M.L 1.30

18.8K 1.6K 557
                                    

Hayattan bezmiş, kendinden geçmiş, sabır dilemeye usanmış bir reis Aykut eve bıraktı. Pardon kahvehaneye bıraktı. Dağ yolunda söve söve ağzı yamulduğu yetmiyormuş gibi bir de eve gelene kadar sövdü. Hayır, yani sen bana dedin mi hiç? 'Mısracığım gel benim sevgilim ol.' diye. Demedin. Hala bana cevap diyordu. Metal erkeği değil mi? Hepsi kalas. Hepsi odun.

Kahvehane ağzına kadar doluydu her akşam olduğu gibi. Baktım yani apartmana girerken, Türkmenler apartmanı yazıyordu. Türkmenler kıraathanesi yazmıyordu ki. Sokak boyunca araba doluydu resmen. Hepsi bizdeydi. Hepsi kıraathanedeydi.

Kimseye bakmadan aklımda İlknur'un öğlen bana yazdıkları olduğu için ilk olarak onun yanına gittim. Köyden arkadaşları yanındaydı. Konuşamadım tabii, çıktım odadan. Çay servisi için yardıma başladım. Bir de annemin öyle bir huyu vardı ki, mutfağa götürdüğüm her bardağı yine aynı kişiye götürecek dahi olsam önce yıkayıp kurulayıp sonra götürüyordum. Kadında hastalık vardı. İçsin işte adam. Bardak onun, ağız onun...

Neyse işte böyle zırvalıklarla uğraşırken bizim büyük Kırisçın Grey gelmişti. Ve Kemal amca da bizdeydi bu akşam. Babamla muhabbetimizin kötü olduğunu bildiği için beni övmeye gelmişti adamcağız. Allah razı olsun.

Dedemle iki lafın belini kırarken Kemal amca yarışmayı anlatmaya başladı. Öve öve bitiremedi. Dedem Grey de sevine sevine helak oldu. Bir daha umreye giderse beni de götürecekmiş. Söz verdi adam. Gideriz be dede dedim. Ne diyecektim başka? Adam sekiz kere gitti aslında ama yine gitmek istiyordu.

Kemal amca beni anlattıkça İlkay suratsızı tepki bile göstermedi. Kocası desen, dinlemedi bile ama amcamlar falan hep tebrik ettiler, sağ olsunlar. Babamı soracak olursanız şayet, yüzüme bakmadan, Kemal amcaya bakarak, "İyi." dedi buz gibi bir sesle. "Aferin."

Aslında demek istediği şey, 'Hayret bir boka yaramış.'tı ama pat diye öyle demedi. Ayıp insanların içinde. Müşteri onlar. Kahvenin müşterisi. Müşteri velinimettir.

Dedem Grey'le muhabbete devam ettim. Daha doğrusu dedem bana sohbet anlatır dille dinimiz hakkında bilgiler verdi. Ben de tabii can kulağıyla dinledim. Dinlemezsem kulak çekiyordu çünkü. Ne kadar Asil hayranı bir insan olsa da bütün torunlarını severdi bu adam. Aynı zamanda çok da sivri dilli ve otoriterdi. Bembeyaz sakalları vardı ama öyle pamuk dede değildir kendisi. Canı isterse gülerdi.

Gecenin ikisine kadar misafirlerle uğraşırken Aykutçuğumu unuttum tabii. Ceketimin cebindeki telefonu aldığımda gördüm ki, bir sürü mesaj atmıştı reis efendi.

'Evdeyim Mısra.'

'Misafir mi var Mısra?'

'Arada bir şu telefonuna bak Mısra.'

'Ne misafirmiş amk. Saat kaç oldu Mısra!'

'Hadi bea! Bir mesaj at bari Mısra.'

Şeklinde adımı ezberler gibi Mısra yazıp durmuştu. Ben ona doksan dokuz çeşit isim buluyordum. O bana anca Mısra desin, ressamlık kızı desin, giderli desin, güzel suratlı desin, Türkmen kızı desin... Daha yaratıcı şeyler bulamıyordu hiç.

'Reisçim egolayzırcım. Metalci, reis bozuntusu, reis efendi, Aykut reis, Aykutçuğum, General Aykut Dinçsoy, karizmatik metal erkeği misafirler yeni gitti sayılır. Mutfağı topladık ve şimdi aldım telefonu elime. Kusura bakma, yazamadım. Dedem Grey gelmişti. Kemal hoca bizdeydi, ortam karışıktı. Çay doldurma işim bir türlü bitmedi. Kahve burası çünkü. Mahalle kahvesi.' Yazıp gönderdim. Tek mesaj ama her şeyi anlattım sonuçta. Okusun dursun sabaha kadar, işi ne? Yarın götünü devirip yatacaktı nasılsa. İşe gidecek olan Mısra düşünsündü.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin