"Tamam." Anca o çıktı ağzımdan. Manyak herif gider direğe falan vurur bir de arabayı. Bana bir şey olmasa da arabaya yazık sonuçta. Renegade oğlum, boru değil.

"Asil dedi bugün."

Ona dönüp "Neyi?" diye sorduğumda gene bağırdı.

"Mısra'ya sahip çık. Gözün üzerinde olsun dedi işte. Ne diyecek başka?"

Hay o Asil'in ağzına martılar sıçsın! Bula bula bu dengesizi mi buldu yani beni emanet edecek? Hem o nereden çıktı ya? Mal mıyım ben, emanet ediyor beni?

"Mal mıyım ben be? Emanet ediyormuş! Sahip çıkacakmışsın!" diye cırtlak Mısra konuştu.

Arabayı yol kenarında gördüğü ilk boş yere sokup durdurdu. Kontağı kapatıp bana dönerek, "Bak Türkmen kızı, benden nefret ediyor olabilirsin. Hiç sorun değil ama, Asil abinin kulağına yanlış bir laf giderse okulu yıkar. Sen benden daha iyi biliyorsundur." dedi. Türk kahvesi içesim geldi.

"Bak reisçim." deyip lafa girdiğimde, "Reisçim ne lan!?" diye bağırdı. Valla buna da iyilik yaramıyordu. Bağırsan suç, bağırmasan suç.

"Sana da bir şey beğendiremiyoruz! Bağırınca bağırma diyorsun, tatlı dille konuşunca, 'O ne?' diyorsun. Nasıl konuşayım anasını satayım?" Tabii ki saçmaca uyumumuzu hatırlayarak ses volümümü ona göre ayarladım.

Önüne döndü. Hızlı hızlı soluk almaya başladı. Sonra yavaşladı. Göğsü inip kalkıyordu. Nefes alışverişi değişiyordu sürekli. Direksiyonda ritim tutuyor parmakları ve alnında damarları belirginleşti. Diğer eli bacağında yumruk halindeydi. Bacağını titretiyordu. Boynunda nabız hareketini net bir şekilde görebiliyordum. Cevap vermiyordu. Burnundan soluyor sesli bir şekilde ve dişlerini sıkıyordu.

Şu anda tamda esrar içme isteği geldi. Allah kahretsin, neden benim yanımda ya? Neden? Asil'de bu manzaraya yeterince şahit oldum zaten. Nereden bulaştım bu belaya? Aynı şeyleri tekrar görmek istemiyorum!

Boğazımı delerek yutkundum. Aykut aynı şekilde devam ediyordu. Hareketleri ve nefesi öfkeliydi ama gözlerini göremiyordum. Kesin kızarmıştı beyazları. Gözbebekleri büyümüştü.

Azıcık bir ses çıkartarak, "Aykut?" dedim. Cevap vermedi. Camdan dışarıya bakmaya devam ediyordu. Parmakları ve nabzı ritmini koruyordu.

Şu durumda benim sakin kalmam ve kafasını dağıtmam gerekiyordu. Hadi dönelim üç sene öncesine Mısra. Bu manyak neyle ilgilenir bilmiyorum ki? Asil futbol seviyordu. Galatasaraylıydı. Marşını falan söylerdik, bir şeyler yapardık. Fenerbahçeli ve Bursaspor maçlarına gitmeme rağmen Galatasaray marşı söyletmişti bana.

Tekrar adını seslendiğimde bana dönerek, "Ne?" diye bağırıp tekrar önüne döndü. Tahmin ettiğim gibi gözleri tarif edilemez derecede yanıyordu.

Düşün Mısra düşün... Hangi takımı tutuyor acaba? Şimdi sorsam daha çok delirirdi. Başka bir şey bul. Hadi hadi...

Saçlarını karıştırmaya başladı. Parmaklarını aralarına sokarak karıştırıyordu. Eliyle yüzünü sıvazlayıp tekrar saçlarına çıkartıyordu. Sesimi temizleyip dikkatini çekmeye çalıştım. Çok sakin bir sesle, "Aykut?" dediğimde tepki vermedi. "Bana bir şey anlatmak ister misin?"

Bakışlarını bana çevirip anlamsızca yüzüme baktı. Bakıp bakıp dururken karşısında ondan korkmadığımı belli ediyordum. Çünkü şu anda gerçekten korkmuyordum. Alışkındım bu zırvalıklara. Kanla pişirilmiş bir çift Türk kahvesi ile bakarken, "Ne anlatayım?" diye sordu sakince.

"Ne istersen. Dinlerim ben." Ortamda herhangi bir sorun yokmuş konuştum. Böylelikle o da beynine bu sinyali gönderebilir. Ruh halini değiştirebilirdi. Aklından o zehir gidebilirdi. Gitmeliydi.

MESLEK LİSELİ (Kitap oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin