"Evet," diyen Sthenis başını salladı. " Hiçbir problem yok. Hazırız. Siz de hazırsanız, artık başlayabiliriz."

Bir süre sadece Gölge – Ruh'u seyreden Druid lider, ağır ağır başını sallarken eliyle etrafımızı kapsayan bir daire çizdi.

"Ada şu anda Penmon kıyısından bakan kişiler tarafından sisten dolayı görünmüyor. Buraya gelmeyi göze alamazlar. Ayrıca denizde de dev dalgalar var. Bir de yağmurun giderek şiddetlenmesi olayı var ki, sanırım bir müddet kimse bu şirin yere ayak basmayı aklından bile geçirmeyecek ve de bu doğrultuda bir isteğe kapılmayacak."

Sevinçten yerinde duramayan Sthenis, kulağımın dibinde şen bir kahkaha attı.

"İşte bu kadar! Her koşulda bir Druid'e güvenilmesi gerektiğini düşünüyordum ve bakıyorum da bu fikrimde yanılmamışım.

Bu geceyi sorunsuz atlattık mı, hakkınız olanı alacaksınız dostum, hem de fazlasıyla."

Sthenis'in sözlerini yarı bıkkın bir edayla dinleyen Cynbel pek ona aldırış ediyor gibi görünmüyordu fakat ses çıkarmadı. Onun yerine bir bana, bir de babama baktı.

"Şanslı kızsın," dediği sırada bir çırpıda diğer yanıma gelmişti. "Bu gece iki baban da seninle olacak.

Gerçeği ve senelerce sanki öyleymiş gibi davranan sahtesi...

Bunun kıymetini bil. Ben babamı hiç görmemiştim."

Eğer aklından onunla aynı duygu frekansını yakalayıp, kendisine acıyacağımı ya da sempati duyacağımı falan geçirmişse, eh işte, o vakit bu Druid'in ki kendisi büyücülerin lideriydi, tam bir aptal olduğunu falan düşünmeye başlayacaktım. Ne kadar da ucuz ve bayat bir numaraydı bu böyle!

"O da şanslıymış o hâlde," dedim kayıtsızca. Artık ne büyücülerden, ne de Gölge – Ruhlardan bir kaçışımın olmadığı bilincindeydim. Bu yüzden onları biraz sinir edecek şeyleri söylemeden kaçınmıyordum, ancak bunu dozunda yapmaya da gayret ediyordum, çünkü kabağın dönüp dolaşıp Andrew Dover'ın başına patlamasını istemiyordum. "Seni görmediği için. Yoksa nefes aldığı her an için kendisine lanetler yağdırabilirdi."

Cynbel'in dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Dişlerini göstermeden, küçük bir gülümseme sergiledi, fakat bu gülüşün ardındaki saklamaya çalıştığı gerginliği hissetmiştim.

"Bıçak sırtındasın Cathleen," derken gözlerinde bir pırıltı oluştu. "Yerinde olsam bu kadar boşboğazlık yapmazdım.

Cahil cesareti dedikleri şeyi senin göstermeyeceğini sanırdım ama galiba yanılmışım. Şu anki tavırlarını ancak bu şekilde tanımlayabilirim.

Yoksa bulunduğumuz bu ortamda bulaşmayı isteyeceğin son kişinin ben olduğumu rahatlıkla anlamış olman gerekirdi, değil mi?"

"Ne yaparsın?" gözlerim irileşirken sahte bir şaşkınlık yerleştirdim suratıma. "Yine sesimi kısar, elimi kolumu bağlar ve beni bir kenara atar mısın? Tıpkı saatler önce yaptığın gibi...

Beni böyle mi cezalandırırsın?"

Başını geriye atan Druid liderin kahkahası bütün adada yankı yaptı.

"Sen bunu ceza olarak mı algıladın?" neredeyse gülmekten yaş gelen gözlerini ellerinin tersiyle kuruladı. "Ah Cathleen, ah seni zavallı kız!

Benim seninle bir derdim yok çünkü senin benim için herhangi bir önemin yok, anladın mı?

Bu sebeple de sana ceza kesecek ve üzerinde bu türde yaptırımlar yapacak hâlde değilim.

Emin ol, böyle bir şeye niyetlenmiş olsaydım şu an karşımda duruyor olmazdın."

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWo Geschichten leben. Entdecke jetzt