Fakat en çok da o lacivert gözlerin sahibi canımı acıtıyordu. Zira gördüğüm yüzden okunan pişmanlık beni yok edecek bir büyüklükteydi. Bana o sokak arasında hiç rastlamamış olmayı diliyordu sanki, hiç varolmamışım gibi farz etmek istiyordu…

Dudaklarımı sertçe dişlemek zorunda kaldım, yoksa hıçkırıklara boğulup ağlayacaktım. Ne Chas’in, Ne Nia’nın, ne de Daniel’la birlikte diğer Dewrionların benden nefret etmesini istemiyordum. Onlara değer veriyordum ve başıma ne gelecek olursa olsun bu asla değişmeyecekti.

Hâl böyleyken, onlar da kim olduğum gerçeğini aşıp beni asıl suretimde görebilecekler miydi? O her şeyden habersiz yaşayan kıza yardım ettikleri gibi, yine yanımda olacaklar mıydı?

“Pekâlâ,” Cynbel’in otoriter sesini duyduğum anda başımı kaldırdım. Kendimi Dewrionlara o kadar kaptırmıştım ki, az ötemde gelişen olayları takip edememiştim.

Tıpkı etrafımızdaki bizi kuşatan Gölge – Ruhlar gibi, bulunduğum yerden yaklaşık beş – altı adım ileride dizlerinin üzerinde doğrulmuş vaziyette bekleyen ve çabucak saydığımda on altı kişi olduklarını gördüğüm, kadın ver erkeklerden oluşan bir grup vardı.

Hepsi de mumyalanmış gibi kalın iplerle sarılmışlardı.

Ayağa kalkabilmek için çırpınıp duruyorlardı. Hatta bir şeyler de söylüyorlardı ama ağızlarına bağlanmış olan bezlerden dolayı ne dedikleri anlaşılmıyordu.

Ne hissettiklerini çok iyi biliyordum, çünkü ben de aynı şeyleri yaşamak zorunda kalmıştım.

“Bundan daha güzel bir gün seçemezdik herhâlde,” diyen Druidlerin lideri çemberin içerisinde volta atmaya başladı. Fark ettim ki, kukuletasını yeniden başına geçirmişti. Bu hâliyle çok daha korkutucu görünüyordu. “Dolunay yapacaklarımıza şahit olsun. Gölge – Ruhların kralı Arkhael’in dönüşü bu geceyle taçlandırılsın.”

“Nerede o?” diye huysuz tavırlarla Sthenis’e çıkıştım. “Anlaşılan kırmızı halı üzerinde yürüyüp sizi selamlamaya pek hevesli. Neden o kıçını kaldırıp da sade bir tören eşliğinde buraya gelmiyor?

Yoksa gezegenden büyük olan egosu bunu yaptığı takdirde zedelenir mi?”

Soruyu Sthenis’e sormama karşın, Cynbel inanılmaz bir ses çıkararak kahkahalara boğuldu. O kadar uzun süre güldü ki, boğulup öleceğini falan düşünmeye başladım ama tabii ki böyle bir şey mümkün değildi. O bir büyücüydü. Eminim bunun tedbirini de almıştı.

“Bu kızı sevdim,” dedi parmağıyla beni gösterirken. “Kimseye minnet etmiyor, babası ruhların kralı da olsa fikirlerinden ve ne söyleyeceğinden taviz vermiyor.

Tam bize göre birisin aslında,” derken düşünceli bir edayla tek kaşını kaldırdı. “Kanında Dryades özelliği taşımaman ne acı! Seni seve seve aramıza kabul ederdik.”

“Şanslıyız ki o bizim,” sol yanımdaki Sthenis gururla Druid liderine laf attı. “O yüzden az önceki yaptığı terbiyesizliği bile maruz görebilirim,” sonra başı bana doğru döndü, saniyeler boyu gözlerimin içine baktı. “Babanı hapsettiklerinden bahsetmiştim, bunu unuttun mu? Yoksa hafıza sorunun mu var Cathleen?

Vanessa hainlik yapıp Arkhael’in yerini Dewrionlara ispiyonladığında yakalanmıştı. Sayıca çok fazlalardı ve maalesef babanı insan formundayken ele geçirmişlerdi. Hepsiyle baş edebilmesi mümkün değildi o vakit.

Tahminim onu bayıltıp o şekilde kaçırdıklarından yana.

Aksi takdirde, Arkhael her ne olursa olsun onlara teslim olmazdı.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now