Haaayıııııırrrrrr!

İçimden haykırışa geçen sesin yaptığının aynısını ben de yapmak için dudaklarımı araladım ama Cynbel'in tek bir bakışıyla köşeye çekilip sinmek zorunda kaldım. Elbette büyücü olmasının bundaki payı büyüktü, fakat yine de bir insanın yalnızca bakışlarıyla karşısındaki kişiyi olduğu yere mıhlaması büyük bir gücün göstergesiydi bana göre.

Rahat durmayacağımı anlamış gibi, sağ elini bilekten bükerek birtakım hareketler yaptı, bir yandan da bir şeyler mırıldanıyordu, sanki bir ezgi gibi geliyordu kulağa söyledikleri ve hemen sonrasında yere çöküp oturduğumu fark ettim. Bu eylemi gerçekleştirmeyi aklımdan bile geçirmemiştim oysa. Bir anda ayakta beklerken, hemen akabinde sırtımı taş duvara yaslar vaziyette otururken bulmuştum kendimi.

Babam da benzer şekilde; küçük, kare alanda tam karşımdaki duvarın önünde diz çökmüştü. Hiç sesinin çıkmamasına bakılırsa, Cynbel aynı anda hem beni, hem de babamı efsunlu sözcükleriyle büyülemişti.

İkimiz de kimseye karşı koyamayacak bir vaziyetteydik.

Druidlerin lideri tek bir uzun adımla ayakucumda bitiverdi. Başımı duvara yaslayıp ona bakarken, içinden milyonlarca fikrin ve duygunun geçtiği gözlerini üzerime dikti. Elini uzatıp parmaklarıyla çenemi kavradığında yutkundum. Druid'in teni buz gibiydi. Sanki damarlarında kan yerine kaynağından gürül gürül akan soğuk sular dolaşıyordu.

Parmakları giderek yukarı çıktı ve dudaklarımın iki yanına gelince ağzımı açmam için beni zorladı. Bunu yapmamak için direniyordum, fakat onun benden çok daha güçlü olduğunu ne yazık ki kabul etmeliydim.

En nihayetinde, onun istediği oldu ve dudaklarım aralandı. Elindeki şişenin tıpasını dişleriyle tutup çekti ve sonra tükürür gibi yere fırlattı.

Dişlerimi birbirine bastırmıştım. Ağzıma dökeceği o ne olduğu belirsiz olan sıvıyı içmeyi reddediyordum.

Ne var ki, Cynbel buna da bir çözüm bulmuştu. Hayli ukala kaçan bir gülümsemenin ardından dudaklarından tek bir kelime döküldü ve tam o anda ben de ağzımı kocaman açtım.

Şahsım üzerinde zor kullanılarak bana bir şey yaptırılmasından nefret ediyordum!

Renksiz sıvı önce dilimle buluştu; acı ve ekşi tatlarını aynı anda hissedebiliyordum. Sonrasında da yemek borusu boyunca ilerledi ve yakıcılığı birkaç kat daha arttı.

Çılgınca bir öksürük nöbetine tutuldum. Gözlerimden süzülen yaşları silmeye çalışırken Cynbel'e kötü kötü baktım. Karşılığında bana bezgin bir bakış atmakla yetindi.

Evet, küçük görülmekten de nefret ediyordum!

İksir inanılmaz derecede kısa bir süre içerisinde etki etmişti. Bilincim yerindeydi, her şeyi tüm berraklığıyla hatırlıyordum ve hafızam konusunda da bir sıkıntım yoktu. Lâkin hareketlerim o kadar yavaşlamıştı ki; bir koalayla yarışa girsek, benim yanımda Ussain Bolt'u aratmayacağı kesindi.

Göz kapaklarım ağırlaşıp beni uykuya dalmaya hazır bir hâle getirirken – aslında uykum falan yoktu – sürekli kirpiklerimi kırpıştırarak babama bakabilmek için uğraştım. O da tıpkı benim gibi bir kenara çekilmiş, sessizliğe boğulmuş bir hâlde oturuyordu.

"Evet," bu kez ellerini birbirine sürtme vakti Druid liderindeydi. Bu işini de başarıyla sonlandırmış olmasından kaynaklı bir sevinç dalgası yayıyordu bedeni. "Şimdilik ilk bölümü tamamladık.

Buradan ayrılma vakti geldi," cübbesinin kolunu sıyırıp gümüş rengi, küçük ve yuvarlak saatine bir göz attı. Bir büyücünün de saat kullanıyor olmasına şaşırdım. Ne yani, o vakti gökyüzüne bakarak güneşin konumundan ya da gece çökünce yıldızların parlaklık derecesinden falan algılayamıyor muydu?

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now