"Hayır!" diye haykırdım. "Baba hayır! Tamam, vazgeçtim. Hiçbir şeyden şikayet etmeyeceğim, gerçekten. Dilediğin kadar dinleyebilirsin bu şarkıyı."

Kahkahalarla gülen babam başını iki yanına salladı.

"Bu lafını unutma güzelim. Zira bir kez daha mızmızlanırsan, o zaman seni Caleb ve Shannon'ın yanına gönderirim ve reşit oluncaya dek onlarla yaşamak zorunda kalırsın."

Ah! Babamın beni kızdırmak için başvurduğu bir diğer yöntem de buydu. Annem o hâliyle nasıl oldu bilmiyorum ama babamdan sonra evlenecek bir adam bulmuştu. Caleb... O da tıpkı annem gibi soğuk ve mesafeli biriydi, belki de bu yüzden iyi anlaşıyorlardı.

"Beni istemiyorsan açıkça söyle," derken ellerimi göğsümde kavuşturdum. "Bahanelerin arkasına sığınma boş yere."

"Ben öyle bir şey mi dedim? Sadece sana sözünü tutmazsan başına gelebilecek olan şeyler hakkında küçücük bir bilgi verdim," elini uzatıp yanağımı okşadığında bir çocuk gibi omuzlarımı silksem de, içten içe dile getirdiklerinin yalnızca şaka amaçlı olduğunu biliyordum. Babam beni asla bırakmazdı, tamam, belki hayatımızın çoğu göçebe misali oradan oraya taşınmakla geçiyordu ama yine de mutluydum. Muhtemelen bu konargöçer yaşam stilimizden kaynaklı uzun süreli arkadaş edinememe sorunum vardı fakat benim için fark etmezdi. Ben kendi kendine yetmeyi öğrenmiş bir kızdım. Babamdan başka kimseye ihtiyacım yoktu.

"Ne kadar yolumuz kalmış bir baksana," cep telefonunu çıkarıp bana uzattı. Navigasyon uygulamasını açtığımda bulunduğumuz yerle asıl gitmeyi amaçladığımız yerin bilgisini girdim.

"Fazla değil, sadece bir buçuk saatlik yolumuz var."

"Güzel," başını tatminkâr bir edayla salladı. "Göreceksin bak, sen de o kasabayı çok seveceksin."

İç çekip yeniden başımı cama yasladım. Doğrusu uzun zaman önce kaldığımız yerleri beğenip beğenmeme konusunu ardımda bırakmıştım. Üzerimizi örten bir çatı ve sayılı da olsa huzurlu geçecek günlerimiz varsa, başka hiçbir şey benim için önem teşkil etmiyordu. Seçicilik kavramı artık tarihe karışmıştı. Hem bu sadece babam ve benim için değil, bütün insanlar için öyleydi.

Son yıllarda tuhaf şeyler oluyordu. Dünya'nın hemen hemen her bölgesinden insanı tedirgin edecek türde haberler yayılıyordu. Kimileri uzaylıların gezegenimizi işgal etmek için geldikleri ve bunun için de böyle trajikomik işlere imza attıkları gibisinden saçma sapan şeyler söylüyordu ama ben çok daha büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuz kanısındaydım. Ortada her ne dönüyorsa, pek tekin şeyler olmadığı kesindi.

"Emily..." bunu neden durduk yerde dile getirmiştim, hiç anlam veremedim ama galiba az önce düşündüklerim beni bunu yapmaya sevk etmişti. Babamın bakışları birden üzerime dönünce yutkundum.

"Üzüldüm, o iyi bir kızdı..." ses tonu birden yumuşayan babam sahiden de Emily'yi severdi. İngiltere'ye gelmeden önce, Amerika'da yaklaşık altı yıl boyunca ikamet etmiştik ve bu zaman içerisinde en uzun süre Ipswich'te kalmıştık. Yaklaşık iki buçuk yıl...

Emily de oradaki yan komşumuzun kızıydı. Benim arkadaş edinememe problemime çığır açacak bir yaklaşımda bulunup sık sık bizi ziyarete gelirdi. Fazlasıyla sıcakkanlı ve iyi kalpli biriydi, bazen onun yanındayken kendimden utanırdım, zira beni benden çok düşünüyor olmasına gerektiği gibi minnet duygumu gösteremezdim çoğu vakit.

Ne var ki, o buna aldırmazdı. Benim durumumun farkındaydı çünkü hiç bir işte dikiş tutturamayan bir babanın kızı olarak, rüzgârda oradan oraya savrulan bir yaprak misali olan yaşamıma saygı duyardı. Kontrollü davranışlarımın sebebi olarak hep bunu görürdü.

VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ - Birinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin