti.

MAATTEESSÜFWhere stories live. Discover now