⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 26/1

Start from the beginning
                                    

"Sen eski sevgiline benzeyen bir kadına takıntılı manyağın tekisin."

Elleri eşofmanının cebinde alaycı ve acı acı bir gülüşle "Lâl, saçmalıyorsun. Yine kafanda bir şeyler üretip ona inanıyorsun." yanıtını verdi.

Ne yani, durum böyle görünmüyor muydu? Olay tam olarak böyle değil miydi? Yoksa ben gördüklerimi eksik veya yanlış mı yorumlamıştım? Belki de daha karanlık bir gerçekle yüzleşmem gerekiyordu ve köşeye sıkışan Valentino da gözlerimi açmak zorunda kalmıştı. Sonuçta takke düştü, kel göründü değil mi? Bunun geri dönüşü yoktu. "Doğrusunu sen söyle o zaman. Her zaman beni dinle deyip durursun ya. Bak, durmuş seni dinliyorum."

Bana birkaç adım daha yaklaştığında geriledim. Onu tanımadığımı fark ettiğimden beri eskisi gibi güvenmiyordum. Onun hakkında bilmediğim birçok şey çıkıyordu ve bu seferki benimle yakından alakalıydı. Gözlerimin içine sirayet eden karanlıkları gerçekleri açığa vurmak için saniyeleri sayıyor gibiydi. "Andrea benim eski sevgilim falan değildi. Sadece sen öyle sandın, ben de bu yanlış anlaşılmayı düzeltmedim. Çünkü henüz sana anlatmak için kendimi hazır hissetmiyordum. Yanlış anlayıp benden kopmandan korktum. Hep bana pamuk ipliğiyle bağlıydın çünkü. Bir yakındın, bir uzaktın. Seni kaybetmemek için bu odayı, bu fotoğrafları, Andrea'yı sana anlatmadım."

Bana cimri bir şekilde sunduğu parçaları yapboz gibi birleştirmeye çalışıyordum ama boşluklar bir türlü dolmuyordu. Yapbozda da yaptığımız gibi yanlış parçayı ait olmadığı boşluğa sokmaya çalışıyor gibiydim. Elimdekiler bir türlü birleşmiyordu. Korka korka da olsa sordum. "O zaman... Andrea kim Valentino?"

"Andrea diye biri hiç olmadı Lâl. Öyle biri yoktu, o yalnızca benim hayalinden ibaretti. Rüyalarımda gördüğüm bir kadındı. Andrea, sendin Lâl."

Beynimden vurulmuşa döndüm. Duyduklarımı idrak etmem saniyelerimi belki de dakikalarımı almıştı. Uzunca bir süre orada öyle duruyordum. Benim hiçbir tepki vermediğimi gören adam da sabırla beni bekliyordu. Aklım durmuştu. Bunun bir kâbus olduğunu düşündüm. Yaşadığım bu konuyla alakalı bulunduğum tahmin mi daha dehşetti yoksa gerçekler mi? Yani Andrea Valentino'nun eski sevgilisi olsaydı daha mı çok korkardım bilemiyordum ama şuan dehşet içindeydim. Şoku atlatmaya çalışırken düşündüm. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Hiç tanımadığınız birini rüyanızda görebilir miydiniz? Ya da rüyanızda gördüğünüz herkesin peşinde koşar mıydınız? Bu normal miydi? Hayır, eğer normalse ben abartıyordum ancak bu kulağa korkutucu bir ruh hastalığı gibi geliyordu. Geri geri giderken "Sen hastasın." diye mırıldandım kontrolsüzce. Buradan çıkmalıydım.

Bana doğru yürüyen adam ise "Hayır, Lâl." dedi yalnızca. Artık beni dinle demekten yorulmuş gibiydi ki o cümleyi tekrar kurmadı.

Bir adım daha gerilediğimde "Yaklaşma!" diye bağırırken sırtım soğuk duvarla buluştu. Valentino ise bana oldukça yaklaşmıştı. Kaçacak bir yerim kalmamıştı. Burun burunaydık. Başımı yana çevirdim. "Dokunma bana."

"Lâl, lütfen."

Yüzüne bakamıyordum. Karanlığıyla yüzleşemeyecek kadar korkaktım. Ya da ona kanacak kadar aptal. Bilemiyordum. O an dudaklarımdan tek bir cümle döküldü. "Gitmek istiyorum." Ne diyebilirdim ki? Tekinsiz olduğunu bildiğiniz birinin kaç yüzünü görebilirdiniz? Onu tekinsiz kılan tek özelliğinin karanlık bir dünyaya ait oluşu sanıyordum. Şimdiyse hiç görmediğim bir yüzüyle karşılaşıyordum ve bu normal değildi. Gitmeliydim. Bu sağlıklı bir durum değildi.

"Olmaz, Lâl."

"Beni burada zorla tutamazsın."

"Düşünmeden karar veriyorsun. Dinlemeden yargılıyorsun. Nasıl göründüğünün farkındayım ama bu hastalık değil." Yana dönük çenemi tutup kendine çevirdi. "Bunun adı aşk."

Halikarnas'ta Bir Gece | Gecedeki Aşk Serisi - I ღBİTTİღWhere stories live. Discover now