57.Bölüm/ III.Part: Bekarlığa Veda

4.2K 204 46
                                    

Buradan Semih nerde  yazar dediğinizi duyar gibiyim.. Semih’li bölümümüzü okuyun o zaman...

Semih’ten

"Semih bey hazırlıklarla ilgilenmemizi ister misiniz yoksa siz mi ilgileneceksiniz ?"masada duran dağınık kağıtlardan başımı kaldırıp, karşımda duran sekreter bozuntusuna baktım. Bazen burada neden çalıştığını merak etmiyor da değildim, ben ona dün her şeyi açıklamıştım. Ama hala aynı şeyi defalarca kontrol amaçlı soruyordu.

"Bu konu çoktan halledildi ben ilgileneceğim ve sen şu an burada olmamalısın." Mahcup olmuş gibi büzüşen suratının yapmacıklığına inat sert tavrımı korudum.
“Özür dilerim Semih Bey. Ben sade hatırlatma amaçlı söylemiştim.” Umursamadım sözlerini kapıdan geldiği gibi çıkarken ofisin rahatsız edici deri koltuğundan kalktım. Bazen bulunduğum her ortam bana dar geliyordu. Bazen demeyelim şuna, son zamanlarda her ortamdan daralıyordum.

Ofisten çıktığım da şirketin içinde bir çok eleman selam verirken, yüz ifademi asla değiştirmedim. Gülmek bile istemiyordu ruhum daha çok daralıyordum. Ölüm gibi bir etki yaratıyordu artık her durum.

Geçici amaçla çalıştığım bu şirkete de Arda’nın zoruyla gelmiştim. Babasının yanında genel müdürlük işini teklif etmişti, kendi babamdan daha çok iyilik görüyordum bu adamda. Sosyalleşmek için beni buraya yerleştirmiş olsa da en sosyal yanım. Sabah işe gelip, belirsiz zamanlarda işten çıkarken yolda  gördüğüm beni tanıyan elemanlar selam verirken somurtmak oluyordu.

İki katlı ofisin sonunda çıkışına geldiğim de dönen kapıdan geçtim. Yüzüme anlamsız bakan topluluğu da görmemek için bir sürü uğraş vermiştim. Kendime çok uzaktım ya çevremdeki insanlara daha çok uzaktım.

Park alanını geçerken araba sürmek yerine düğün salonuna şirkete olduğu için yürüyerek gitmeyi tercih ederek ilerledim. Kaldırımda yürürken ellerimi cebime sokup kavurucu havanın verdiği huzursuzluk huzursuzluğuma yine mani olmamıştı. Tam tersi ateş fitiller gibi huzursuzluğumu fitillemişti. Boynumdaki siyah kravatı bu huzursuzluğun vermiş olduğu baskın havayla çıkardım. Gömleğin ilk üç düğmesini açıp üzerimdeki gri ceketi çıkarıp elime aldım. Telefonumun sesi kulağıma dolunca ceketin sağ cebinden  çıkardım. Zaten boş kalmak kafa dinlemek istediğimde sadece bu melodi çalardı. Telefonu açıp kulağıma tuttum. Konuşmak yerine boş boş konuşmasını bile çekemiyordum.

"Semih baban diyor ki eve erken gelsin ?"  Boş konuşmalarına yine boş kelime eklemişti. Telefonu kapatıp cebime attım. O eve gitmeyi hiç istemiyordum ki çoğu zaman da gitmiyordum. Babamın evi benim için bir tabut olmuştu. Ölü bedenimi, toprağa girmeden sömüren bir tabut. İşim düşmediği sürece o eve gitmezdim. İşimde çok nadir düşerdi.

Yine telefon çalınca kontrol edemediğim sinirlerimi zapt edemiyordum. “Ne var lan...” telefonu hışımla açtığımda yanımdan geçen bir çok insanla göz göze geldim. Anlaşılan benim sesimin tonuna bu kadar dikkat kesilmişlerdi. Ama umrunda değildi, bu hayat bile umurumda değildi.

"Sakin ol lan kime bağırıyorsun sen ?" Özge yerine Arda’nın sesini duymak sinirimi yatıştırmamıştı. Zaten öfke kontrolüm vardı.
“Ne diyorsun Arda lan. Niye aradın amk? Amacın ne ?” bazı insanların sesini duyduktan sonra kendimi kontrol edemiyordum. Onlar da hala kendi sesini inatla duyurtuyorlardı. Babam, annem, Özge...  herkes hayatımı elimden alıyordu.

"Sikcem şimdi o ağızını lan. Nerdesin?” sadece bana gücü yetiyor. Herkes bana düşman.

“Sanane len neredeysem. Ne işin var söyle de kapat.” Fazla muhabbete girmeye gerek yoktu. Bu durum sadece can sıkıcı oluyordu.

Merhaba Ögretmenim (Tamamlandı. )Where stories live. Discover now