Odaya girdiğimde Murat ve annem ayakta, ablam yatıyordu. İlk olarak ablamı öpüp, "Hayırlı olsun abla. Güle güle büyütün." dedim sevinçli bir şekilde.

Suratsızlığı hala üzerinde olan İlkay, "Sağ ol." dedi donuk bir sesle ama iplemeden annemin yanındaki bebeğin yanına geçtim.

Murat'a hiçbir şey söylemedim. Bebeği gördüğümde, "Yaaaaa çok tatlı ama bu kız," dedim, "Adını ne koydunuz?" diye sordum İlkay'a bakarak.

Donuk sesiyle, "Naz." dedi.

"Naz mısın kız sen?" diye bebeğe soru sordum. Uyuyordu tabii ki. Cevap da vermedi. Ama çok tatlıydı lan. Kocaman yanakları vardı. Pamuk gibiydi bir de. Bembeyaz bir şeydi.

Tam kucağıma alacağım esnada Murat, "Tutamazsın sen onu. Bırak!" diye bir tepki verdiğinde ona bakarak, "Niye tutamayacakmışım?" diye tersledim.

Annem, "Çok küçük Mısra. Erken doğru biraz." diye ortalığı toparlamaya çalıştı. Ama Murat boğazıma yapışacak gibi bakıyordu.

İlkay, "Okuldan geldin. Ellerin temiz değildir şimdi senin. Mikrop bulaştırma." deyince bu sefer ters bakışlarım ona döndü. Ama diyecek tek kelime bulamadım. Kimseye bir şey söylemeden hızlıca çıktım odadan. Annem arkamdan seslendi ama duymazlığa getirdim.

Yanıma gelip, "Babana geçen akşam Murat diye söylenmişsin. Murat da ona kızmış Mısra. Karışma kızım kimsenin işine." dedi.

Sen bari anla beni be. Sen bari anla. Ama anlamazsınız işte. O Murat'tan çok çekeceğiniz var da size müstahak. Hiçbirinize acımıyorum. Ne bok yerseniz yiyin.

Hastaneden çıkıp gözlerimi silerken okula giden ilk otobüse atladım. Yeliz'ler devletteymiş. Betül de yanlarındaymış. Hepsi bebeğin resmini at diye yazmışlar ama cevap vermeden yanlarına gittim. Konuşmadan yanlarına oturup sigara içmeye başladığımda Aykut da geldi. Yanlarında metalciler ve bizim kızlar da vardı.

Suratımın haline hepsi şoka girerken Aykut, "Ne oldu? Kötü bir şey mi olmuş bebeğe?" diye sordu. Cevap vermedim.

Berkay, "Adını ne koymuşlar, kız mı erkek mi?" dedi heyecanlı olarak. Ben de heyecanlıydım ama soktular heyecanımın içine.

"Naz koymuşlar. Naz'ları olmuş." dedim donuk bir sesle. Bakışlarım Bursa'daydı. Yüzlerine bakmıyordum çünkü çok sinirliydim.

Aykut tekrar ne olduğunu sorduğunda ona bakarak olayı anlattım. Ve gerçekten çok sinirliydim şu anda. Resmen yeğenim oluyordu ama kucağıma bile alamadım. Bir de yine suçlu ben oldum. Alsınlar çocuklarını başlarına çalsınlar. Yeğenimizi bile sevemiyorduk. Halbuki benim temizliğe dikkat ettiğimi bilirlerdi. Odaya girmeden ellerime dezenfektan bile sürmüştüm. Ama sorun o değildi tabii. Sorun benim Mısra olmamdı.

Hem üzgün, hem sinirli halim devam ederken mola bitmek üzereydi ve kalktık. Okula doğru giderken en arkada biz vardık Aykut'la. Elini omzuma attığında ben de kolumu beline koydum.

Yapışık ikiz gibi okula doğru yürüyorduk. Şu dünya üzerinde bir arkadaşlarım ve bir de Aykut. Helal sana be reis. Sözünün erisin valla. Aile dedin, ailem gibisin zaten. Bir tek sen anlıyorsun beni. Bir de en az benim kadar üzülen arkadaşlarım. Ama reis başkaydı tabii ki de. Canımdı o benim.

Dersleri bitirene kadar suratım asıktı ama dersler bittiğinde lavaboya koşup formalarımızı giydik kızlarla. Onlar da eve gitmeyeceklerdi. Maç 7'de başlayacaktı zaten. Saatte 5'i geçiyordu. Günlerden Cuma olarak yarın okul mokul yoktu. Ama ben bizimkiler yarın köye gitmeyeceği için bütün günümü işteymiş gibi geçirerek, Aykut'la takılacaktım.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Место, где живут истории. Откройте их для себя