Kafasını kaldırıp "Haydaaa! Oldu mu ama şimdi?" diye sordu bozularak. "Oldu kocacım. O zaman bir halt değildik, şimdi evliyiz. O zaman sen keş reistin, şimdi ev reisisin." Gülebildi okyanus cinsinden.

"Sen varya sen, sen bende akıl bırakmıyorsun. Sonra diyorsun ki neden bu kadar güzel seviyorsun? Sevene değil, sevdirene bakacaksın."

"Senden aldım bu feryadı. Buymuş dünyanın tadı. Anılmazdı Mısra adı, sen bana aşık olmasan. Güzelliğim on para etmez sende ki bu aşk olmasa Aykut reis."

"Aşık Veysel?"

"Aşık ve Maşuk."

Kısa geçen reis öpücüğünün ardından ikimizde yatağa geçtik. Eskileri hatırlamak iyi mi geliyor kötü mü geliyor bilemiyorum ama ben her anı, acısını çektiğim anını bile seviyorum bu adamın.

"Sahi kocacım." dedim imalı bir şekilde. "Siz bahçede bugün ne muhabbeti yaptınız öyle Ahmet abi, babam, dedem? Ordu kuracağını az insan duydu kocacım. Azıcık daha insana söyleseydin."

"Duydun mu amk hemen? Radar gibisin." Gülüyor şerefsiz. "Duyarım ben. Yerin dibine her seferinde beni sokmak zorunda mısın sen ya?"

"Hayatım, bebeğim, canımın içi, karım.. Ne dersen de hepsi öyle de böyle de ordu kuracağımı görecekler nasılsa. Benden duysalar nolur? Ayrıca da sen yanımızda değildin, yerin dibine niye giriyorsun? Hem hepsi evli insanlar sanki bilmedikleri bişeyden bahsettik."

"Ay Aykut sen ne gevşek insansın ya. Onlara ne bizim özelimizden ama ayıp ya."

"Değil." dedi uzata uzata. "Yat uyu artık hadi." Evet uyumam gerekiyordu, çünkü biraz daha uyuyamazsam karnım ağrımaya başlayacaktı. Ayrıca da haklı gibi. Sonuçta o ortamda ben yoktum. Erkekler arasında konuşuldu ve hepsi feleğin çemberinden geçmiş insanlar. Vukuat vukuat üstüne. Neyse bu sefer kızmadım. Çünkü nasıl kızayım?

Ağrı kesicilerin etkisini yitirdiği gece vaktinde, belime koyduğu eliyle masaj yapa yapa uyumamı sağlayan adam, güzelliğim on para etmezdi sendeki bu aşk olmasa, güzel yüzüm görünmezdi sendeki bu yürek olmasa diyebilirim. Aşık Veysel şiirini değiştirdim diye belki yattığı yerde kızabilir ama buda aşık Mısra'dan gelsin o zaman.

"Karım." dedi gözlerimi açtığım zaman. Yüzüne doğru başımı kaldırıp şiş gözlerimle şiş gözlerine baktım. "Kocam."

"Günler neden bu kadar güzel aydınlanıyor acaba?"

"Çünkü biz beraberiz. Aynı yataktayız, aynı güne uyuduğumuz gibi uyanıyoruz. Bunun adına huzur derler ama ben buna bir betimleme bulurum reis. Şimdi kalkalım, bu sabah kahvaltısı orta boy Dinçsoy'ların evinde." Büyük boy Dinçsoy Aydın dede oluyor, orta boy babam, küçük boy yani junior Aykut oluyor.

Kalkıp üzerimizi değiştirip annemlere geçtik. Aykut'un kurbanını babamlar kasaba vermişler ki, bildikleri gibi kemikleri etleri ayırsınlar diye. Aslında bende yapabilirdim. Sohbet, muhabbet ve şen şakrak kahvaltının ardından evimize geçip Arnavut'larla bayramlaşmaya gittik.

Öğlende işimiz bitti. Gökay'lara, Merter'lere ve diğerlerine uğradık. Hepsinin annesiyle babasıyla bayramlaşıp babamın araması üzerine Kirazlıyayla yolunu tuttuk. Köyün girişinde gelmelerini bekleyip geldikleri gibi dedemin evine gittik.

Aydın dede de bayram kervanına katılmıştı bu sefer. Neredeyse meydanda bulunan evin önüne arabaları bırakıp indiğimiz an meydandaki herkesin gözü bizim üzerimizdeydi.

Dedemin evi bayramlarda kalabalık oluyor sülaleden dolayı. Şu akşam üzeri saati kimler var içeride bilmiyorum ama umurumda da sayılmaz zaten.

Kocamın elini tutup ailecek herkesin fesat bakışlarıyla beraber girdik bahçeye. Bahçede diğer amcamlar ve eşleri vardı. Babam selam verdi, aldılar. Ama ben hiçbirisinin yüzüne bakmadan ikinci kata, dedemin katına çıktım.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin