47/ Senin Şiirin

253 31 63
                                    

Helikopterle önce doktorları bırakmıştık. Ardından karargâha gidip üstümü hızlıca değiştirmiştim ve karargâhtan çıkmıştım. Bahçede demir kapıya ilerlerken arkamdan Behçet Şef'in seslenmesiyle oraya döndüm.

"Buyur şef?"

"Nereye?"

"Mesaim çoktan bitti şef. Eve gidiyorum."

Yavaş adımlarla bana yaklaşırken bende ona yaklaştım.

"Şef bir sorun mu var?"

"Tolga'yla aranızda bir şey mi geçti?"

Kaşlarımı çattım.

"Hayır , neden?"

"Suratı mahkeme duvarı gibi. Orada bir şey mi oldu?"

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

"Ufak bir anlaşmazlık oldu. Ben de kendi çapımda , kendi adıma çözdüm. Gerisini bilmem."

Bir süre bana baktı. Ardından başıyla onaylayıp:

"Tamam haydi , git evine." dedi. O karargâha ilerlerken ben de sevinçle bahçeden çıktım. Hızlıca eve gidip duş alacaktım ve Azer'e gidecektim.

••

Saçlarımı hızlıca kurutup üstümü giyinirken telefonumu elime aldım. Saat dokuz olmak üzereydi. Azer'den de birkaç tane mesaj vardı.

Azer

'Hâlâ müsait olamadın mı?'
(20:40)

'Yemekte mi yemedin yoksa?'
(20:40)

~Bu mesaj silindi~

'Müsait olunca ara beni!'
(20:45)

Silinen mesajı merak etsem de umursamadan hazırlanıp evden çıktım. Azer'in mesajını da okurken fark etmiştim ki sadece kahvaltıyla duruyordum. Aşırı acıkmıştım.

Bunu dert etmeyip hızlıca taksiye binip adres verdim.

•••

Taksiye ücreti ödeyip indiğimde bir süre gülümseyerek eve baktım. Mutfağın ışığı yanıyordu ve perdesi de çekili değildi. Bahçe kapısından içeriye girip kapıya ilerlerken mutfakta Azer'i görmüştüm. Elindeki tabakları tezgâha koyarken aynı zamanda da gülerek bir şey anlatıyordu. Kaşlarımı çatıp Azer'i izlerken bir el ona bardak uzatmıştı. Azer bardağı alırken eli de tutup öpmeyi ihmâl etmemişti. Elin sahibi de Azer'in yanağını okşamayı tabii...

Kaşlarım daha çok çatılırken hızlıca kapıya ilerleyip beklemeden çalmaya başladım. Gelen kahkaha sesleri kesilirken ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Kapı kısa süre sonra açılınca Azer'le göz göze geldim.

Bakışlarındaki şaşkınlık katlanarak artarken dudakları da iki yana kıvrılmıştı.

"Karaca!?" Bana adımlayıp kollarını belime sardı ve sıkıca sarıldı. Kollarım kalkmıştı lâkin ona değmeden havada kalmıştı. O bunu fark etmeyecek kadar heyecanlı olduğu için anlamamıştı ve geriye çekilip yüzümü avuçları arasına almıştı.

"Ne zaman geldin? Niye haber vermedin? Gelir alırdım seni."

Zorlukla tebessüm ettim ve yutkunup konuştum.

"İşler erken bitince döndük. Ben de sana sürpriz... Öyle..."

Elini koluma koyup:

"Gel haydi içeriye." deyip beni biraz çekti. Adımlamadığımda kaşlarını çatıp bana baktı.

BÖRÜWhere stories live. Discover now