VÂRİS : GÖLGE - RUH SERİSİ...

By ozlemdokuyucu

650K 65.9K 11.3K

▪︎@WattpadScifiTR'nin "Düşsel Fantastik Anlatımıyla Sınırları Zorlayanlar" listesinde! ▪︎ @WattpadFantasyTR'n... More

PROLOG
1.BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
❗ DUYURU ❗
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
🔶🔷🔸🔹KESİT🔹🔸🔷🔶
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
♣ EK BÖLÜM ♣
‼ DUYURU ‼
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
YENİ KİTAP: KAÇAK - KRİYONİKS - DUYURU
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
♣♣ EK BÖLÜM II ♣♣
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
♣♣♣ EK BÖLÜM III ♣♣♣
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
90. BÖLÜM
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
104. BÖLÜM
105. BÖLÜM
106. BÖLÜM
107. BÖLÜM
108. BÖLÜM
109. BÖLÜM
110. BÖLÜM
♣♣♣♣ EK BÖLÜM IV ♣♣♣♣
111. BÖLÜM
112. BÖLÜM
113. BÖLÜM
114. BÖLÜM
115. BÖLÜM
116. BÖLÜM - FİNAL
❗ ÖNEMLİ ❗
📣 DUYURU 📣
MİRAS: GÖLGE -RUH SERİSİ - İkinci Kitap
‼ BİLGİLENDİRME ‼
YENİ KİTAP: KÖLE VE ASİ - DUYURU
YENİ KİTAP: ÇÖLÜN LÂNETİ - DUYURU
❗ANKA'NIN KÜLLERİ: YENİ KİTAP ❗
📣 DUYURU 📣
ÇÖLÜN LÂNETİ (SATIŞTA!)

77. BÖLÜM

2.9K 372 60
By ozlemdokuyucu

Oda; tıpkı onu hatırladığım gibiydi. Tahrip olmuş duvarlar, kumaşı lime lime edilmiş bir kanepe ve sadece işlevi nedeniyle adına halı denilebilecek büyük bir bez parçası… Ama geçit olarak kullanılan ayna yoktu, eskiden bulunduğu köşe bomboştu.

“Buraya gel,” Máedóc kolumdan tutup beni kanepeye oturttu. Hasar almış kumaşa temas ettiğim esnada kanepenin yaylarından garip bir ses çıktı. “Yat şuraya. Biraz yorucu bir iş olacak seninki.”

Hâlen onun bana yardım ediyor olmasına hayret ediyordum. Hâlbuki beni başından savmasına ve böyle bir şeyin mümkün olmadığını söylemesine alıştırmıştım ben kendimi.

“Biraz bekleyin. Hemen dönerim.”

Bir hışımla odadan çıktı ve kapıyı üzerimize kapattı. Onun bu tuhaf hâlleri Chas’in gözünden kaçmamıştı.

“Bu manyağa güvenmekle doğru mu yapıyoruz, emin değilim,” dedi, sanki Druid hâlâ kapının önünde bekliyormuş gibi, o yöne doğru kızgınlıkla bakıyordu. Sonra aniden bakışlarını üzerime çevirdi. “Sana da inanamıyorum Cathie. Bu adam söylediklerinin binde birinde haklıysa, çok tehlikeli bir durumun içerisindesin demektir.

Bunu bile bile, bu işe gireceksin, öyle mi?”

Ellerimi uzatıp onunkileri kavradım ve Chas’i kendime doğru çektim. Hemen önümde, diz çöküp benimle aynı seviyeye geldi.

“Endişelenme. Bana bir şey olmayacak. En azından böyle umuyorum,” benimkinin kör ve boş bir temele dayanan umut olduğunu anlayan Chas kaşlarını çatınca öne eğilip ona yaklaştım. Sadece birkaç saat önce onun beni öptüğü gerçeğini unutamıyordum. Kaldı ki bunu unutmak da istemiyordum. “Chas, ben kabullenmesem de, Arkhael’le aynı genleri taşıyorum. Üstelik onunla da aramda bir ruh bağı var.

Şayet ona bir şey olmadıysa, bana da olmayacaktır.

Lütfen sen de daha fazla telaş yapma.

Bu büyü yapılmalı. Ben Dan’i geri istiyorum. Senin de öyle istediğini sanıyordum?”

“Tabii ki istiyorum,” lacivert gözleri önce dudaklarıma, akabinde de yukarı çıkarak gözlerime odaklandı. “Dan’in acısının hiç geçmeyeceğinin bilincindeyim Cathie. Onu kaybetmek… Bu anlatılabilir bir şey değil.

O yüzden ben her şeyi yapmaya hazırım.

Ama sen… Senin böyle bir mecburiyetin yok.”

“Ne yani? Bunu sen yapabilirsin ama ben yapamam, öyle mi? Neden peki? Sırf sen onu yıllardır tanıyorsun diye, benim Dan’e verdiğim değerin bunun karşısında bir önemi kalmıyor mu? Ya da çektiğim acının bir anlamı yok mu? Bunu mu demek istiyorsun?”

Ellerimi geri çekmek üzereyken Chas dizlerinin üzerinde yükselip bana doğru sokuldu.

“Söylediğin şeyleri kastetmediğimi biliyor olmalısın Cathie. Senin Dan’e olan dostluğundan ya da sadakatinden bir şüphem yok. Benim korktuğum sensin.

Başına bir şey gelecek diye aklım çıkıyor.

Bu büyücülerin ki sen kendin onun yolundan sapmış bir Druid olduğunu söyledin, sağı solu belli olmaz.

Sana kızmışsa, her şeyi bambaşka bir şekle dönüştürebilir ve bunu düzeltmek için bizim elimizden hiçbir şey gelmez.

İşte ben bunlar yüzünden bu işe bulaşmamanı istiyorum.”

Merdivenlerden gelen ayak sesi, Máedóc’un yukarı kata çıkıyor olduğunun göstergesiydi. Gözüm kapıdayken, sözlerimi Chas’e yönelttim.

“Merak etme. İçimde bir his var. Máedóc bana yanlış yapmayacak. Bunu hissedebiliyorum,” itiraz etmek için aralanan dudaklarına avucumu kapattım. “Nasıl diye sorma Chas. Bana güven, tamam mı?

Ben korkmuyorum. Bunu yapabilirim.

Bunu sadece sevdiklerim için yapardım zaten.

Dan de bu listenin baş sıralarında.

Siz benim yerimde olsaydınız, aynı şeyi yapmaz mıydınız?”

Chas omuzlarımın üzerinden bir noktaya dalıp gitti. Yüzü gerilmiş, bakışları sertleşmişti.

“Yapardık,” dedi sakince. “Ben de, Dan de senin için her şeyi yapardık.”

O an içimde bir şeyler kıpırdandı. Bunları duymak bana izahı olmayan bir rahatlık vermişti.

Başımı onunkine yaklaştırıp masum bir öpücük vermekti niyetim ama o benden hızlı davranıp saç diplerimden ayak uçlarıma kadar beni titretecek şekilde öptü beni.

“O zaman bir daha beni kararımdan vazgeçirmeye çalışma. Şu işi yapalım ve bitsin,” dedim geri çekilirken soluk soluğa kalmış bir vaziyette. Kirpiklerini yavaşça kırpıp kalbimi yerinden hoplatan bir gülümsemeyle karşılık verdi.

Tam o sırada kapı açıldı ve Máedóc elinde birtakım eşyalarla odaya girdi.

“Sen kenara çekilsen iyi edersin,” dedi Chas’e. Genç Dewrion ona ters ters baksa da dediğini yaptı ve ayağa kalktı. Bunun üzerine Druid gelip az önce Chas’in diz çöktüğü yere oturdu. “Şu bilekliği bir alayım öncelikle,” benim bir hamlede bulunmama gerek kalmadan ellerini uzattı ve bileğimdeki düğümü çözüp bilekliği eline aldı. Avucunda sımsıkı tutarken gözlerini kapattı, kısık sesle de bir şeyler mırıldanıyordu. Nihayet göz kapakları aralandığında ona şaşkın şaşkın baktığımı gördü.

“Fena bir çocuk değil ha şu uğruna kahramanlığa soyunduğun?” dedi imalı imalı gülerken. “Orman yeşili gözler, sarı saçlar, soylu bir havanın buram buram hissedildiği çarpıcı bir görünüş… Hangi kız öyle biri için ruhunu bölmeyi istemez ki?”

Chas birden homurdanmaya başladı. Belli ki Druid’in boşboğazlığı onu rahatsız etmişti.

“Onu gördün mü yani?” dedim gözlerimi bir an olsun avucunda tuttuğu bileklikten ayırmadan. “Daniel’ın nasıl göründüğünü biliyor musun?”

“Ben bir Druid’im,” diyen Máedóc yanlış bir şey söylemişim gibi bana küçümseyen bir bakış attı. “Elbette onu gördüm. Boşuna sihirle uğraşmıyoruz herhâlde.”

Alınganlık yapmasını hiç beklemezdim ama demek ki böylesi insanlar bile bu türde tepkiler gösterebiliyorlardı.

“Her neyse,” dedi ve kucağımda tutmaya devam ettiğim kitaba dokundu. “Şu büyüye artık bakalım mı?”

Kitabı ona öylece teslim etmeye gönüllü olmadığımdan geri çektim.

“İzin verirsen sana buradaki talimatları ben anlatacağım. Zaten okuyabileceğin bir alfabeyle yazılmamış. Tercümeye ihtiyacın olacak.”

Druid bir “hıh!” sesi çıkardı ve gözlerini kısıp bana okumaya başlamamı söyledi.

Dediği gibi yapıp ona her şeyi en ince ayrıntısıyla okuyup aktardım. Hatta bununla da yetinmeyip Ludenka Dili’nde yazılı olan büyülü sözcüklerin okunuşunu bir kâğıt parçasına yazıp eline tutuşturdum.

“İşte,” dedim kitabı kapatıp çantama koyarken. Başımı kaldırıp geride bekleyen Chas’le göz göze geldim ve çantayı kaldırıp ona doğru attım. Muhteşem refleksleri anında devreye girdi ve havadayken ona gönderdiğim çantayı yakaladı. “Şimdi sahiden de hazırız.”

“Sen bir bilinmezliğe sürüklenmeye razıysan, ben dünden hazırım,” Máedóc yerde duran aletlerini karıştırdı ve ancak doktorlara ait olabilecek bir neşteri eline aldı. “Kan yoluyla bağ kurmak olacak seninki. O yüzden seni biraz kanatmama itiraz etmezsin umarım,” kaşları bir inip bir kalkarken Chas şimşek hızında dibimizde bitiverdi.

“Sakın o şeyle Cathie’yi yaralayabileceğini düşünme ahbap, çünkü aklından öyle bir şey geçiyorsa seni kılıcımla dilim dilim keser, kaburgalarına ayırır ve o kemik parçalarından kendime yelpaze yaparım.”

Söylediklerini vurgulamak için de belindeki kılıcını gösterdi. Fakat Druid pek korkmuşa benzemiyordu.

“Sakin ol ufaklık, bile isteye Alworiel’e zarar verecek değilim. Senden değil, Arkhael’in gazabından korktuğum için onun tek bir saç teline bile dokunmam.

Ama bu büyüyü yapmamız için şart. Alworiel’in kanı gerekli.”

Chas başka bir şey söyleyemeden sol elimi Máedóc’a uzattım. Solgun parmakları avuç içimde gezindi ve karar kıldığı bir noktaya neşteri bastırdı.

Küçük çaplı bir sızı duydum. Hemen sonrasında hissettiğim ıslaklıkla avucumun kanadığını anladım. Druid küçük, ahşap bir kabı kaldırdı ve benden yumruğumu sıkmamı istedi. Kan parmaklarımın arasından süzülüp kaba doğru aktı.

Bu şekilde ne kadar bekledim, bilemiyordum. Chas’in onaylamaz bakışları ve Máedóc’un fısıltıyla dile getirdiği tılsımlı sözcükleri arasında sıkışıp kalmıştım. Nihayet elime bir bez tutuşturup benden kanepeye uzanmamı istedi.

“Pekâlâ,” bir eli çenesinde, diğeri okunuşunu yazdığın büyünün olduğu kâğıdı tutarken tüm dikkatini yapacağı işe vermişti. “Bu büyü Arkhael’inkinden biraz farklı olacak gibi.”

“Nasıl yani?” dedim, hemen kalkmaya yeltendim ama omuzlarıma sıkıca bastırıp bana engel oldu.

“O senin baban. Seninle gen aktarımıyla bir kan bağı kurdu. Yani kralın çocuk yapmaya karar verdiğinde büyülü sözleri mırıldanması yeterliydi.”

“Biraz önce bu büyünün ölen ya da ölmek üzere olan birinin üzerine yapılabileceğini söylemiştin. Arkhael’in ve benim durumumda böyle bir şey nasıl mümkün olabilir ki? Tam tersine, kral bunu yapmayı kafasına koyduğunda yeni bir hayatın da doğuşuna vesile olmadı mı?”

“Sana annenin sağlıklı bir gebelik geçirdiğini kim söyledi ki?” Druid cidden şaşırmış gibiydi. “Bir Gölge – Ruh ve bir insandan doğacak olan çocuk zaten en başında lanetlenmiş oluyor. Böyle bir türün ortaya çıkmaması lazım.

Annen hamile kaldığında, Arkhael bebeğin ölü doğacağını biliyordu. O vakte dek sağlıklı bir bireyin doğmadığı göze alınırsa, kralın bu büyüyle bir tedbir alması gayet makul.

Netice de ortada. İşte karşımdasın. Ve gördüğüm kadarıyla da gayet kanlı canlısın.”

Daha önce ne Arkhael’den, ne de başka bir Gölge – Ruhtan böyle bir şey duymuştum. Babam da bana hiçbir şey söylememişti, fakat onun bunu bilmiyor olması kuvvetle muhtemeldi.

Demek aslında ben ölü doğması gereken bir çocuktum, öyle mi?

Ağzımda hissettiğim buruk bir tat yutkunmama sebep oldu. Tam da böyle bir işe kalkışmışken, hakkımda yeni bir gerçeği öğreniyordum.

“Şimdi nasıl bir farklılık olacak?” düz bir sesle, gözlerimi tavana dikip konuştum. Chas’e bakmıyordum, zira onda ne göreceğimi tahmin edemiyordum. Ölü doğması gereken bir kızı öpmüştü. Ya benden tiksiniyorsa? “Büyüde bir değişiklik söz konusu mu?”

“Hayır hayır,” Druid kâğıdı bir kenara koyup kan dolu kabı eline aldı ve bir parmağını içine daldırıp karıştırmaya başladı. “Aynı kelimeleri kullanacağız. Aynı doğrultuda ilerleyeceğiz. Fakat senin ölü çocukla bağ kurabilmen için bir süreliğine de olsa onun gibi hissetmen gerek,” ona boş boş baktığımı görünce kirpiklerini kırpıştırdı. “Kısa bir müddet uykuya dalacaksın diyelim buna.”

Chas buna izin vermem gibisinden bir şeyler söyledi, ne var ki ben Máedóc’a tam yetki verip derin bir nefes aldım.

“Başla lütfen.”

Druid bir ilâhîyi mırıldanır gibi, tek tek sözcükleri dile getirdi. Her kelimesiyle birlikte göz kapaklarım ağırlaşıp beni derin bir uykuya davet ettiler. Yeri geldiğinde Máedóc’un alçak ve yüksek perdeden akseden sesi, bedenime saf bir acının zerk edilmesine ve beni iki büklüm olmaya zorladı.

Bu öyle bir seviyeye ulaştı ki, vücudum daha fazlasını kaldıramadı ve geçici bir süreliğine dış dünyayla olan bağlantım kesildi…

♦♦♦

CHAS

Cathie’nin spazm geçirir gibi kasılıp kalması ve en nihayetinde bayılması, kendimi sakin kalmam konusunda ikna çabalarıma bir son vermeme ve odada hızla adımlayıp onun başucunda diz çökmeme sebep oldu.

“Ne yaptın ona?” derken öfkeyle tısladım Druid’e. “Neden baygınlık geçirdi?”

Bana yandan bir bakış atan Máedóc duraklamadan sözlerini dile getirmeye devam etti. İçimi titreten her heceden sonra, Cathie uykudayken bile acı çekmeye devam ediyordu. Ve öyle bir an geldi ki, üzerindeki kazağın kızıl bir renge boyandığını gördüm. Göğüs kafesinde, kalbine çok yakın olan bir yerden sızıyordu kan.

Bu beni resmen çıldırttı. Druid’in kolundan sertçe çekip onu hipnoz edilmiş hâlinden çıkardım.

“Sus artık!” derken bağırıyordum. “Ona ne yaptığını görmüyor musun? Bu da ne böyle?”

Máedóc sabır dilenir gibi iç çekti.

“Bu işin kolay olmayacağını söylemiştim. Öyle istediniz diye zahmet çekmeden emelinize ulaşacağınızı mı sandın?” hâlen burnumdan soluduğumu ve dolayısıyla da onu dinlemediğimi fark eden Druid Cathie’ye sanki onu ilk defa görüyormuş gibi baktı. “Ölen çocuk tam olarak Alworiel’in kanadığı yerden mi darbe aldı?”

Gözümün önüne o sokakta Dan’in kanlar içinde yattığı görüntü geldi.

“E-evet,” dedim tereddütle. “Bunun Cathie’yle ne alâkası var?”

“Çok alâkası var Dewrion. Bağ kuruluyor ve görünen o ki, bunu başarıyoruz. Alworiel o çocuk için kanını ve ruhunu sundu. İşte şimdi aralarındaki ruh bağı oluşmaya başladı.

Bundan böyle bir bütün olacaklar. İkisi de o yarayı bedenlerinde taşıyacak. Biri varsa, diğeri de var olacak.”

Neden bilmem ama duyduklarım beni rahatsız etmişti. Cathie zaten bu büyüye maruz kalmakla çok büyük bir sorumluluk üstlenmişti. Şimdi bir de Dan’in çektiği acının aynısını tecrübe ediyor olması canımı sıkmıştı.

Ben kendi kendime düşünceler âleminde gezinirken, Máedóc aniden kıpırdanmaya başladı.

“Ne oldu?” bir ona, bir de Cathie’ye baktım. “Bir sorun mu var?”

Druid bakışlarını ellerinde tuttuğu kanlı kaba odaklamıştı. Gözlerini bile kırpmadan onu seyrediyordu.

“Hey!” dedim ve omuzlarından tuttum. “Bir şey söylesene be adam!”

“Fedakârlık,” dedi Máedóc ve durmaksızın bu kelimeyi tekrarlamaya başladı. “Fedakârlık istiyor.”

“Kim? Kim istiyor?”

Druid kabı çekinerek yere bıraktı.

“Kapı Bekçisi,” kaşlarım havalanınca çabucak ekledi. “Ölüm Diyarı’nın. Ölü çocuğun ruhunu oradan çağırıyoruz. Ama bekçi onu göndermeye pek niyetli değil. Çünkü çocuk oraya ait, karşılığını almadan da onu bırakmayacak.”

“Ne karşılığı? Cathie zaten kanını verdi, ruhunu da parçalamayı göze aldı. Bundan büyük fedakârlık mı olur?”

Máedóc gözlerimin içine bakarken yutkundu.

“İstenilen fedakârlık, Alworiel’in laneti Dewrion. Size bahsetmiştim, mutlaka lanet onu bulacaktı ve bak, öyle de oldu.”

Kanım damarlarımda soğumaya başladı. Bu ne biçim bir anlaşmaydı böyle?

“Ne istiyor bekçi? Cathie’yi bıraksın, ona istediğini ben vereceğim.”

Máedóc bana hem acır, hem de üzülürmüş gibi baktı.

“Sen lanetin ta kendisisin zaten.”

Suratıma sert bir tokat atılmış gibi geriledim.

“Nasıl yani? Ben nereden lanet oluyorum ki?”

“Kapı bekçisi içinizde saklanan en derin duyguları ve de istekleri bilir. Kızın da, senin de emelinizin birbirinize ait olmak olduğunu söylüyor.

Şayet Alworiel senden vazgeçer ve sana olan sevgisini feda ederse, büyü tamamlanacak.”

Duyduklarıma inanamayarak ona muallak bir bakış attım.

“Ne tür bir saçmalık bu? Hiç komik değil.”

“Söylediklerimde nükte konusu olacak bir şey yok evlat. Bu; her zaman böyledir. Hep bedel ödenir. Bunu yalnızca canınızla ödeyeceğinizi zannetmeyin.

Alworiel şu an bizimle iletişime geçecek durumda değil. Dolayısıyla da fedakârlıkta bulunacak kişi o olmayacak,” Máedóc çenesiyle kanla dolu olan kabı gösterdi. “Kızdan vazgeç, ölen çocuk geri gelsin.”

Biri kalbime bir bıçak saplamıştı ve onu çeviriyordu âdeta. Bu nasıl bir şart koşmaydı? Bunun neresinde adil olmak vardı? Daha ben Cathie’ye yeni kavuşmuşken, nasıl ona olan hislerimden fedakârlık yapabilirdim ki?

“Ya kabul etmezsem?”

“O zaman ölen hep ölü olarak kalacak. Alworiel’in durumu ise ne olur, bilemem. Büyüyle de olsa, çocuğunkinin aynısı olan yarayı aldı. Gölge – Ruh tarafı belki onu ölümden koruyabilir ama insani yanı ne derecede zarar görür, kesin bir şey diyemem."

Gözlerim her şeyden bihaber olan Cathie’ye kaydı. O; Dan için büyük bir özveride bulunup başına gelebilecek olası felaketleri göze almıştı. Bunun kanıtı da yaralanmış bir hâlde karşımda uzanan bedeniydi.

Ya ben ne yapacaktım?

Onun bu çabalarını bir gün gerçek olmasını deli gibi istediğim geleceğe ulaşmak için yok mu sayacaktım?

Öte yandan Dan…

Sadece dudaklarımdan çıkacak olan bir kelimeye bağlıydı aramıza dönüp dönmeyeceği. En yakın arkadaşım… Kardeşim… Ona yeniden bahşedilecek olan hayatın izni benim kararıma göre çıkacaktı.

Yaşadığım çelişkiyi sezen Druid sabırsız bir nefes aldı.

“Zaman daralıyor Dewrion. Kararını ver.”

Parmaklarım dalga dalga dökülen sarı saçların arasına karıştı. Kararım kime göre bencillik, ya da fedakârlık olarak algılanacaktı, hiç bilmiyordum.

Máedóc ısrarla gözlerimin içine bakarken derin bir nefes aldım ve ona yanıt verdim…



Continue Reading

You'll Also Like

22.6K 2.4K 26
Winterfest 2020 Bilim Kurgu kazanan hikayesidir. Wattys 2021 Bilim Kurgu Kazanan Hikayesi Mart ayının şans taşı sayılan akuamarin, karlı bir kış gece...
771K 75.1K 54
Saatlerinizi geriye alın ve bildiklerinizi unutun. Tüm fantastik güçleri yeryüzünden silin, hafızalarınızı kötü deneyimlerden arındırın. Teknolojiyi...
960 316 5
'İnsan bir ağaç misali köklerine bağlı yaşar.'' Ya bildiği kökler kendine ait değilse o zaman ne olur? * O an sessiz bir hesaplaşma içerisindeydiler...
7.7M 452K 85
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...