"Kendin için bişeyler yapma zamanın gelmedi mi?"

"Bilmiyorum. Belki ileriye doğru düşünürüm ama şu anda aklımda sınava girmek, okul okumak falan yok."

"Şu anda aklında ne var?"

Sorduğu anda hiç düşünmeden çıktı ağzımdan. Bir anda, birden bire, anında.. "Aykut.."

Ellerimle gözlerimi kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladım yine. Yerinden kalkıp karşımdaki sandalyeye oturdu. Elini dizime uzatıp "Ağla, içinden ne geçiyorsa anlat bana ki sana yardımcı olabileyim.." dedi sakin bir sesle.

"Aykut.." İstanbul Boğaz köprüsünden değilde benim boğazımdan geçiyor sanki arabalar. Öylesine yıpranıyor..

"Çok özledim. Sesini özledim.." Gömleğimin yakaları ıslandı gözlerimden akanlardan.

"Elini tutmayı özledim. Gözlerine bakmayı özledim. Sarılmayı özledim. Öpmeyi özledim. Uyumayı özledim. Elimden bişey gelse ömür boyu onunla yaşamayı sağlarım ama gelmiyor. Aykut bana aylar önce arkasını dönüp gitti. Aykut benim yüzüme bakmadı. Aykut beni güzel suratlım diyerek severdi. Bana şarkılarla gönderme yapardı sürekli. Yine yapıyor. Yapıyor ama anlayamıyorum. Ne yapmaya çalışıyor bilmiyorum. Yüzüme bakmıyor, aynı ortamda bulunmuyor ama sürekli şarkı dinlettiriyor. Çok yoruldum.." Yüksek sesle ve hararetle anlattığım sözlerimin sonunda pili biten bir oyuncak gibi azaldı sesim.

Mahvolmuşluğu resmetmek isteyen ressamların karşısına geçer 'Beni çizin.' derim. Ben mahvoldum. Ben yıllarca içimde tuttuğum öfkeyi Aykut'a akıttıkça mahvoldum. Depresyon dedikleri bu saçmaca ruh haline battıkça battım. Ben okyanusta batmayı severdim. Ben aşkla batmayı isterdim ama olmuyordu. Ben acıyla battım. Okyanusa değil, yerin dibine battım.

Normalden fazla duruyorum sürekli doktorun yanında. Normalde konuşma süresi bu hastanede 20 dakikaymış ama bu adamla 40 dakikadan aşağıya konuşmuyorum. Bana biraz daha teselli cümleleri söyledi. İlaçlarımı değiştirdi. Beni odadan çıkarttı, Asil'i çağırdı yanına.

Gözlerimi kapatıp oturduğum bekleme sandalyelerinden birinde kendimi dinlendirmeye çalıştım. Aslında uykum normal düzende gidiyor. Önceki gibi çok erken kalkmıyorum mesela. Işıktan önceki kadar rahatsız olmuyorum. Akşamları çok geç yatmıyorum, sabahları vaktinde uyanıyorum.

Kendimi dinlendirirken içeriden sesleri geliyordu, kulak misafiri oldum. "İlerleme harika. İlk kez bu kadar çok ifade etti kendini. Uzun uzun konuştuk." diyordu Burak bey.

"Çok şükür Burak bey."

"Asil biraz kendi haline bırakma vakti geldi. Normal bir depresyon sürecine girdik, eskisi gibi değil.."

"Tamamdır Burak bey, ne derseniz o."

Asil odadan çıktıktan sonra arabasına gittik, beni okula bıraktı. Artık eskisi gibi omuzlarım dik, başım yukarıda yürüyemiyorum. Bakışlarım hep yerde, kafamı çevirip kimseye bakmıyorum. Kimseyle göz göze gelmiyorum. Gelmemeye çalışıyorum.

İlk iki dersi kaçırmıştım. Teneffüs ziline kadar kantinde bekledim. Zil çaldığı gibi kızlar yanıma geldiler hemen. Sordular, kısa cümlelerle anlattım. Hepsi deli gibi üniversiteye hazırlanıyorlar. Bir tek Betül istemiyor gitmek. Annesini Bursa'da tek başına bırakmak istemiyormuş. Burayı kazanması da zormuş. Sema özel dersaneye gidiyor zaten. Muhtemelen mühendisliği tutturur.

Ders zili çalınca hepimiz kalkıp sınıfımıza ilerledik. Kafamı kaldırıp metal sınıfına bakmadım bile. Kapıdaki diğer metalciler, hatta tüm öğrenciler bana bakıyorlar farkediyorum.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Where stories live. Discover now