İşte şimdi de kendi içimde yaşadığım kederin ikinci seviyesine ulaşmıştım: Kızgınlık…

Babamın bu denli çabuk kenara çekilmesine anlam veremiyordu kalbim.

Neden ben? diye soruyordum bir yandan da. Niçin koskoca dünyada, milyarlarca insanın arasında annemi seçmişti o Gölge – Ruh? Niye beni böylesi bir üzüntü yaşamaya mahkum etmişti?

“Catty…”

Babamın bütün olumlu duygulardan yoksun sesi aramızda aksettiğinde, ben kendi kendimi sorgulama işine girişmiştim. Tıpkı gözaltına alınan, biraz sonra tutuklanmasına kesin gözüyle bakılan sanığa sorduğu zekice sorular karşısında onu köşeye sıkıştıran işinin ehli bir polis gibi sıkı bir çalışmanın içerisindeydim.

“Keşke böyle olmasaydı… Keşke tüm bunların birer yalandan ibaret olduğunu sana söyleyebilseydim…

Duyduklarını kafana takmamanı; çünkü on yedi yıldır birlikte idare ettiğimiz, her geçen gün biraz daha çaba sarf ederek sağlamlaştırdığımız ailemizin gerçek olduğunu sana gönül rahatlığıyla anlatabilseydim…”

Elmacık kemiğinin üzerinden başlayıp şakağına kadar uzanan kesikten başka bir şeye bakmamaya özen gösteriyordum. Tabii suratının diğer kısımlarındaki aldığı darbeler sonucu oluşan yaralar, çizikler ve renk bozulmaları da dikkatimden kaçmıyor değildi. Her biri bulunduğu yerden “Bana da bak!” diye naralar atıyordu âdeta. Ve ben de onları kıramıyordum.

Zira tam aksini yaparsam, şu an bana telaşla ya da ona söylenenlere biat ettiğini hazin bir şekilde ortaya döken gözlere bakarsam sert bir tepki vermekten ölesiye çekiniyordum.

“Peki, ne yapmam gerek?” son derece resmi olan sorumun eşliğinde kuruyan dudaklarımı ıslattım. Yaz sıcağında ya da çöl ortasında kalmış biri falan değildim esasen. Tam tersine, kulenin duvarlarını hiddetle tokatlayan esintilerin yol açtığı serin, hatta soğuk bir hava hâkimdi ortama. Ne var ki, her geçen dakikayla birlikte bir bıçak keskinliğinde mantığımı ve duygularımı ele geçiren hakikatler; vücudumu dinmek bilmeyen, kavurucu sıcakların hüküm sürdüğü bir coğrafyaya fırlatıp atmıştı. “Daha doğrusu, yapabileceğim bir şey var mı? Elimden ne gelir? Tüm bunları; Gölge – Ruhları ve büyücüleri durdurmaya gücüm yetecek mi?

Onları bir şekilde devre dışı bırakırsam, amaçlarına ulaşamazlar, öyle değil mi?

Yani mutlaka bunun bir başka yolu, bir kurtuluşu vardır, yanılıyor muyum?

Onların dilinden konuşup, söyledikleri her şeyi onaylar gibi yapıp bu işten sıyrılmalıyım.

Kesinlikle böyle davranmalıyım.”

Artık benliğimin hangi noktasından yükseldiğine anlam veremediğim bir ses araya girerek üzerime yürümeye başladı. Benimle iğne batmasıyla duyulan sancılarla eş değer bir tonla konuşarak, şu anda matemimim üçüncü kısmına, yani pazarlık evresine geçtiğimi mırıldandı.

Bunu düşündüğüm anda irkildim.

Eğer böyle bir şeye kalkışacak olursam, bu teslim olmak anlamına gelmiyor muydu?

“Olan olmuş, sen bundan paçayı kurtarmanın çaresine bak!” demek değil miydi bu?

“Druidleri, Dryadesleri ve de Gölge – Ruhları saf dışı bırakmanın şu an için imkânı yok Catty. Bunu söylemek hiç hoşuma gitmiyor ama durumumuz tam olarak böyle.

Şu hâlimize bir baksana!

Ben onlara kafa tutacak vaziyette değilim. Vücudum bütün direncini kaybetmek üzere. Günlerdir yaşadıklarımdan yadigar kalan izler sana bunu göstermiyorlar mı?” derken yüzünü ve kıyafetinin açıkta bıraktığı kollarını gösterdi. “Ya sen?

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now