31 / Ya Dirisi Ya Naaşı

319 40 77
                                    

"Yalvarırım sana! Lütfen İrfan amca bir şey yap! Turgut Başkan'a söyledim. İzin çıkmıyor. Sınır ötesi diye... Ben , ben kime gideceğimi bilemedim. Lütfen bana bir yol göster..."

İrfan amcanın derin ve sıkıntılı bir nefes aldığını duydum. Üç gün olmuştu. Yalvarıp yakarmıştım Turgut Başkan'a ama o da haber bekliyordu ve devletin bütün yerlerine ağaç kökü gibi yayılmış sızıntı piçler yüzünden işler sürekli erteleniyordu. Azer belki de çoktan...

"İrfan amca bir şey de!"

"Osman. Osman Paşa'ya git. Ben içerden bir şey yapamam Karaca. Yaparsa Osman amcan yapar. Hatırlıyorsun değil mi?"

Bir süre düşündüm.

"Osman Alan?"

Başını onaylar biçimde salladı.

"Hâlâ bağlantıları vardır. Seni hatırlar mı bilmem ama kendini hatırlatırsan geri çevirmez. Baban onun da kadim dostuydu."

Hızlıca ayağa kalktım.

"Çok sağ ol İrfan amca... Çok..."

O da benim gibi ayağa kalktı.

"Karaca... Eğer geç kalmış olursan kızım..."

Kaşlarımı çattım.

"Ya dirisi , ya naaşı başkanım. Azer'i hiçbir türlü orada bırakmam!"

•••

Derin bir nefes aldım. Osman Paşa'nın kapısının önündeydim. Herkes ona paşam derdi. Kendisi; babam , İrfan amcam ve Turgut amcam gibi var olmuş bir efsaneydi... Onu en babamın cenazesinde görmüştüm sanırım.

Kapıyı çaldım ve beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra ayak sesleri duydum. Kapı açıldı. Osman amcanın saçları tamamiyle beyazlamıştı. Çatık kaşlarının altındaki çökük gözleriyle bana baktı ve:

"Kimsin kızım?" diye sordu sert olmayan ama ciddi sesiyle.

Yutkunup boğazımı temizlemeye çalıştım.

"Şe-şey Osman amca... Ben Karaca. Karaca ÇAKIR."

Kaşları iyice çatılıp dudakları aralandı.

"ÇAKIR? Karakız? Sen misin?"

Gözlerim doldu.

"Benim Osman amca."

Seslice güldü ve bana adımlayıp kollarını bana sardı.

"Güzel kızım benim! Nasıl büyümüşsün!"

Geri çekildiğinde elini öptüm hemen.

"Çok haberin geldi. Okumuş , baban gibi olmuşsun kızım?"

"Oldum Osman amca. Babamın şerefle taşıdığı üniformayı taşıma sırası bana geçti. Seni hiç ziyarete gelmedim. Ne desen haklısın."

Derin bir nefes aldı.

"Ben de gelmedim kızım. On sekizinci yaş doğum gününe, mezuniyetine... Hiç gelmedim. Ben ne dersem haklıysam , sen de haklısın. Gel içeri haydi."

Beraber içeriye girdik ve kanepelere oturduk. Karşılıklı oturuyorduk ve artık konuya girmek istiyordum.

"Çay getireyim sana."

"Osman amca otur. Seninle mühim bir şey konuşmaya geldim."

Oturduğunda nefesimi topladım ve konuşmaya başladım.

"Önce İrfan amcama gittim. Sana etse etse Osman amcan yardım eder dedi bana. Benim fazla vaktim kalmadı. Lütfen beni dinle."

Yüzü tamamiyle ciddileşti.

"Anlat."

Ben olayı özetlerken Osman amcam pür dikkat beni dinliyordu.

"Kısacası Azer'i orada bırakamam. Ya dirisi dikilecek karşıma , ya da ben naaşını... Ailesine teslim edeceğim... Bana yardım et. İrfan amcam hâlâ bağlantıların olabileceğini söyledi. Bir şey yapabilir misin?"

Sustuktan sonra biraz daha izledi beni. Ardından kenardaki telefonuna uzandı ve birisini aradı.

"Alo , Cahit? 
.
Oğlum uzatmadan konuya giriyorum. Sınır dışına çıkacak PÖH'ten bir ekip var. Ya hallet , ya hallet. Hallettiğinde beni değil Turgut Başkan'ı arayacaksın. Sadece bir saatin var. Koordinatları Turgut verir. Beni de haberdar et. Kolay gelsin."

Telefon konuşması biter bitmez kapattı.

"Karargâha dön kızım. Hazırlanın. Cahit yarım saate halleder. Siz de çıkarsınız."

Heyecanla ayağa kalktım. O da benimle beraber kalktığında hemen eline yapıştım.

"Allah senden razı olsun Osman amca! Çok! Çok teşekkür ederim! Bana dünyaları verdin! Bi' dönelim , Azer'i de getireceğim yanına!"

Yanağımı okşadı.

"Beraber dönebilirseniz , seni bu kadar ağlatan oğlanı görmek isterim kızım. Tanışmak isterim. Uğurlar olsun."

Elini tekrar öptüm ve koşarak evden çıktım. Koşarak taksi durağına giderken Turgut Başkan'ı aramaya çalışıyordum. Sonunda aradığımda hemen açtı.

"Karaca?"

"Başkan'ım! Başkan'ım hallettim! Yani Osman amca halletti. Seni kısa bir süre içinde arayacaklar. Ben hemen karargâha geliyorum."

"Birisi arıyor , kapat."

Kahkahalarla telefonu kapattım. Taksi durağına vardığımda adresi verdim ve beklemeye başladım. Telefonum çalmaya başladığında arayana baktım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı.

"Alo?"

"Karaca? Benim Yılmaz. Yılmaz Kurtuluş."

Yutkundum.

"Yılmaz? Tanıdım tanıdım. Nasılsın?"

"Ben iyiyim. Sen?"

"Şükür iyiyim. Bir sorun mu var?"

Derin bir soluk sesi duydum.

"Karaca... Abimin operasyona çıktığını biliyoruz. Ama uzun süredir ulaşamıyoruz. Belki senin haberin vardır diye seni aradım. Seyhan'dan aldım numaranı. Eğer bir şey varsa bana söylemeni istiyorum."

İçime nefes çekip konuşmaya başladım.

"Yılmaz... Bak biz de pek bir şey bilmiyoruz. Lâkin... Azer'in yanındaki adam döndü ama Azer dönmedi. Arazide kaldığını biliyoruz sadece. Şimdi biz de oraya gidiyoruz."

"Abim... Abim bir başına mı?"

Göz yaşlarım akmaya başladı. Karargâha yaklaştığımızı farkedince taksiyi durdurdum ve parasını ödeyip indim.

"Abin yalnız değil. Abin hiçbir zaman yalnız olmadı! Bak operasyondan döndükten sonra seni arayacağım tamam mı? Kimseye bir şey söyleme Yılmaz. Ben seni arayana kadar içinde kalsın her şey."

Telefonu kapattım ve hızlı hızlı karargâha ilerledim.

İçeriye girdikten sonra katımıza çıkıp sola döndüğümde birisiyle çarpıştım. Beni düşmemem için tuttuğunda Barbaros abim olduğunu gördüm.

"Kızım? Haydi ne duruyorsun , git hazırlan! Azer'imizi almaya gidiyoruz!"

•••

Sırmalar sarsam koluna.
İnciler dizsem yoluna.
Fırtınalar dursun yana ,
Yol ver Türk'ün bayrağına!

•••

749 kelime

Görüşmek dileğiyle...

BÖRÜΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα