Hırçın Ve Öfkeli Ela Gözler

By sibelccilek

1.4M 53.1K 2.2K

#14 #Genelkurgu 4 Haziran 2017 Kumarda Haşim Bey'e karşı kaybeden Resul, üvey kızını teklif etmişti. Ancak bu... More

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci Bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi İkinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz İkinci Bölüm
Otuz Üçüncü Bölüm
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Beşinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
Kırkıncı Bölüm
Kırk Birinci Bölüm
Kırk İkinci Bölüm
Kırk Üçüncü Bölüm
Kırk Dördüncü Bölüm
Kırk Beşinci Bölüm
Kırk Altıncı Bölüm
Fragman
Kırk Yedinci Bölüm
Fragman
Kırk Sekizinci Bölüm
Kırk Dokuzuncu Bölüm
Ellinci Bölüm
Elli Birinci Bölüm
Elli İkinci Bölüm
Elli Üçüncü Bölüm
Elli Dördüncü Bölüm
Elli Beşinci Bölüm
Elli Altıncı Bölüm
Elli Yedinci Bölüm
Elli Sekizinci Bölüm
Elli Dokuzuncu Bölüm
Altmışıncı Bölüm
Altmış Birinci Bölüm
Altmış İkinci Bölüm
Altmış Üçüncü Bölüm
Altmış Dördüncü Bölüm
Altmış Beşinci Bölüm
Altmış Altıncı Bölüm
Altmış Sekizinci Bölüm
Altmış Dokuzuncu Bölüm
Yetmişinci Bölüm
Yetmiş Birinci Bölüm
Yetmiş İkinci Bölüm
Yetmiş Üçüncü Bölüm
Yetmiş Dördüncü Bölüm
Yetmiş Beşinci Bölüm
DUYURU
Yetmiş Altıncı Bölüm
Yetmiş Yedinci Bölüm

Altmış Yedinci Bölüm

10.9K 419 29
By sibelccilek

Baran'la konuşup akşam nerede buluşacaklarını ayarladıktan sonra telefonu kapatıp eşyalarını valizine yerleştirmeye başladı. Mardin'i sevmişti ve bu güzel şehrin büyüsünü bizzat yaşamak gerçekten güzel bir duyguydu. Zeliş'le konuştuktan sonra buraya geldiği için çok daha mutluluk duydu çünkü genç kızın ses tonundan olumlu sinyaller alabilmişti. Soner, doğru yolda ilerlediğinden dolayı memnuniyetle gülümsedi aynada son haline baktığında.

Kol saatine baktı ve Otelden ayrılma zamanının geldiğini anlayarak odadan çıktı elindeki küçük valiziyle. Lobiden son işlemlerini yaptıktan sonra arabasına doğru ilerlerken telefonu çaldı.

Ahmet arıyordu. Dün onu aramasını söylemişti ama o aramayı unutmuştu. Kızmış olacağını düşünerek yüzünü buruşturdu ve telefonu açtı. "Merhaba Ahmet."

"Soner, kardeşim... Maalesef kötü bir haberim var sana."

Ahmet'in sesindeki endişeyle sarsılan Soner, "Ne oldu söyle hemen!" dedi.

"Soner, lütfen sakin ol tamam mı?"

"Ahmet!"

"Melahat teyzeyi hastaneye kaldırdık bir saat önce..."

"Anne! Ne oldu Ahmet? Anneme ne oldu?" Kalbi sıkışıyor, damarındaki kanlar çekiliyordu tüm hızıyla. Telefonu tutan eli, gücünü kaybediyordu.

"Aniden rahatsızlanmış, doktorlardan tam olarak bilgi alamadık ama durumu ciddi değil..."

"Ahmet, sen başından ayrılma ben ilk uçakla geliyorum. Telefonunu açık tut..."

Telefonunu kapatır kapatmaz arabaya bindi ve son süratle havalimanına doğru yol aldı. Biricik annesi için inanılmaz endişeleniyordu. Onsuz ne yapardı? Bunu düşünmek bile istemiyordu. Babasını kaybettikten sonra sadece annesine tutunup kalmıştı... Annesi onun zaafıydı, tek yaşam kaynağıydı. Lütfen Allah'ım, lütfen ona bir şey olmasın!

Annesi şeker rahatsızı olduğundan dolayı sık sık hastalanıyordu ama şimdi yanında olmayışı Soner için zor bir durumdu. Her geçen dakikada korkusunun arttı ve gaz pedalına daha da bastı. Mardin havalimanına vardığında en yakın saatte İstanbul'a kalkacak olan uçak için bilet aldı. Mardin havalimanı fazla yoğun olmadığı için seferlerde sık olmuyordu ve bu sebeple zannettiğinden daha çok beklemesi gerekecekti.

Biletini aldıktan sonra bir süre ayakta dolandı ve elini saçlarının arasından geçirdi. Çok fazla terlemişti hem sıkıntıdan hem de sıcaktan. Derin derin nefesler alıp veriyordu ama nafile, içindeki derin çukurluklar dolmuyordu.

Uçağa binmek üzereyken aklına Baran'a mesaj atıp gelemeyeceğini bildirmek geldi. Telefonunu kapatmadan önce mesaj attı ve sıkıntıyla bir of çekti. Her şey neden bir anda kötüye gidiyordu...



***



Benzin istasyonundan ayrılırken arabanın içinde garip bir sessizlik oluştu. Her zaman için susmayan Zeliş, şimdi derin bir üzüntüyle düşüncelere dalmıştı.

"Baran, bir ara istersen Soner'i... En azından neden gelmediğini öğrenirsin."

Leyla, bunları söylerken arkada oturan Zeliş'i işaret ediyordu. 'Onun için ara' demek istiyordu bakışlarıyla. Bunu anlayan Baran tamam anlamında başını salladı ve telefonunu tekrar çıkardı cebinden.

Zeliş, merakla Baran'ı dinlerken içinde aydınlanan umut ışığına sarıldı.

"Telefonu kapalı."

Bu sözlerle omuzları çöktü Zeliş'in hayalkırıklığıyla. Bir anda neden yok olmuştu Soner? Elbet önemli bir sebebi vardır Zeliş. Var mıdır gerçekten? Yoksa kendini mi avutuyordu? Bırakıp gitmiş miydi onu? Diğer erkekler gibi onunla oynayıp hevesini aldıktan sonra bırakmış mıydı?

Bu sorular aklını yiyip bitiriyordu.



***



Ertesi gün, yolculuğun yorgunluğuyla geç saatte uyandılar. Baran karısın kollarında tatlı tatlı kokusunu içine çekerek uyurken Leyla da kocasının yakışıklı yüzünü okşuyordu.

"Uyan artık uykucu... Hani bugün şirkete gidecektin sen?"

"Hmm, vazgeçtim."

Leyla, Baran'ın yüzüne yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdu. "İyi alıştın sen tembelliğe... Kalk hadi."

Baran, yavaşça gözlerini açtığında karşısında parıldayan ela gözleri görünce gülümsedi. "Senin kollarında uyanmak tarif edemeyeceğim bir duygu."

"Sen buna uyanmak mı diyorsun? Bence hala uyuyorsun Baran..."

Genç adam doğruldu ve karısının bal dudaklarından bir öpücük çaldı. "Artık uyandığıma inandın mı?"

Kocasının dudaklarını canlı ve ateşli bir şekilde boynunda hissedince ister istemez eridi. Baran'ın rahat durmayan ellerinden bir tanesini tuttu, "Baran, rahat durrr... Uyandığına yeterince inandım, daha fazla kanıtlamana gerek yok," dedi gülümseyerek ve yataktan kalkmaya çalıştı.

Sıcak havanın etkisiyle soğuk bir duş alan Baran saçını kurularken aynada kendini izliyordu. Leyla tam arkasında durdu ve ellerini kocasının göbeğinin üzerinde kenetledi. Yanık teninde süzülen damlalar son derece genç adamı çekici hale getiriyordu. Baran, duşun soğuk etkisinin karısının sıcak elleriyle yok olduğunu hissetti bir anda.

"Sanırım, üzerimi giyinip işe gitmemi istemiyorsun."

Leyla başını Baran'ın sırtına yasladı ve bir süre öylece kaldı. Ona yakın olmak genç kızı rahatlatıyordu. Bir saniye bile ondan uzak kalmayı istemiyor bunu düşünmek dahi istemiyordu.

"Bana kalsa bütün gün yanımda kal derdim ama daha sonra babanın sana bıraktığı şirketi iyi yönetmediğini düşünmesini istemiyorum. O yüzden paşa paşa görevini yerine getirmen gerekiyor."

Baran arkasını döndü ve Leyla'sını kollarına aldı. "Senden ayrılamıyorum."

Genç kız kocasını son defa dudaklarından öptü. "Hadi canım üzerini giyin, yeterince geç kaldın zaten."

Baran parıltılı gözlerin eşliğinde muzipçe gülümsedi. "Beni giyindirmeye ne dersin?"

Leyla bu bakışlardan en son Baran'ın onun giyindirmesini hatırladı ve kızardı. Baran'ın teklifini reddetmeyen Leyla, gardıroptan açık füme rengi bir takım elbise seçti. Bu yaz aylarından takım elbise için en uygun renk diye düşünüyordu.

Genç adamın kar beyaz gömleğini giymesinde yardımcı olduktan sonra takım elbisenin diğer parçalarını da giymesini bekledi ve daha sonra siyah kravatını bağlamaya başladı. Baran adeta güneş gibi parlıyordu. Sokağa çıkar çıkmaz bütün gözlerin onun üzerinde olacağının düşüncesiyle içinde belirlenen kıskançlık kıpırtılarıyla, "Doğrudan arabaya binip şirkete gidiyorsunuz Baran Bey... Kahve ya da çay içmek için kafeye gittiğini duymayım. Sonra da işiniz biter bitmez eve geliyorsunuz," dedi gayet ciddi bir ses tonuyla.

Genç kız çapkın bir şekilde gülümseyen Baran'ın göğsüne vurdu. "Beni anladın mı?"

"Ne yazık, benim bugün iş çıkışında Emre'ye sözüm vardı. Biraz dışarıya çıkacaktık..."

"Şansını fazla zorlama ve hiç kimsenin yanında böyle gülümseme."

Baran sesli bir kahkaha patlattı. Hiç durmadan gülen kocasına hayretle bakan Leyla bu sefer de omzuna sert bir darbe indirdi. "Gıcıksın işte..."

"Sen benden de kıskanç çıktın meleğim." Baran gülmeyi bırakır bırakmaz Leyla'sını alnından öptü.

"Bütün gözler senin üzerinde olunca, ister istemez..."

Kapı tıklandığında ikisi de başını çevirdi. "Sizi kahvaltıya bekliyorlar, Baran Bey ve Leyla Hanım..."

Ayşe'nin sesini duyar duymaz gözlerini devirdi Leyla. Ne güzel neşeleri yerindeyken nerden çıkmıştı bu şimdi?

Baran, "Hadi inelim kahvaltıya," diyerek kapıya yöneldiler.

Kapıyı açtığında Ayşe'yi karşısında gören Baran, "Günaydın Ayşe, ne zamandır Bey olduk? Hiç yakışmadı... Bana Baran ağabey diyebilirsin," dedi samimiyetle.

Ayşe, Baran'ın içtenliği karşısında gülümsedi ve başını salladı. "Günaydın Baran ağabey. Nasıldı Mardin?"

"Ne olsun, güzeldi işte..."

Leyla elini tutan Baran'ın elini sıktı içgüdüsel olarak bu konuşmaları duyduğunda. Eğer bu kız hemen yanlarından ayrılmazsa kırıcı bir söz çıkabilirdi ağzından. Neyseki kahvaltı masasına doğru ilerlediklerinde Ayşe mutfağa gitti.

Bu kızın en kötü yanı ise Baran'la olan samimiyetini tamamen ağabey-kardeş ilişkisi olarak göstermiş olması. Bu durum içini çok huzursuz ediyordu. Tek tesellisi Baran'ın ona gerçekten bir kardeş gözüyle bakmasıydı.

Kahvaltıdan sonra Baran'ı avludan kapıya doğru eşlik etti. Kapıda durduklarında Leyla kocasını yanağından uzunca öptü ve kulağına, "İşten hemen sonra eve," diye fısıldadı.

Bunu duymasıyla Baran yine meşhur gülüşlerinden birini hediye edip kapıdan dışarıya süzüldü.



***



Dün akşam geç saatte eve geldiğinde bir kez daha içindeki duygulara yenik düşerek tekrar Soner'i aradığında kapalı olduğunu duyup sinirle yatağa fırlatmıştı telefonu. Bir daha aramayacağını öfkeyle dile getirdikten sonra ertesi gün kendini oyalamak için bir sürü şey bulmaya çalıştı fakat hiçbir işe yaramıyordu. Durmadan onu düşünüyor onu istiyordu. Aklında binbir türlü soru işareti dolaşıyordu sinir bozucu bir şekilde. Neden hiçbir şey söylemeden gitmişti, neden?

O aramadan bir daha onu aramayacaktı.



***



Akşam Baran eve geldiğinden beri gün boyunca düşündüğü bir sürü şeyi onunla paylaşmak istiyordu Leyla. Ama bu konuyu tekrardan açmaktan korkuyordu. Bir iki gün sonra tekrar Alagül gelecek ve aralarında oluşan gerginlik yine açığa çıkacaktı.

Ama aklını karıştıran çok daha önemli soru işaretleri vardı.

Doğukan neden bütün suçu Baran'a atmıştı? Eğer Baran gerçekten Alagül'e yüz vermemiş olsaydı neden genç kız ona karşı boş yere umut beslemiş olsun ki? Neden Doğukan yanlış anlasın? Aralarında geçen konuşmada gerçekten birlikte olduklarına dair bir şeyler duymuştu. 'Onun zamanında benimle olduğu için bütün bunları yapıyorsun!' dememiş miydi Baran? Peki ama neden?

İki iyi dost neden birbirini çekemez hale gelmişti? Bunlar ileride de hep böyle kapışacaklar mıydı? Leyla, Doğukan'ın bu aralar sessiz kalmasndan korkuyordu. Her an ondan bir atak bekliyor ve endişeleniyordu. Neden endişelendiğini o da anlam veremiyordu fakat içinde onu huzursuz eden kıpırtılar vardı. Bu huzursuzluktan hoşlanmıyordu. Hem de hiç...

Baran ve Doğukan eskiden gerçekten iyi bir dostlarsa o kadar kolay olmamıştır birbirine düşman olmak, diye düşündü genç kız daha sonra. Eğer gerçekten yanlış anlaşılmalardan dolayı konuşmuyorlarsa bu çok yazıktı.

Mademki bunu Baran'la konuşarak halledemiyordu, genç kızın aklına daha parlak fikir geldi. Bunun sonucunda Baran'ın ona çok öfkelenceğini bilse bile denemeye değeceğini düşünüyordu. Bir ihtimal iki eski dost tekrar anlaşır ve barışabilirlerdi. O da Doğukan ve Alagül fakötürünü düşünerek hep gelecekte tedirgin yaşamak zorunda kalmazdı.




***



Ertesi günün sabahında işe diye ayrılırken Leyla'sını hiç olmadığı kadar dalgın gördüğünü fark etmişti. Bunun nedenini sormadan evden ayrılması canını sıktı. Gün boyunca aklı onda kalacaktı şimdi. Baran, arabanın penceresini açtı ve sıcak havanın yüzüne vurmasına izin verdi. Bugün Leyla'nın annesine gitmek için izin aldığını hatırladığında gülümsedi içten bir huzurla. Belki de ailesini özlediği için durgundu bu sabah. Kaç gündür onları görmüyordu. Elbette özleyecekti...

Şirketine emin adımlarla girdi ve günlük iş yoğunluğuna daldı....

...

Mehmet amca, Leyla'yı eski evine bırakmak üzere arabayla ilerliyordu. Kapının önünde durduğunda bir an bakakaldı. Bir hafta içerisinde ne kadar da özlemişti burayı. Mahallenin kokusu, dokusu, büyüsü bile bambaşkaydı.

Hüzünlü bir gülümsemeyle, "Sağol Mehmet amca, ben seni akşama doğru ararım. Belki Baran alır beni," diyerek arabadan çıktı ve yavaş adımlarla eski evine doğru ilerledi.

"Abla, abla! Leyla abla!" Arkadan sevinç çığlıklarıyla kendine doğru gelen Sude'sine aynı çoşkuyla sarıldı. "Ablasının bir tanesi, nasılsın canım?" Kokusunu iyice içine çekti. "Oh, mis kokulum benim."

...

Bir iki saat doya doya hasret giderip tek tek hediyelerini dağıttıktan sonra aklındaki düşünceleri gerçekleştirmek için ayrılmak zorunda kaldı güzel evinden. Annesini ve kardeşlerini son bir kez daha öpüp kapıdan çıktı hüzünlü gözlerle.

Yolda hızla ilerlediği sırada telefonunu eline aldı ve dün gece Baran'ın cep telefonundan aldığı numarayı tuşladı. Bir süre bekledikten sonra kalın sesi duyduğunda nefesi kesildi.

"Alo, kiminle görüşüyorum?"

"Merhaba, ben Leyla..."


***



"Alo, Baran oğlum... Kusura bakma rahatsız ettim."

"Buyur Mehmet amca seni dinliyorum. Bir şey mi oldu?"

"Baran oğlum ben Leyla kızımızı annesine bıraktıktan sonra kahvede oturdum bir süre... Bir baktım bir iki saat sonra önümden Leyla kızım geçiyor. Siyah bir çipe bindi gitti... Oğlum ben bu arabayı tanıyor gibiyim, Kurusoy'ların şoförünü gördüm direksiyonda. Senin haberin var mıdır bir yere gideceğinden?"

Kurusoy... Doğukan Kurusoy...

Duyduklarıyla beraber kaşları çatılan Baran, ne diyeceğini şaşırdı. Hemen toparlamaya çalıştı. "Tamam Mehmet amca, haberim var benim," diyerek telefonu kapattı. Elindeki telefonu sıkıyordu tüm gücüyle. Nereye gidiyordu bu kız Allah aşkına? O adamın arabasından ne işi vardı? Kahretsin!



***



Allah'ım lütfen bana güç ver! Lütfen... İçindeki öfke parıltılarıyla gaz pedalına uyguladığı gücü arttırıyor, tüm hızıyla ilerliyordu. Direksiyonu tutan elleri içindeki hayal kırıklığıyla sertleşiyordu. Karışık düşünceleri bir iğne gibi beynine saplanıyor acı veriyordu. Bu duydukları doğru olamazdı! Doğru olmamalıydı! Ona duyduğu güven duvarları hızla yıkılıyor bedenini uyuşturuyordu.

Ani bir frenle durdu ve kapıyı sertçe açıp çıktı arabadan. Attığı her adımda bedeni ruhuna yenik düşüyordu genç adamın. İçindeki ses ona güvenmesini söylüyordu ama olmuyordu. Her ne kadar onu sevse de içindeki ateşe yenik düşüyordu.

Telefonu çalar çalmaz eline aldı ve arayanı gördüğünde adımları yavaşladı. Leyla...

"Baran."

"Nerdesin Leyla! Hemen söyle, hemen!" Gürleyen sesi, sessiz sokağı titretti.

Leyla telefonda duyduğu sesle olduğu yere çivilendi. Hangi ara öğrenmişti annesinde olmadığını? Genç adamın sesinin bu kadar gergin ve öfkeli çıkmasının sebebi neydi? Yoksa öğrenmiş miydi? Yine mi yanlış anlaşılmıştı? tfen her şey istediğim gibi gitsin. Lütfen...

Büyük bir güçlükle yutkundu ve telefonun diğer yanında köpürmüş olan kocasına, "Baran, sakin ol lütfen," dedi çatallaşmış olan sesiyle.

"Ner-de-sin!"

Tekrar sabırsızlıkla gürleyen sese karşılık kısık bir sesle alacağı delice tepkiyi bilinciyle cevap verdi.

"Doğukan'ın evine gelmeni istiyorum."




***

Uzun bir ara oldu , özür diliyorum.
Bundan sonra hikayeye tüm hızıyla devam edeceğim.
Bölümler sıklıkla gelecek ☺️
Ortalığı biraz karıştıracağım , hadi bakalım 😁

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 74.8K 76
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
Lavin By Elifnur

General Fiction

181K 10.5K 33
İntikam uğruna kaçırılmış Lavin. Dedesi tarafından hayatı cehenneme çevirilen Lavin. Babası ve annesi tarafından sevilmeyen Lavin. Bebek iken diğe...
PSİKOLOG BEY By ylü.

General Fiction

3.7M 216K 71
❝Seninle birlikteyken kendimi çok güvende hissediyorum, sanki evimdeymiş gibi.❞ Kleptomani hastası olan Naz, bu duruma bir çare bulmak için arkadaşın...
1.2M 66.7K 45
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...