28 / Elin Adana'lısı

307 37 56
                                    

"Her şey kontrol altında başkanım. Uyardık , geldik. Bir süre rahat dururlar. Ama vazgeçeceklerini zannetmiyorum."

Turgut Başkan başını salladı ve kahvesinden bir yudum aldı.

"Haberlerin geldi Karaca. Adamları bi' dövmediğin kalmış kızım?"

Arkama yaslandım.

"Herkese hakettiği gibi davranmamız gerektiğini siz öğretiniz başkanım. Ne eksik ne fazla."

Gülümsedi.

"Aferim."

Kısa bir sessizliğin ardından merak ettiğim bir soru yöneltmiştim.

"Başkanım bizimkilerden bir haber var mı?"

Elindeki kalemi masaya bırakırken derin bir nefes aldı.

"Gizli operasyon olduğundan dolayı , dinlenme riskine karşı fazla iletişim kurmuyoruz Karaca. Ama son konuşmamızda her şeyin yolunda olduğunu öğrendik. Ters giden bir şeyler olduğunda bize haber verecekler."

'Anladım' dercesine başımı salladım.

"Bizlik bir görev yok mu başkanım?". diye konuşmuştu Ömer.

"Henüz bir görev yok Ömer. Olduğunda zaten benden sonra sizin haberiniz oluyor oğlum."

Başkan konuşmasından sonra bana döndü.

"İrfan seni görmek istiyor. Müsait olunca uğra yanına."

Başımla onu onayladım ve önüme döndüm.

••••

İçeriye girdiğimde İrfan amcam da ayağa kalkmıştı.

"Başkanım? Beni görmek istemişsin?"

Gülümsedi ve bana sarıldı.

"Hoş geldin kızım."

"Hoş bulduk. Bir sorun yok değil mi?"

"Yok kızım yok. Otur."

Karşılıklı oturduğumuzda bir süre beni izledi.

"Başkanım ne oldu?"

Derin bir nefes aldı.

"Azer ve Tolga göreve gitmiş."

Hafifçe kaşlarım çatıldı. Evet gitmişlerdi. Ama benimle alâkası neydi?

"Gittiler , gittilerde... Ben ne alâka?"

Buruk bir tebessümle beraber arkasına yaslandı.

"Turgut bana bir şeylerden bahsetti. Sen ve Azer?"

Derin bir of çekip dikleştim.

"Ya İrfan amca yok öyle bir şey. Ben Baran'la da çok yakınım. Onunla da mı aramda bir şey var demek bu!?"

İrfan amca küçük bir kahkaha attı.

"Senin için o kardeşlik ve yârenlik çizgisi çok ince Karaca. Kaç yıllık kızımsın , tanımayacak mıyım seni?"

Bir süre sessiz kaldım.

"Ee yani? Diyelim var öyle bir şey , sonuç?"

"Senin üzülmeni istemediğimiz için konuşuyoruz seninle."

Hiddetle sırtımı dikleştirdim ve sertçe konuştum.

"Yahu ben de bunu anlamıyorum! Azer beni niye üzsün ki!?"

"Sesinin desibeline dikkat et Karaca."

"Afedersiniz başkanım."

Gururla geriye yaslandı ve bir süre beni izledi.

"Onun cephede işler nasıl?"

Omuz silktim.

"Nereden bileyim ki?"

Derin bir of çekip omuzlarımı düşürdüm.

"Şimdi böyle konular baba-kız arasında nasıl konuşulur bilmiyorum. E sen de bana babalık yaptın bunca zaman , elini çekmesin üstümden. Yani şimdi ben otursam sana Azer'i anlatsam... Nasıl anlatırım inan bilmiyorum İrfan amca."

Gülümseyerek elimi tuttu.

"Biliyorsun , benim bir kızım vardı. Öğretmen. Şehit oldu... Gelip benimle bu konular hakkında bir kere konuştuk. Şimdi tüm haklarımı senin üstünde kullanacak olmak beni biraz duygulandırdı. Bana birisini sevdiğini , çalıştığı okulun orada gördüğünü ve bir asker olduğunu söyledi. Kimdir nedir derken oğlanın da bizim kıza yandığını öğrendim. Yakışıklı , düzgün çocuktu. Ben onu karşıma alıp konuşamadan kızımın şehit haberini aldım. İlk konuşmamız cenazede olmuştu. O bana buruk buruk bakıyordu. Yanına gidip:

'Başın sağ olsun.' dedim. Ayağa kalktı. Çakmak çakmak bakan gözlerini benim gözlerime dikti ve:

'Vatan sağ olsun!' dedi. Onu yanıma almak istedim. Ama o vatan sağ olsun diye dağlardan ayrılmadı. Okulu basıp öğrencilerle beraber dışarıya çıkartılan kızımı iki kaleşnikof mermisiyle öldüren piçi bulup leşini bana gösterdi.

'Canan'ı ben çok sevdim başkanım. Vatan kadar çok sevdim... Önce sevdiğimin intikamını aldım , şimdi de gidip vatanın intikamını alacağım. Geri dönmem , o yüzden hakkınızı bana helâl edin. Gelip istemek nasip olmadı ama... Ben kızınıza ayrı , size ayrı hayranım.' dedi. Elimi öptürdüm , sıkıca sarıldım , tıpkı Canan'a sarılıyormuş gibi... Son kez hem kızıma hem de o askere sarıldım. O gitti ve bir daha da gelmedi..."

Gözlerimi masanın pürüzsüz yüzünden ayırıp sildim.

"Başınız sağ olsun başkanım."

"Vatan sağ olsun kızım."

Derin bir nefes aldım.

"Ben sizin kızınızım başkanım. Üstümde hakkınız çok. Yap dersiniz yaparım. Git dersiniz giderim. Size içimi dökerim. Ama beni kararımdan geri döndürmeye çalışmayın. Ben bir karar verdiğimde karşımda demir dağlar bile olsa durmam. Eritirim o dağı ve yoluma bakarım."

Gülümsedi.

"Bilirim kızım. Bu yüzden her kararında yanındayım zaten. Ama korkmuyor değilim. Azer ve sen... Bilemiyorum Karaca. Devlet meseleleri kadar tehlikeli değil mi?"

Kaşlarım çatıldı.

"Biz hiçbir görevden tehlikeli diye kaçtık mı başkanım? Aksine ilk bizim tim atlamadı mı?"

Başını aşağı yukarı salladı.

"Sevda işi vatan işine benzemez Karaca. Duyulan sevgi benzer ama işe gelince işlerin rengi değişir."

"Zaten ortada bir şey yok ki? Ben ilk defa böyle şeyler hissediyorum İrfan amca. Çok garip gerçekten. Sen o kadar oku , o kadar şehir gez , kimseye vurulma. Elin Adana'lısı gelsin seni tam on ikiden vursun. Adalet mi şimdi bu!?"

İrfan amcanın gür kahkahası gri duvarları olan odada yankılandığında bende istemsizce güldüm.

"Haydi hayırlısı Karaca. Bir şeyler yolunda gitmeye başladığında gelip bana söyle. Azer'le konuşmam gereken mevzular olacak."

•••

Dudaklarda aynı türkü ,
Tanrı Korusun Türk'ü!

•••

735 Kelime

Görüşmek dileğiyle...

BÖRÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin