Ansızın sessizleşmeleriyle birlikte, onlarla yüzleşmem gerektiği konusunda kendimi ikna ettim ve başımı onlardan tarafa çevirdim.

Üç Dewrion’un da gözü üzerimdeydi. Ve her biri de bana akıllarında oluşan sorulara yanıt alabilmek ister gibi bakıyorlardı.

Tüm dikkatlerin üzerinizde olduğunu hissetmenin verdiği rahatsızlık kadar sizi huzursuz edecek başka bir şey yoktur şu hayatta.

En azından benim için bu böyle…

Bu tip durumlarda, aynı anda birbirinden bağımsız onlarca duyguyla baş etmek zorunda kalıyordum maalesef. Hem ne düşündüklerini bilmek istiyor, hem de kendimi kötü hissettirecek bir şey duyarsam hemen moralimi bozacağımdan endişeleniyordum.

Tıpkı şimdi olduğu gibi…

Dewrionlara tedirginliğimi göstermemek için ellerimi Joshua’nın çalışma masasına yasladım ve parmaklarımla üzerinde ritim tuttum. Bu hâlimle kendimi birazcık umursamaz gibi lanse etmiştim fakat bu beş kişinin yanında – özellikle de Dewrion oldukları göz önünde bulundurulursa – her şeyden şikayet eden, ya da yoluna çıkan en ufak bir engelde beyaz bayrağını çeken biri gibi bir portre çizmek istemiyordum.

“Bir şey söylemeyecek misiniz?”

Yaklaşık iki dakikanın daha sessizlik içerisinde geçmesinin ardından yumuşak bir sesle sorumu dile getirdim. Babamın defterini elinde tutan Joshua, onu yavaşça masanın üzerine bıraktı ve ayağa kalktı.

“Chas’in haklı olduğu yerler var tabii,” diye söze başladı. Odada adımlarken pür dikkat kesilip onu izlemeye konsantre olduk. “Daha önce de söyledim. Gerard Byrne bizim için bilinmezliklerle dolu bir adamdı. Kimdi, ne işle meşguldü, ne yapardı, hiçbirini bilmiyorduk. Elimizde yalnızca senin anlattıkların ve kimlik araştırmaları sonucu edindiğimiz bilgiler vardı.

Bununla neyi, ne kadar doğru değerlendirebilirdik, inan hiçbir fikrim yoktu.

Zira Bay Byrne fazlasıyla şaşırtmaca dolu yolları kullanan bir şahıstı.

Sen bile yıllarını onunla birlikte geçirmiş olmana karşın, aslında onun gerçekte kim olduğundan habersizdin. Oradan oraya göç ederek yaşayan, iki kişiden oluşan bir aileydi sizinki.

Buraya Chas’le geldiğinizde ve babanın Gölge – Ruhların elinde olduğunu söylediğinizde fazlasıyla şaşırmıştım.

Çünkü ruhlar insanlarla özel olarak ilgilenmezler. Tabii Dewrionları bu genellemenin dışında tutuyorum, zira bu gezegendeki yaşamlarını sonlandıranlar olarak bizlere karşı ileri boyutta bir nefret duyuyorlar.

Ama bizim dışımızda kalanlar; normal insanlar, Gölge - Ruhların gözünde hep aynıdır.

Yalnızca ruhlarından beslenebilecekleri araçlar…

Hâl böyleyken, Gerard’a neden kafayı taktıklarını zihnimde evirip çevirdim. Bu adam ne yapmış olabilirdi ki onu kaçıracak kadar bir önem yüklesinler üzerine?

Sonra bizi arayıp da ruhlar hakkında ihbarda bulunan kişinin de bizzat baban olduğunu duyduğumda, onun öyle ya da böyle, bir şekilde bu işlerin içinde olan bir şahsiyet olduğu kanısına vardım,” yüzünü bizden yana dönüp odanın ortasında durdu. O vakitler benim de aklımdan geçirdiklerim üç aşağı beş yukarı, aynı şeylerdi. “Sonrası da malum. Şu aranan, gizli nesne çıktı ortaya.

Daha önce hiçbir Gölge – Ruh’un bir şeyi bu denli istediğine şahit olmamıştım. Çok ama çok mühim bir şey olmalıydı ki, Gerard’ı kaçırmakla kalmayıp senin de peşine düşsünler.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapWhere stories live. Discover now