Hidden | (Türkçe)

By oceanofgreen

1.2M 50.3K 9.4K

Rose, Harry'den hoşlanmıyor Ve Harry de, Rose'dan hoşlanmıyor Fakat belki acımasız bir adamın karanlık gözdağ... More

Hidden | (Türkçe)
Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm

61. Bölüm

7.2K 477 297
By oceanofgreen

Önceki bölüm gelen öneriler için herkese teşekkürler:)



Hala Harry'nin sıcak kollarının arasında, onun sıcak nefesini alnımda hissederek uyanmıştım.

Bu şekilde sonsuza kadar kalabilirdim.

Maalesef, işe gitmeliydik ve Harry ile ben kalktığımızda ne yapacağımı bilmiyordum.

Haftalar öncesinde, bana hiçbir şey ifade etmediğimi söylemişti, ve şimdi biz, birlikte kafa karışıklığı içinde uyukluyorduk.

Harry'nin uyanmasını beklemeli miydim?

Buna karşılık kendimi ondan yavaşça kopardım ve yataktan sıyrıldım.

Komodininden kendi anahtarlarımı kaptım ve heyecan içinde, dikkatlice onun dairesinden dışarı çıktım. 

Duş aldım ve birkaç darbeyle saçlarımı kuruttum, lavanta bluz ve gri eteğimi giydim. Ayakkabılarımı giyerek anahtarımı ve telefonumu kaptım ve daireden çıktım, neredeyse geç kalacaktım. 

Tam zamanında ulaştığımda eşyalarımı masama attım.

'' Günaydın, Rose. '' dedi Perrie insan kaynaklarındaki masasından bana doğru ve ben de ona gülümsedim.

Masama oturup önümdeki klasörü açtığımda dün gece yaşanan olaylar çoktan zihnimi meşgul etmeyi başarmıştı bile.

'' Benimle...benimle birlikte kalmak ister misin? ''

'' Neden seninle kalmak isteyeyim? ''


Endişeyle kalemimi tıklattım ve odaklanmaya çalıştım.


'' Gitme. ''

'' Bugün senin doğum günün. Sadece, benimle kal. ''

'' Sadece kal. ''


Gözlerimi kapattım. Dün bütün insanlar bana mutlu yıllar dileklerini iletmişlerdi, Harry'nin dışında.

'' Rosalie. ''

Kafamı kaldırdığımda Harry'nin kızgın bakışlarıyla karşılaştım.

Kaşlarımı çattım. '' Ne? ''

Çenesini sıktı. '' Çatı. Şimdi. ''

'' Hayır, ben-- ''

'' Şimdi. ''

Ayağa kalktım ve kafa karışıklığı içinde merdivenlerden yukarı, Harry'i takip ettim. Çevik adımlar atıyordu, onun uzun bacakları sayesinde adımlarına yetişmek benim için zordu. Ondan yayılan öfkeyi neredeyse görüyordum ama sebebi hakkında hiçbir fikrim yoktu. 

Nihayet çatıya ulaştığımızda küçük mikterda kar olduğunu gördük. Hava soğuktu fakat Harry'nin ısısının ne kadar sıcak olduğunu kolaylıkla fark edebilirdiniz.

Merdiven boşluğunun kapağını kapattı ve sinirle kendi etrafında döndü.

'' Bu da neydi böyle? ''

Geri adımladım. '' N-ne? ''

'' Bana haber vermeden evden çıktın? Nasıl endişelendim haberin var mı? ''

'' Sen neyden bahsediyorsun? ''

'' Bu sabah uyandım ve sen gitmiştin. '' Yanakları sinirden kızarmıştı. '' Bir şey oldu sandım ve sen bana lanet olası bir not bile bırakmamıştın! ''

Gözleri parlayarak bana bağırışından ürkmüştüm.

'' B-ben üzgünüm, senin umursayacağını düşünmemiştim. '' dedim yumuşakça.

'' Neden umursamayayım? Çok endişelendim. '' elleriyle saçlarına asıldığında stres olduğunu anlamıştım.

'' Özür dilerim Harry. '' dedim tekrar. Muhtemelen, haber vermediğim için o haklıydı. Eğer rolleri değişmiş olsaydık eminim ben de onun gibi tepki verirdim.

Kafasını salladı, iç çekti ve ellerini cepine koydu.

'' Burası soğuk en azından merdivenlerde konuşabilir miyiz? ''diye sordum.

Hafif gülümsedi. '' New York'tan olduğunu düşünüyordum. '' dedi biz içeri adım atıp, sıcak hava bizi içine çekerken.

'' Öyleyim. '' diye onayladım. '' Ama burası baya soğuk. ''

'' Doğru. ''

Kollarımı göğsümde çaprazladım.

'' Pekala. '' dedi Harry. '' Hadi bir yerlere gidelim. ''

'' Ne? İşteyiz. ''

'' Yani? ''

'' Yani, kaytaramayız. İşteyiz Harry, lisede değil. ''

'' Hadi, sadece bir gün. İyilik timsali olmadan. '' Utangaçça gülümsedi.

Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim, gözlerimi kıstım. '' Öyle değilim. ''

'' O zaman benimle gel. ''

'' Nereye? ''

'' Bir yere. ''

'' Ya bu sefer beni öldürmek için götürüyorsan? ''

'' Halka açık bir yer, yemin ederim. ''

İç çektim. '' Olmadığımızı fark edecekler. ''

'' Hayır. Bir dakikalığına Bay Greenman'in ofisine gidip bir diş randevun olduğunu söylersin tamam mı? ''

'' İyi. '' Başımı eğdim. '' Ya sen? ''

'' Her zaman yaptığımı söylerim. ''

'' O ne? ''

'' Benim hasta anneannem bir huzur evinde yaşıyor ve beni çağırdı, hafıza kaybından dolayı korkuyor bu yüzden, ama  benim kim olduğumu her zaman hatırlar. '' Gururla sırıttı.

'' Sen bir şeytansın. '' Kafamı sallayarak güldüm.

Sırıttı. '' Dahi şeytan. ''

'' Senin bir tanrı olduğunu düşünmüştüm. ''

'' Doğru. Şeytan tanrısal bir deha. ''

Gözlerimi devirdim.

'' Pekala, şimdi git. Arabanın orada buluşuruz, ben on beş dakika sonra orada olurum. ''

İç çektim. '' Tamam. ''

Bay Greenman'e bahanemi söylemek için merdivenlerden indim. 

Sonunda ofisine ulaştığımda içeri girmeden önce hafifçe kapıyı tıklattım.

Ben içeri girdiğimde telefonla konuşuyordu ve bir dakika beklemem için hareket yaptı. Kafamı salladım ve o telefon görüşmesini bitirene kadar bekledim. 

'' Bayan Knight, '' dedi, telefonu kapatırken. '' Size nasıl yardımcı olabilirim? ''

'' Ben size bildirmeyi unutmuştum, bugün bir diş randevum var. '' dedim.

'' Elbette Bayan Knight, oldukça kaliteli iki hafta geçirdiniz ihtiyacınız olan zamanı kullanın ve böyle devam edin. ''

'' Teşekkürler, Bay Greenman. ''

Rahatlamış bir şekilde, masamdan eşyalarımı topraladım ve bunun adil olmadığını söyleyen Zayn'e sırıtarak oradan ayrıldım.

'' Sonra görüşürüz. '' dedim çıkmadan önce ona el sallayarak.

Otoparkta Harry'nin arabasına yaslandım ve vakit geçirmek için telefonumu çıkardım. Elizabeth'e nasıl olduğunu sorduğum ve onu en kısa zamanda onu görmeyi umduğumu belirten bir mesaj yolladım.

Harry nihayet genişçe sırıtarak binadan çıktı.

'' Bu aptal, her zaman büyükannem Millie hakkında söylediğim yalanlara inanıyor. '' dedi arabayı açarken.

'' Ya bir gün öğrenirse? '' diye sordum arabaya binerkn.

'' Ona, büyükannemin öldüğünü söyleyeceğim. ''

'' Bu korkunç! ''

Kontağı çevirip arabanın klimasını açarken ikimiz de Harry'nin hastalıklı düşüncesine gülüyorduk.

'' Bana nereye gittiğimizi söyleyecek misin? '' diye sordum.

'' Bunu tanıyacaksın. '' dedi muzipçe.

'' Lanet olsun Harry! ''

Harry güldü ve yola döndü.

Yaklaşık yirmi dakika sonra, geldiğimiz otoparka arabayı park ettiğimizde kaşlarımı çattım. 

'' Hayvanat bahçesine gelmek için mi işten kaytardık? ''

Harry homurdandı, '' Hadi ama, kim hayvanat bahçesini sevmez ki? ''

'' Ben, bunun için işten kaytardığımızdan beri! ''

'' Boka çevirme Rosalie! Hayvanlar bekliyor. ''

Arabadan inip otoparktan çıkmak için onu takip ettiğimde nefesimin altından mırıldanarak kabul ettim. Küçük çocuklar ailelerinin ellerinden tutmuş ortalıkta dolaşıyorlardı.

Harry benim itirazlarıma rağmen giriş ücretini ödemişti ve içeri girmiştik.

Oregon Hayvanat Bahçesi oldukça sevimli bir yerdi ama buna rağmen itiraf etmem gerekirse Harry ile burada olmak yerine işte olmayı tercih ederdim.

'' Ben hiç şey görmüyorum, '' Dedim ilk görmek istediğim şeyi dağ keçisi olarak tanımladığımda. 

'' Burada Rosie. '' dedi.

'' Nerede? ''

'' Tam anlamıyla sağında. Bak! ''

Sonunda gördüm. Tembelce önündeki bir yumru çimi çiğniyordu. Kıkırdadım.

'' Keçiye gülme Rosie. ''

'' Neden? Komik görünüyor. ''

'' Eminim içten içe o da sana gülüyor. ''

'' Kapa çeneni Harry. ''

İkimiz de keçinin yanından yürüyerek uzaklaşırken gülüyorduk, Harry girişten aldığı haritayı çıkararak inceledi.

'' Sırada...siyah ayılar. '' dedi.

Sergilenen ayıların önünde durduk, ısınmak için iyice yanaşmış birbirlerini kucaklıyorlardı.

'' Çok sevimliler. '' diye cıvıldadım.

'' Sevimli? Bir saniye içinde yüzünü olanca gücüyle parçalayabileceğine eminim. '' dedi.

'' Pekala, tamam. Hangi boktan topluluk var şimdi? ''

Harry güldü. '' Rosalie, şu üslubuna bak. Burası bir aile ortamı. ''

Ona gözlerimi devirdim ve harekete geçtim.

Kartal, kunduz, su samuru ve ördek habitatlarını geçtik. Harry'nin her hayvan hakkında alaycı esprileri var gibiydi ve her seferinde beni de güldürüyordu. 

Sonunda, sergilenen diğer hayvanları görmek için ilerlediğimizde kendimizi hayvanat bahçesinin ortasında bulmuştuk.

'' Söyleyeyim, Pasifik kıyılarına gidiyoruz. '' dedi.

'' Ama ben Afrikalı hayvanları görmek istiyorum. ''

'' Daha sonra onları görebiliriz, şimdi deniz aslanlarını görmeye gidelim. '' 

'' Ama-- '',

Harry'nin kendi etrafında dönüp aşağı doğru bir şeye bakmasıyla benim konuşmam da yarıda kalmıştı.

Dört yaşlarında küçük bir erkek çocuğu yüzündeki endişeli ifadeyle Harry'nin pantolonuna sarılmıştı. Sarı saçları vardı ve soğuktan yanakları al al olmuş, aynı zamanda endişesinden kaynaklı gözleri sulanmıştı.

'' Sorun ne? '' diye sordu Harry yummuşakça, çocukla konuşmak için eğilirken.

'' Ben-ben annemi bulamıyorum. ''

'' Anneni bulamıyor musun? ''

Alt dudağı titrerken kafasını salladı.

'' Ağlama küçük adam, şimdi sana anneni bulmakta yardımcı olacağız. '' dedi Harry sakince. '' Ben Harry ve bu da Rose. ''

Hafifçe kafasını sallayan küçük çocuğa ben de elimi salladım, küçük kolları sıkıca Harry'nin bacağını sarmıştı.

'' Adın ne? '' diye sordu Harry.

'' Ryan. ''

'' Ryan. '' diye tekrarladı Harry. '' Sana anneni bulmanda yardım edeceğiz tamam mı? ''

'' Onu en son nerede gördün? '' diye sordum.

'' F-fillerin orada. ''

'' Pekala, şimdi hala seni beklemek için orada mı ona bakalım. '' dedi Harry. Ryan yine kafasını salladı ama Harry'nin bacağındaki kollarını gevşetmedi.

'' Eğer, şimdi pantolonumu bırakırsan ikimiz için de daha rahat olacağını düşünüyorum. '' Sesi esprili bir ton almıştı fakat hala çocuğa karşı yumuşaktı. 

Çocuk hızla kafasını sallayıp Harry'nin bacağını bıraktı ancak ardında yetişip elini tuttu.

Harry'nin çocuğa karşı nasıl nazik ve şefkatli olması beni şaşırtmıştı-- pek fazla çocuk seven bir tip gibi görünmüyordu.

Biz fillerin olduğu bölüme doğru yürümeye başladığımızda Ryan sıkıca Harry'nin elini kavramıştı. Bu görüntüyle nerdeyse kalbim eriyecek gibiydi.

Bölüme geldiğimizde çocuğun annesine benzeyen birilerini arıyorduk.

'' İşte! '' dedi Ryan ağlayarak. Harry'nin elini bırakmadan, hayvanat bahçesi sorumlularından biriyle konuşan bir kadına doğru koşmaya başladı.

Kadın, ona doğru baktığında çocuğu görerek çömeldi,  çocuğa kollarını açtı ve birbirleriyle kucaklaştılar.

Kadın, çocukla konuşarak, onu kucağına aldı ve alnından öptü. Bu oldukça sevimli ve güzel, izlenilesi bir şeydi.

Kadın çocuğa bir şey sordu ve çocuk kadının kucağında dönerek bizi işaret etti. 

Kadın bize gülümsedi. '' Teşekkürler. ''

Ben de ona gülümsedim ve Harry de kafasını salladı.

Tekrar fillerin habitatından çıkmak için döndük.

'' Onunla oldukça tatlı görünüyordun, Harry. '' dedim.

'' Çocukları severim. '' Omuz silkti.

Gülümsedim. '' Bence harika bir baba olacaksın. ''

'' Öyle mi düşünüyorsun? ''

Hala gülümserken kafamı salladım.

'' Pekala, bundan sonra bir tuzlu simidi hak ettiğimi düşünüyorum. Ne diyorsun Rosie? ''

'' Daha fazla onaylayamazdım. ''

'' Ve ardından deniz aslanlarını görmeye gideceğiz. ''

'' Afrikalı hayvanlar demek istedin. ''

İkimiz de güldük ve büfeye doğru yürüyerek simitlerimizi sipariş ettik. Bu sefer, başarılı bir şekilde ben ödemiştim.

Harry'nin bana yaz boyunca konserlerin verildiğini söylediği yeşil alana doğru ilerleyerek birer sandalyeye oturduk. İyi müziklerin olup olmadığını sorduğumda bana bu yaz beni bir tanesine getireceğini söyledi.

'' Hiç çocuk istiyor musun Rosie? '' diye sordu Harry simidinden bir ısırık alırken.

'' Bir gün belki, '' dedim. '' Ya sen? ''

Omuz silkti. '' Bunu gerçekten daha önce hiç düşünmemiştim. ''

'' Bunun hakkında daha önce nasıl düşünmezsin? ''

'' Beş yıldır aynı rutinde yaşıyorum, Rose . İyi bir işim var, yaşadığım yer iyi bir yer. Geleceğim hakkında düşünmemi gerektirecek bir sebebim olmadı. ''

Kafamı salladım. '' Sanırım öyle. ''

'' Kendini evlenmiş olarak görebiliyor musun? ''

'' Evet, sanırım. Yani, bilmiyorum. İsterdim. ''

'' Ah? Peki hayalindeki düğün nasıl? '' Kirpiklerini kırpıştırdı ve güldüm.

'' Basit tutmak istiyorum, geleneksel. '' suyumdan bir yudum aldım. '' Çok süslü bir şey istemiyorum aslında. ''

'' Ve mihrapta kiminle karşı karşıya olmak isterdin? ''

'' Ah, ben bunun oldukça belli olduğunu sanıyordum. '' dedim sırıtarak. 

'' Öyle mi? '' Kaşlarını çattı.

'' Zac Efron kesinlikle. '' diye dalga geçtim ve Harry yüksek sesle güldü.

'' İlginç bir seçim. '' dedi.

'' En iyi seçenek, ''dedim. '' İtiraf etmelisin ki o çok çekici. ''

'' Üzgünüm Rosie, o yolda değilim. '' diyerek sırıttı ve simidini bitirerek boş peçeteyi masanın üzerine koydu.

'' Hadi ama. Herkes o çalkantıyla çoluk çocuk ister. ''

Harry başını ellerinin arasına aldı ve kahkahayla titredi. '' Aman Tanrım, Rosie! ''

Sırıttım ve çöpümü uzağa attım. Harry ayağa kalkarken hala kahkaha atıyordu.

'' Bugüne kadar ki söylediğin en iyi şeydi. '' dedi biz hayvanat bahçesine giden yolu takip ederek tekrar oraya yürürken.

Sırıttım, Harry'nin cebinden haritayı çıkarmasını bekledim

'' Afrikalı hayvanları görmeye gidebilir miyiz? '' dedim.

'' Rose. ''

'' Lütfen! '' Sabırsız bir çocuk gibi onun koluna sarıldım.

'' Ama-- ''

'' Haydi ama. Eğer deniz aslanları en iyisiyse, en iyiyi sona bırakalım. ''

'' Pekala. '' diye homurdandı.

Ben zafer kazanmışçasına kolum hala onun koluna dolanmışken bilinçsizce onu Afrikalı hayvanların bölümüne çekiştirdim.

Kollarımızın birbirine bağlı olduğunu gördüğümde hızla geri çektim. '' Üzgünüm. '' dedim.

'' Sorun değil Rosie. Oldukça sıcaksın. '' diyerek sırıttı  ve benim kolumu tekrar kendi koluna doğru çekti.

Bölüme girdiğimizde kollarımız birbirine sarılıydı.

Dillerinin ne kadar uzun olduğunu işaret ederken zürafalara hayret etmiştim. Harry burnunu kıvırdı ve öpüştüklerinde dillerinin birbirinin ağzına girdiklerinden emin olduğunu söyledi. Onun söylediğine gözlerimi devirdim ve zürafaların öpüşmediğinden emin olduğumu söylediğimde her ikimiz de buna güldük.

Harry dairesinin kapısı için bir gergedan boynuzu almayı düşündüğünü söyleyerek beni gergedanların olduğu bölüme doğru sürükledi. Söylediklerine burnumu kıvırırken bana güldü ve bunun sadece bir şaka olduğunu söyledi.

Tembelce bataklık olan habitatlarında oturan timsahlara baktık. Harry bunların bir tanesinin bir anda, bir insanı ikiye bölebileceğini söyledi ve ona bunun canlı görüntülerini zihnimde canlandırabildiğimi söylediğimde bana her zaman ki sırıtışıyla cevap verdi.

'' Bak, çokta kötü değildi. '' dedim Afrikalı hayvanların bölümünü bitirdiğimizde.

'' Evet, çita sana, seni öldürmek istiyorum der gibi bakıyordu. '' dedi. '' Eğer bu olsaydı hayatım daha kolay olurdu. ''

'' Hey! '' onu dirseğimle dürttüm. Kolumu onun kolundan uzaklaştırarak kollarımı göğsümde çaprazladım.

'' Şaka yapıyorum, Rosie. Bir çitanın seni yemesini istemezdim. '' dedi kolumu tekrar çekip kendi koluna dolarken. '' Belki bir leopar, ama çita değil. ''

Gülmemi tutmaya çalıştım ancak başarısız olunca ikimiz de güldük.

'' Deniz aslanlarına! ''

Hayvanat bahçesinin Pasifik Kıyılıarı bölümüne doğru giderken Harry aniden kolumdan çekiştirdi ve bizi böceklerin sergilendiği bölüme doğru götürdü. 

'' Böcekleri sevmiyorum. '' diye homurdandım kapıdan geçerken.

'' Onlar harika! ''

'' Onlar kocaman. ''

Harry büyük bir tarantulayı işaret etti. '' Onlardan senin dairende on tane birden bulunmuş olsaydı ne yapardın? ''

'' Aynı anda kusar, ağlar, çığlık atar ve bayılırdım. ''

'' Aynı zamanda? Bu görülebilir bir şey olabilirdi. ''

Harry bütün yol boyunca bu omurgasız iğrenç şeyleri hayret ederek izlerken ben burnumu kıvırmıştım.

Sonunda deniz aslanlarını görmeye gelmiştik. 

Gerçekten bu bölüm harikaydı. Karanlık bir odaya girdiğimizde, içeride, ileri ve geri yüzen deniz aslanlarını görebileceğimiz koskocaman cam pencere ve kenarlarda banklar vardı. Deniz aslanları birbirleriyle oynuyor ve yarışıyorlardı.

Harry ile banklardan birine oturduk ve büyük havuzda hızlıca yüzen deniz aslanlarını izlemeye başladık.

'' Güzel değil mi? '' diye sordu. 

'' Çok güzel. '' diye onayladım.

Bir süre onları izledik. Başımı onun omzunda dinlendirdim ve iç çektim.

'' İşte olmak yerine burada olmaktan memnun musun? '' diye sordu Harry. Sesi alaycı bir tona bürünmüştü.

'' Evet. '' diye itiraf ettim.

'' Buraya son geldiğimde deniz aslanlarının birine isim koymuştum. '' dedi.

'' Ne koymuştun? ''

'' Niall. Çünkü bana Niall'ı hatırlatıyordu. ''

'' Bir deniz aslanı  sana nasıl Niall'ı hatırlatabilir? '' diye güldüm.

'' Bilmiyorum, '' diye güldü. '' Öyleydi. ''

'' İlginç. '' diye kıkırdadım.

'' Ve sanırım buna da Rose ismini takacağım çünkü bana seni hatırlatıyor. '' dedi camın diğer tarafındaki yaratıklardan birini işaret ederek.

'' Tamam, o zaman bu da Harry. '' dedim ben de birini işaret ederken.

'' Halimize bak, bir çift hayvanat bahçesi görevlisi gibi deniz aslanlarına isim takıyoruz. ''

Yeniden güldük.

Ben , Harry ile nerede duracağımı bile bilmememe rağman, o bugün bana Wolfe ve ona yapmış olduğum aşk itirafı hakkındaki her şeyi unutturmuştu.  Biliyorum, Harry hiçbir zaman beni sevmeyecekti ama şu an, onunla oturup deniz aslanlarını seyretmek benim için oldukça güzel bir şeydi.

Çıkmaya karar vermeden önce bir süre daha oturmuştuk.

Dönüş yolunda, Harry bana müzik dinlemeye ihtiyacımızın olduğunu söyleyerek CD'lerini çıkartmıştı ve beni, bakmam için en güzel müzikleriyle baş başa bırakmıştı.

'' Panic! At the Disco, '' dedi Harry arabada ilk müzik çalmaya başladığında. '' Amerika'nın en iyi müzik gruplarından. '' dedi.

'' Neden bunu bilmek zorundayım? '' dedim.

'' Çünkü ben söylüyorum. '' diye sırıttı.

İç çektim ve koltuğuma yaslanarak çalan müziği dinledim.

Harry müzik hakkında konuşarak bir yandan da beni bilgilendiriyordu. Bir süre sonra müzik değişti ve hemen doğruldum.

'' Bunu sevdim. '' dedim.

'' Bu mu? ''Harry sesi açtı.

Kafamı salladım tekrar dinlemeye koyuldum.

'' Ölmek için çok genç* '' dedi. '' Şarkının adı.  ''

'' Güzel. '' dedim.

Hafifçe güldü. '' Evet, öyle. ''

Şarkı devam ederken biz de sözleri dinliyorduk, Harry direksiyonu tutan elinin parmaklarıyla direksiyona vurarak ritim tutuyordu. Bir yandan da dudaklarını sözlere göre oynattığında bu şarkıyı daha önce kaç kez dinlediğini merak etmiştim.

'' Bana son bir öpücük ver ölmek için çok gençken. '' ikinci nakaratta ben de ona eşlik ettiğimde ikimiz de güldük.

Yol boyunca albümün tamamını dinledik ve bittiği zaman Harry'den yeniden oynatmasını istediğimde Kristal'e gidene kadar ikinci kez dinlemiş olduk.

Harry elleri ceplerinde, benimle arabamın yanına kadar yürüdü.

'' Eve kadar yarış. '' dedim sırıtarak.

'' Sen hazırsın, Rosie! '' dedi tekrar arabasına doğru koşarken.

Kıkırdadım ve arada Harry'i gözleyerek arabayı deli gibi eve sürdüm.

Yarışı bitirip, merdivenlere ulaştığımızda öncekinin aksine Bay Wu'yu rahatsız etmemek için daha dikkatliydik. 

Harry'nin dairesine doğru tökezlediğimzde ufak bir farkla öndeydim.

'' Yine kazandım! '' diye bağırdım.

'' Lanet olsun! '' diyerek başını salladı Harry. Kanepedeki yastığı yere doğru fırlattı. '' Neden her zaman beni yeniyorsun? ''

'' Çünkü belki de burada tanrı benim. '' dedim sırıtarak.

'' İmkansız. '' dedi.

'' Bana bir snickers borçlu olduğuna inanıyorum. ''

'' Bu konuda anlaşmamıştık. ''

'' Tamam, ben de kendi kendime alır-- ''

Harry hızla benim önüme geçti ve bir koruyucu gibi dolabın önünde durarak  beni engelledi. '' Hayır, '' diye çıkıştı. bana arkasını dönerek dolabın kapağını açtı, ' zulasından'  iki tane snickers çıkararak birini bana uzattı.

Kanepeye oturduğumuzda yine birbirimize sırıtıyorduk. Aniden Harry'nin de beni sevdiği halde nasıl mutlu olacağımız düşüncesine kapıldım.

Düşüncelerimden uzaklaşmak için hızla kafamı salladım ve ayağa kalktım. 

'' Bugün çok eğlenceliydi, '' dedim. '' Beni hayvanat bahçesine sürüklediğin için teşekkürler. ''

Güldü.  '' Burada...kalmak istemez misin? ''

'' Gerek olduğunu sanmıyorum. '' dedim iç çekerek

 Suratı düştü  '' Neden? ''

'' Senin için hiçbir şeydim, hatırlamıyor musun? ''

Somurtarak kafasını eğdi.

Yutkundum ve tekrar kapıya doğru yürüdüm. '' İşte görüşürüz. ''

'' Rose, bekle. '' Oturduğu yerden kalktı.

Umutla ona baktım.

Biliyorum, bir şey söylemek istiyor gibiydi. Söylemek istediği şeyin dilinin ucunda olduğu gözlerinden okunuyordu.

Bir şey söyle Harry. Herhangi bir şey

Yeniden kafasını aşağı eğdi.

'' İşte görüşürüz. '' dedim. İç çektim ve dairesinden çıkarak kapıyı çarptım.



* : Panic At The Disco- Far Too Young To Die. Aynı zamanda hikayenin fragmanının şarkısı.














































Continue Reading

You'll Also Like

289K 27.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
195K 20K 30
Jungkook Seni pis hırsız Sen benim first kiss'imi çaldın! Semetae! Ukekook!
58.9K 5K 21
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
240K 21.5K 27
Son sınıf öğrencisi Jungkook part time olarak girdiği kafede patronu Kim Taehyung'u çıldırtmayı seviyordu. Omega Jungkook Alfa Taehyung Hayrankurgu#1...