"Peki, ama fazla oyalanmayın. İkindin Sahra'nın sergisi var gelmek istersen.

"Neden olmasın, çok isterim" dedi samimi bir tebessümle.

"Nisa hadi kızım diye bağırdı annem mutfağa doğru. Bir bardak daha su içip kapıya çıktım. Ayakabılarımı giyerken annem "Nisa sana emanet" dedi Seyhun'a hitaben.

"Elbette, bana güvenebilirsiniz" küçük bir tebessümle karşılık verdi Seyhun. Annemin karşısında saygılı bir duruşu vardı.

Arabaya yürürken "nereye gidiyoruz" diye sordum tekrar.

"Sabret, göreceksin" Siyah jipe binerken arabanın iriliğini tuhafsadım. Seyhun geri vitese alıp arabayı yerinden çıkarırken camdan etrafı izliyordum. Klasik bir arabadan daha yüksekti ve yanından geçtiğimiz arabalara yukardan bakıyormuş hissi uyandırıyordu.

Mahalleyi geride bırakıp ana yola çıktığımızda "Pasta güzeldi" dedi. Kulaklarım duyduğu cümleyle neşe ve umut pıtırcıklarını harekete geçirme çabasındaydı, mantığım ise yoklamamı salık verdi.

"Tatlımdan yedin mi?" Diye sorarken dudaklarımı olabildiğince kapalı tutmaya özen gösterdim.

"Evet, çok begendim. Bu konuda yeteneklisin"

"Ama Tabaktaki pasta kimindi o zaman? Babam benim tatlılarımı geri çevirmez"

"Midesinin rahatsız olduğunu söylemişti"

Başımı cam tarafına çevirip, sevincimi gizlemeye çalıştım. Tatlımı yemişti! Hem de beğenmişti. Yetenekli. Kulaklarıma varmaya çalışan dudaklarımı birbirine bastırdım. Basit birşey, çok basit. Bense türkiye'nin en büyük şefi seçilmişcesine mutlu olmuştum.

Zafer'e geldiğimizde bir yere park etti ve Alaaddin'e doğru yürümeye başladık. Ne yapacağımızı soruyordum ama cevap vermiyordu. Tepenin etrafında biraz dolaştıktan sonra, Küçük dekor için yapılmış şelaleye geldik. Şelaleleyi boydan boya ortadan ayıran basamaklardan birine geldiğimizde durdu. Burası genelde fotoğraf çekimi için kullanılan bir yoldu.

Dikkatle yüzüme baktığında ben de aklındakini anlamak amacıyla bakışlarımı ona çevirdim.

"Seni öptüğümde ne hissettin Nisa?"

"Seyhun" dedim istemsizce nefes vererek. Utanç ve rahatsızlık hissi kalbimin çevresine tüneyiverdi. Tam da unutmuşken ne diye bu konuyu deşiyordu. "Bundan bahsetmeyelim"

"Hayır güzellik ne hissettiğini bilmek istiyorum. Atlıhan'a giderken bana anlattığın gibi.. Kızgınlığını, kırgınlığını.. sana ne ifade ettiğini ve neden bu kadar önemsediğini bilmek istiyorum"

Farklı bir zamanda öylesine bu konudaki hislerimi sorsaydı cevaplamak daha kolay olurdu. Yine de şu an, kızgınlığımın etkisinin ilk anki gibi olmadığı da gerçekti.

"Bazı şeyler özeldir. Hatta tek bir kişiye ait olacak kadar özel" duraksadım ve söyleyeceklerimi kafamda düşündüm "ve Benim için birini öpmek de, o kişiye kalbini açmak kadar herşeyinle onun olmak kadar özel. Çünkü insan sadece sevdiğini dudaktan öper. aşkla.. Eski kafalı diyebilirsin ama ben bu değerlerle büyüdüm, ve sırf hoşlandığım için herkese bedenimi sunamam. Benim için bu kadar basit değil, çünkü böyle olduğunda kendimi satılık bir mal gibi hissediyorum. Değersiz ve kullanılmış.. Oysa bir öpücük, bir dokunuş hazine gibi saklı kalmalı, sahibine ait"

Konuşurken yüz ifadesinin değiştiğini gördüm. Olumsuz bir anlamda değildi, daha çok şaşırmış görünüyordu. Belki de abartı buluyordu düşüncelerimi.

"Senin için bu denli önemli olduğunu bilmiyordum.." Yüzünde hiç mimik olmadan donukça söylemişti. Düşüncelerimin tuhaf olduğunu sanmıyordum, doğru olan buydu ama Seyhun'un bakış açısının daha farklı olduğunu tahmin edebiliyordum. Aramızdaki özel dostluğun bu şekilde bozulmasını istemiyordum ama dilim bunu söylemeye elvermiyordu.

MAATTEESSÜFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin