M.L 4.3

7.1K 778 215
                                    

Selam gençlik. Size her zaman soruyorum ne okumak istersiniz diye ama şöyle bişey söylemek istiyorum. Hikayenin devamı için bazı yerde dram kullanmam gerekiyor, bazı yerde ekşın, bazı yerde romantizm. Yani sürekli mizah yapamam mesela. Ya da sürekli olarak Aykut ve mısrayı anlatamam burada. Kurguya başlarken kalabalık başladık ve kalabalık devam edeceğiz. Şu bölümlerde ailesinin, Aykut'un ailesinin, arkadaşlarını neler hissettiğini anlatmak zorundaydım. İyi günde eyvallah, kötü günde iki cümleyle geçemedim açıkcası. Bu son yazar anlatımı zaten. Bir sonraki bölüm mısradan başlıyor artık. İyi okumalar diliyorum. Hepinizi seviyorum.

Gece oluyordu, gündüz oluyordu, günler geçiyordu. Aykut'un bütün sülalesi hastaneye gelmişti. Hatta Ayşegül hala ve Buket bile buradaydı. Mısra'nın ailesinden sadece dedesi, amcası, yengesi, Asil ve Petek buradaydı. Her zaman olduğu gibi, yine yalnız bırakmıyorlardı ressamlık kızını. Ama İlyas bey ne hikmetse içine sindiremeyerek eve gitmemişti. Nevra hanımla beraber hastanenin kafesinde oturuyorlardı. Metin amca ara sıra yanlarına çıkıp durumu bildiriyordu, değişen bişey yoktu.

"Abi." dedi Buğra. "Yengem seni böyle görmek istemez." Aslında haklıydı. Aykut kaza haberini aldığından beri ağzına lokma sokmamıştı. İçtiği sularla ayakta durmaya çalışıyordu. Ama başı dönüyordu artık. O aç kalmayı sevmezdi.

"Git Buğra başımdan." Alnı hala yoğun bakımın camına yaslanmış bir vaziyette bakıyordu.

"Halin kalmadı abi. Ne uyudun, ne bişey yedin. Yengem uyansa onu kaldıracak halin yok. Yakışmıyor sana."

Alnını camdan çekip aynı göz rengine sahip kuzenine baktı Aykut. Buğra haklıydı. Biraz daha karnını doyurmazsa açlıktan kolunu kaldıracak hali kalmayacaktı.

"Hadi." dedi Atakan yanına gelip. "..kızlar kafede, yanlarına çıkalım, hava al biraz."

Aykut'un bakışları Asil abisini buldu o an. "Merak etme." dedi omzuna dokunarak. "Sen gelene kadar yerindeyim." Doldurmazdı yerini ama olsundu. En azından karısını abisine emanet ediyordu.

Aklında hala bebek mevzusu olan Aykut yanındakilerle beraber kafeye girdi. Karşısında İlyas bey ve Nevra hanımın oturduğunu görünce ters yönlerine geçip oturdu. Buğra abisine çorba ve tost almaya gitmişti. Cebinden paketini çıkartıp sigara yakacağı zaman Atakan engelledi. "Aç karınla içme, miden bulanır."

Hamilelikte de mide bulanırdı değil mi? Evet bulanırdı. Hatta insana bişey yedirmez, yediğini çıkartmasına sebep olurdu. Pasta sevmeyen karısının canı pasta istemişti. Ama nereden bileceklerdi ki hamile olduğunu, bilemezlerdi. Gözlerinin dolduğunu kimseye belli etmeden dışarıya bakmaya başladı Aykut. Bu hastanede ne çok zaman geçirdiler.

"Siktiğimin hastanesinden bir kurtulamadık." dedi kendi kendine. "Yıllardır buradayız, bir ben, bir Mısra." Adını söylerken içi titrediğini farketti.

Sinir krizler geçirdiği dönem bu köşelerde çok beklemişti Aykut onu. Çok ağlamıştı. Yine ağlıyordu, ama içine içine. Dışına akıtamıyordu gözyaşlarını. Güçsüzmüş görüntüsü vermek istemiyordu kimseye. Ama bu onu hasta ederdi. Rahatlaması gerekiyordu. Keşke yapabilseydi. Aykut reisti ya amk, ağlamıyordu işte.

Burada çok fazla vakit geçirmek istemediği için biraz çorbasından içip sigara yaktı. Bitirdiği an tostunu eline alıp birkaç ısırıktan sonra yoğun bakımın önüne gelirken tostunu bıraktı elinden. Bebeği içeride ağzında oksijen maskesiyle kendini bilmeden yatarken içine sindiremedi karşısında yemek yemeyi. Bu yediği onu biraz idare edebilirdi.

Eski pozisyonunu aldı yine camın önünde. Doktor gelip gidip kontrol ediyordu. Durumu stabildi. Hemşireler sürekli serumunu değiştiriyordu. Aykut Aykut olalı böyle çaresiz kaldığını hatırlamıyordu. Hastaneye akın akın insanlar geliyordu. Gerek fabrikadan, gerek köyden, gerek okuldan, gerek arkadaşlarından. Herkes hayret ediyordu haliyle.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin