M.L 3.46

10K 847 241
                                    

Yazar yazmaz bölümü atan yazarlar kulübüne hoşgeldiniz. Bu arada kandiliniz mübarek olsun. Dualarınız kabul olsun ve umarım virüs belasından bir an önce kurtuluruz. İyi okumalar.

Olmuştu. Lise 3'e giderken köprüde karşılaştığım egolayzır reis bozuntusuna aşık olduğum gibi, verdiği tüm sözleri de tutmasını bilerek soyadına almıştı. Asil'in kolundan beni alırken hayal bile edemeyeceğim bir hayatı yaşatacağını bahşetmişti güzel dudakları. Daha düğünde bile, hayal edemeyeceğim bir düğünü bahşetmişti. Gerisi kim bilir nasıl olacaktı?

İlk kez arabada boynuma yapışıp nabzımın üzerini mosmor yaptığı zaman kokusunun çok güzel olduğunu söylemiştim size. Sevdiğim bir koku demiştim. Ben o kokuyu da sevdim, o kokunun sahibini de.. Okyanustu onun kokusu. Bakışları da. Kendisi de okyanustu. Dibi gözükmüyordu ama ben inmeyi başarmıştım. Dibinde daha da mutluydum. Ölmüyordu, süründürmüyordu, ama güldüyordu.

Şimdi de o kokuyu duyarak, o kokunun sahibinin kolları arasında güzel bir uyku çekmiştim. Sevdiğim sıcaklıkta, sevdiğim kokuda, sevdiğim kolların arasında.. Evimde, evimizde..

Sabahın ilk ışıklarıyla göz kapaklarımı araladım demek isterdim size ama diyemem. Çünkü neden diyeyim? Işık falan görmüyorum. Şu anda gördüğüm tek şey, bayan elinin üzerinde yanan ateş dövmesi. Ve altında stabil bir şekilde atan nabız..

Çok sevdiğim bu görüntüyle defalarca kez uyanmıştım daha önce zaten. Ama bugün başkaydı. Bu sabah biz Mısra ve Aykut olarak uyanmıyorduk. Biz bu sabah ve geri kalan tüm sabahlar karı koca olarak uyanacaktık.

"Karım." dedi şerefsiz güzellikteki sesi. He bu arada ben sesini de çok seviyorum bu adamın. Böyle demesi de başka bir değişik hani. Karım.

Kafamı biraz geriye çekip yüzüne bakmak için yukarıya kaldırdım. Omzumdaki saçları geriye attı. Alnıma her zaman bastığı mührünü basıp tekrar gözlerimi bulduğunda gülümsediğini farkettim. Gülümsemeni de çok seviyorum, not edin.

"Günaydın bebeğim."

Şiş gözlerime ve her yerimin ağrımasına rağmen gülümseyerek baktım yüzüne. "Günaydın."

"Uyanmayacaksın sanmıştım."

"Hala çok yorgunum. Sen ne zaman uyandın?"

Telefonuna uzanıp tekrar eski pozisyonuna geri döndü. Bir kolu hala boynumun altındaydı. Uyuşmuştur amk sabaha kadar. Diğerini de belime attı.

"9 olmuş. Yarım saat oldu ben uyanalı."

"Uyandırsaydın ya. Kahvaltı hazırlasaydım." Kollarımı belinden çekip, kollarını kendimden ayırdığımda kalkmaya yeltendim. Ama kalkamadım. Amk hem niye sabahın köründe uyandı bu adam?

"Cık." dedi bileğimden çekip yatağa geri yatırarak. "Birincisi, kahvaltılık bişey yok evde. Hemde annemlere gitmemiz lazım kahvaltıya. İkincisi, çok güzel uyuyordun. Hemde seni dinledim."

"Beni mi dinledin?"

"Evet." dedi egolayzır bir şekilde. "Adımı sayıkladın sürekli. Beni sevdiğini söyledin. Galiba rüya görüyordun, bende senin sesine uyandım. Ne gördün acaba rüyanda?" İmalıca güldü.

Oha amk. Az önceki soruyu sesli mi söyledim ben acaba? Sabahın köründe niye uyandı?

"Üçüncüsü, elimden kurtulamazsın.." Devamını getirmedi. Tek kolunun üzerinde dururken çarpık çapkın gülüşünü yapıp yerinden kalktı, iki elini iki yanıma koydu. Bence türünün son örneği bu Aykut. Eşi benzeri başka yok. Olamaz da. İmkansız.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin