Adamın upuzun, siyah saçları vardı ve Afrikalı insanların o hayranlık duyduğum örgü stilini yansıtan biçimde şekillendirilmişti. İri badem tanelerini andıran gözleri odada gezindikten sonra benim üzerimde durdu.

Sanki damarlarımda ateşten bir dalga dolanmaya başlamıştı. Baştan ayağa alevlere teslim olduğum hissine kapıldım. Kendi bedenimde hapsedilmiş gibi, inanılmaz bir huzursuzluk ve ümitsizlik silsilesine maruz kaldım.

Bu durumdan kurtulabilmek uğruna koca okyanusun serin sularına atlamaya hazırdım. Sonrasını düşünmek bile istemiyordum üstelik. Ölüp ölmemek o an için umurumda bile değildi.

Hani dilim döndüğünce kendimi ne kadar çaresiz ve karamsar hissettiğimi anlatmaya çalıştım ya, o adam dudaklarını aralayıp bir şeyler mırıldanana kadar aslında bu yaşadıklarımın bir hiç olduğu kanısına vardım.

Sesini duyduğum anda kalbime bir daha asla mutlu olamayacağımı haykıran bir duygu yerleşti.

Kafamı ardımdaki duvara çarparak her şeyden ve herkesten kurtulmanın planlarını bile yaptım bu kısacık sürede.

İnişli çıkışlı, tiz ve tok seslerin karışımı bir tonla konuşan adam, Phol'e hitap ediyordu. Ona kızıyor muydu, yoksa bu tamamen benim yaşadığım akıl karmaşasından dolayı mı böyle algılanıyordu, karar veremedim. Lâkin ikisi de sustuklarında, Phol'ün renginin attığını gördüm.

"Vanessa? Bu Vanessa o mu yani?" derken insanlarla ortak olan dilde konuştuğunun bilincinde olduğunu sanmıyordum. Dehşete kapılmış gibi, ağzı açık bana bakıyordu.

"Elbette o seni beyinsiz!" diğeri de nihayet o garip dilde konuşmayı bıraktı ve sadece kelimeleriyle bir insana bıçaklanmış hissi veren tavırla Phol'e seslendi. "Burada ne halt ettiğini zannediyorsun sen? Tüm bunlar senin için bir eğlenceden mi ibaret? Şu ikisini karşına alıp onlara gövde gösterisinde mi bulunuyorsun?

Aptalsın Phol, hem de fazlasıyla!

Bunun cezasını çekeceksin!"

Ben bile bir anlığına kendi içler acısı hâlimi bir kenara bırakıp, ona ne yapabileceği hakkında düşünmeye verdim kendimi. Anladığım kadarıyla o adam da bir Gölge - Ruh'tu ve anlattıklarına bakılırsa, birbirlerine zarar vermekten de geri kalmıyorlardı.

"O hâlde," Phol bu kez bana bakarken çok daha dikkatli ve temkinliydi. Kendini tehdit altında hissetmesi gerekirken, o bütün ilgisini bana yöneltmişti. "Doğru mu bu? Gerçek olabilir mi?"

"Ağzın yere yapışmadan önce acele et de yakala kızı. Bundan böyle boşa harcayacak tek bir saniyemiz bile yok!"

Tamamen içgüdüsel olarak az ötemdeki pencereye koştum ve kolunu kavrayıp açmamla birlikte kendimi denizliğin üzerinde buldum. Zihnimde oluşan bir ses atlamayı göze alıp alamayacağımı soruyordu bana fakat bir cevap alamayınca sustu ve geldiği gibi yok oldu birden.

"Hadi atla!" dedi kanımı donduran o adam. "Atla da o başın bedeninden ayrılsın. Her bir yanın kırıklarla dolsun.

Kaçacak bir yerin olduğunu mu sanıyorsun?

Boş yere kendini kandırma ufaklık.

Fare deliğine de girsen seni bulurum artık. Benden ve benim soyumdan kurtulamazsın."

Açık kapının ötesinden kopan bir gümbürtünün sesleri odada yankılandı ve akabinde de Chas soluk soluğa kapının önünde belirdi.

Üstü başı kan içindeydi, o kadar dağınık bir görüntüsü vardı ki, o lacivert gözleri zihnime kazımamış olsam, onu tanıyabileceğimden bile şüphe ederdim.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin