Çatık kaşlarla elime ıslak mendili alıp yatağın kenarlarını, komidinleri, dolapları falan silmeye başladım. Katılarak gülüyorlardı bana. Sinir oluyordum bu hemşirelere. Erkek hemşire vardı ama hep kızlar getirdi ilaçları. Acaba neden?

Ayhan amca hala gülerken, "Tamam kızım, bırak artık." dedi ve daha çok gülmeye başladı. Sildiğim yerleri tekrar sildim. Yetmedi banyoya girip tuvaleti fırçalamaya başladım.

Belkıs teyzeden çamaşır suyu istemiştim, sağ olsun o da göndermişti. Aykut veya ben ne zaman girsek temizlerdi sürekli. Dikkat ediyordum oğlum lan. Resmen bana emanet reis burada. Bir şey olursa nasıl hesap vereceğim? Ellerimi de belki 5-6 kere sabunlayıp duruladıktan sonra kapının önündeki dezenfektandan sıktım. Hemşerilere de uyuz uyuz bakıp tekrar odaya girdim.

Ayhan amca artık susmuştu ve gülmüyordu. "Eşyaları toparlayalım artık. Öğleden sonraya çıkış verdi doktor." deyince Aykut, "Valla de." diye yerinden kalkmaya çalıştı ama kalkamadı.

"Yalan mı söyleyeceğim oğlum? Çıkış verdi doktor. Haftada bir gelip kontrollerin olacak." dedi ciddi ciddi. Tabi ki hemen çantaya eşyaları doldurmaya başladım. Temizini pisini ne varsa koydum çantaya. Gidince evde yıkanacaktı zaten hepsi. Hastane havası değdi bir kere. Yıkanmadan olmazdı.

Ayhan amca ve Atakan çıkış işlemlerini halletmeye gittiler. Babası arabaya inmiş, Atakan da yanımıza gelip haber verdiğinde reisçimi kaldırdık yataktan. Gayet dikkat ederek montunu geçirdim üzerine. Ayaklarını üşütmemesi gerektiği için temiz ayırdığım çoraplardan birisini giydirmek için eğildiğimde Atakan, "Ben giydireyim yenge, canın acımasın." dedi.

"Ben giydiririm. Karışma benim işime." diyerek reddettim. Pislik herif az önce gülüyordu bana. Sanki bu zamana kadar o yaptı. Salak çocuk. Reisçim de bu durumdan memnun değildi ama hangi eliyle yapacaktı acaba? Hiçbirisiyle yapamayacağı için ben yapıyordum tabiki.

Çoraplarını giydirip ayakkabılarını giydirirken uyuz Atakan çantaları alıp indi aşağıya. Ben de tam ayağa kalkıyordum ki reisçim, "Nasıl ödeyeceğim ben senin hakkını?" diye sordu.

"Ne hakkı Aykut? Saçmalama. Sen benden ne esirgedin bu zamana kadar? Duymayayım bir daha." deyip kendi montumu da giydim ve canımın içinin koluna girip çıktık odadan. Ağır ağır asansöre yürürken hemşireler dahil herkes, "Geçmiş olsun reis." demeye başladılar. Muhtemelen Atakan'ın işiydi bu. "Adamsın Aykut reis."

Aşağı kata inip çıkışa yürürken, "Helal sana reis. Adamsın reis. Geçmiş olsun reis. Allah ayırmasın Aykut reis." falan diyordu bütün hastane çalışanları. İkimiz de şoka girdik tabi. Durup birbirimize bakarken, "Mısra yenge, Aykut reis." demeye başladılar. Gülüyordu herkes.

Kapıdan çıkana kadar devam ettiler ve çıktığımız gibi metalci, ressamlık ve okuldan bir sürü insan buradaydı. Çarşambalılar da geç kalmamıştı. Hatta Petek abla ve Asil bile...

Reisçim gülüyordu, ben de tabi ve ikimiz de çok şaşkındık. Hepsi uzakta durup alkış ve ıslık çalarak, "Geçmiş olsun reis." diye bağırmaya başladılar. Yemin ederim gözlerim doldu. Bu gelenlerin çoğusu böbrek için gelmişlerdi zaten. Hastanenin önü düğün yeri gibiydi. Ayhan amca da siyah Range Rover'ın yanında gülerek bize bakıyordu. Kimse tokalaşmaya tenezzül bile etmedi. Hatta yaklaşmadılar bile. Bunu da kesin Atakan söyledi. Uyuz olmaktan çıkarttım onu şimdi, gözüme girdi bok kafalı.

"Aykut reis oley. Aykut reis oley, Aykut reis oleyyy." diye tezahürat yaparlarken yavaş yavaş indik merdivenleri. Reis bile duygulandı.

"Aykut reis çok yaşa. Aykut reis çok yaşa."

Ama müthiş bir aurası vardı ortamın. Bursa'nın merkezinde en işlek caddelerden biri, Fomara caddesi kilit durumdaydı. Sayısız insan... Çıkan ses ve korna sesleri dahil coşuyordu resmen cadde. Bir davul zurna eksikti. O dereceydi.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Where stories live. Discover now